Irak, 2003’teki savaştan bu yana ülkenin beşinci seçim dönemini geride bırakırken, bugün artık yeni bir aşamaya giriyor. Oy verme sürecinin bitiminden 24 saat sonra, seçimin kesin sonuçları hala bilinmiyor. Ancak Irak'taki siyasi sürecin seyrini belirleyecek üç ana faktör ortaya çıktı.
İlk olarak, seçim süreci en düşük seçmen katılımını gördü. Iraklıların çoğunluğu, halkın en temel ihtiyaçlarını karşılamayan mevcut siyasi süreci reddetti. Siyasi güçler Iraklıları dışarı çıkıp değişim için sandık başına çağırırken, Iraklıların çoğunluğu artık değişimin aynı siyasi çevreden gelmeyeceğine ikna olmuş görünüyor. Bu boykot, ülke çıkarlarından ziyade partilerin ve siyasilerin çıkarlarına hizmet eden bir sürecin meşrulaştırılmasında rol oynamak istemeyen vatandaşların açık bir protestosudur.
Irak'taki Bağımsız Yüksek Seçim Komisyonu, seçmen katılımının yüzde 41 olduğunu açıklarken, gerçek rakamlar yüzde 34 civarında. Komisyon, oy kullanacak kayıtlı Iraklı seçmenler arasındaki katılımcıların yüzdesini hesaplıyor. Oysa en güvenli kriter ise oy verenlerin sayısını Irak'ta oy kullanma hakkına sahip olanlarla -yani Irak vatandaşlığına sahip ve 18 yaşını doldurmuş kişilerle- karşılaştırmaktır. Bu durumda oran yüzde 34'e yakın oluyor. 26,6 milyon olduğu tahmin edilen yetişkin vatandaşların sadece 9 milyon 77 bini seçimlere katıldı. Yani oy kullanma hakkı bulunan vatandaşların üçte ikisi seçimlere katılmama kararı aldı. Bu boykot gelecekte siyasi sürecin meşruluğuna ilişkin birtakım tartışmalara sebep olabilir. Ancak Birleşmiş Milletler Misyonu liderliğindeki uluslararası gözlemciler hızlı bir şekilde bu seçimlerin başarılı olduğunu duyurdular.
Kabul etmek gerekir ki, oy verme sürecinin sorunsuz bir şekilde yürütülmesi ve önceki seçim sürecinden farklı olarak hilenin olmaması, vatandaşların ve ülkenin güvenliğini tehdit eden olayların yaşanmaması açısından süreç başarılı geçti. Ancak bu dış taraflar, Irak halkının ‘oylarının siyasi başarısızlığı, idari ve mali yolsuzlukları meşrulaştırmak için kullanıldığından bıktığını’ da kabul etmelidir. Irak'taki Birleşmiş Milletler misyonu da seçimlerle ilgili yaptığı açıklamada, sürecin başarılı bir şekilde gerçekleştiğini ama ‘düşük katılım oranının birçokları için hayal kırıklığı yarattığını’ söyledi.
Siyasi sürecin gidişatını kuşkusuz etkileyecek ikinci faktör ise, Iraklı din adamı Mukteda es-Sadr'ın ilk sırada yer aldığını gösteren seçimin ön sonuçlarıdır. Sandıkların kapanmasından bu yana geçen 24 saatte içinde Sadr Hareketi, Irak parlamentosundaki 329 sandalyenin yaklaşık 73'ünü aldı. Sadr bloğu, almış olduğu bu oylarla -anayasaya göre- yeni hükümeti kurma görevini üstlenecek. Seçimlerde ilk sırada yer almasına rağmen Sadr tek başına hükümet kurmasını sağlayacak çoğunluğu elde edemedi ve bu nedenle ittifaklara dayalı bir hükümet kurması gerekecek. Öte taraftan Kürt bloğu, parlamentodaki yerini koruyabilmiş gibi görünen bloklar arasında ön plana çıkıyor. Sadr Hareketi ile Kürt bloğu arasında bir ittifak kurulması ve görevi sona eren Irak meclis başkanı Muhammed el-Halbusi'nin de onlara katılması bekleniyor. Ancak eski Başbakan Nuri el-Maliki liderliğindeki Hukuk Devleti Koalisyonu, siyasi pastadaki payını almadığı takdirde süreci baltalamaya çalışabilir. Kaybeden bloklar, ülke koşullarını iyileştirmek adına geleneksel olarak parlamentoda muhalefet rolünü oynayacaklar ama bununla birlikte belirli ayrıcalıklar elde etmeye ve kurulacak koalisyon hükümetine kendilerini dayatmaya da çalışacaklar.
Üçüncü faktör ise, görece bir iyimserliği beraberinde getiriyor. Çünkü bağımsızlar ilk kez seçime güçlü bir şekilde girdiler. Ayrıca gençliği ve bazı göstericileri temsil eden yeni hareketin yanı sıra nispeten hiç de az olmayan sayıda sandalye elde ettiler. Irak sokağının sesi olan bu kişilerin, siyasi sürecin yenilenmesinde rol oynamaları umuluyor. Irak’ta yeni hükümetin kurulmasına haftalar var ve ülke şimdi taraflar arasında müzakere aşamasına giriyor. Bu aşama, kamu çıkarlarına zarar verebilecek uzlaşmalara yol açabilecek tehlikeli bir aşamadır. Birçok Iraklının tüm siyasi süreci eleştirmesine neden olan şey de budur. Sadr ve seçimleri kazanan diğer tarafların görevi, ülkedeki genel havayı dikkate almak ve halkla yöneticiler arasındaki uçurumu kapatmak için çaba sarf etmektir.
Öte taraftan, Irak sokaklarını memnun etmek için erken seçimleri açıklayan Irak Başbakanı Mustafa el-Kazımi'nin akıbeti hakkında bazı sorular var. Sokağın talebi üzerine bu karar alınmış olsa da vatandaşlar, ‘kapsamlı bir reform sürecinin’ parçası olarak gelmediği için seçimleri boykot etti. Halktan oy isteyen Irak başbakanının aday olmaması dikkati çeken bir diğer husustur. Saddam Hüseyin rejiminin yıkılmasından bu yana ilk kez başbakan seçimlere adaylığını koymadı. Kazımi'yi eleştirenler, aday olmamasının Iraklıları seçimlere katılmaya teşvik etme argümanını zayıflattığını söylerken; destekçileri ise, “seçimleri kazanma gücünü kötüye kullanmaktan” imtina ettiğini ifade ediyorlar. Ayrıca belirli bir partiye mensup olmaması, seçimlerde kazanan partilerin hükümeti kurmak için birini seçmemesi durumunda, Kazımi'nin bir sonraki hükümeti kurmak için rızaya dayalı bir aday olarak sunulabileceği anlamına geliyor. Kazımi kozunu bunun üzerine oynadı. Fakat bu, Sadr'ın “adayı üzerinde ısrar etmeyeceği veya müttefiklerini kendi hareketinden bir adayın Kazımi'den daha iyi olduğuna ikna etmekte başarısız olacağı” varsayımına dayanıyor. Kazımi, bu bahsi kazanır mı bilinmez ama en azından erken seçim ve seçimlere katılmama sözünü yerine getirdiği söylenebilir. Geri kalan ise en büyük bloğa bağlı.
TT
Irak seçimlerinde ‘en büyük blok’ ve halkın ‘en zayıf katılımı’
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة