İran nükleer dosyası üzerinde nihai bir anlaşmaya varmayı amaçlayan Viyana müzakerelerinin önümüzdeki hafta yeniden başlaması bekleniyor.
Tüm göstergeler, tarafların ciddi olmadığı, zaman kaybı müzakerelerle karşı karşıya olduğumuza işaret ediyor.
Burada okuyucu, “Bu nasıl olur?” diyebilir. İranlıların, özellikle de anlaşmanın tamamlanmasının İran içindeki radikalleri ve onlardan daha radikalizm yanlısı olanları zayıflatabileceği göz önünde bulundurulduğunda bu müzakereleri ciddi şekilde canlandırmaya çalışmadıkları ve dolayısıyla anlaşmayı tamamlama konusunda istekli olmadıkları açık.
İran, örneğin, bir anlaşmaya varılmadan önce Washington ve Batılı güçlerin yaptırımları nedeniyle dondurulan fonların ödenmesi, balistik füzeler, insansız hava araçları ve bölgedeki terörist milislerini tartışmayı reddetmek, Tahran'ın müzakereleri sürdürmekten bahsetmesine rağmen, zenginleştirme faaliyetlerine endişe verici derecede devam etmek gibi şartlar ve talepler konusunda işi yokuşa sürüyor.
İran tüm bunları zaman faktöründen yararlanmak için yapıyor. Nükleer anlaşmaya varılmazsa, ki buna pek hevesli değil, Tahran bir oldubitti empoze ederek nükleer projesini hayata geçirmesine olanak sağlayacak zenginleşme seviyelerine ulaşmış olacak ve zafer ilan edecek. Sonra da dünya onunla ilgilenmek zorunda kalacak.
Batı'nın, özellikle de ABD'nin ciddiyetsizliğine gelince, Washington'un Tahran'ın müzakere masasına dönmesi için yalvarması ve ciddi bir adım atmaksızın İran'ın masada sadece bir havuç değil ayrıca bir sopa olduğunu hissetmediği de ortada.
Washington, Demokratların ‘şahinleri’ talep etmeye başladığı halde İran'ı güç kullanmakla tehdit etmedi.
Söz konusu Demokratlar arasında, savaş tehdidinin müzakerelerin önünü açabileceğini yazan Büyükelçi Dennis Ross da var.
Washington'dan sabrın tükendiği yönünde açıklamalar duyduğumuz doğru, ancak bunlar ne ciddi ne de gerçekçi.
Kaynaklara göre ABD’liler, İranlılara herhangi bir ciddi mesaj iletmediler.
Öte yandan stratejide iki farklı taraf arasında zaman kaybettiren ancak hedefleri dar müzakerelerle karşı karşıyayız.
İranlı, ABD karşısında amansız olduğunu göstermek için ister bir anlaşma olmaksızın, isterse Washington'u yeni konumunda zayıf gösteren bir anlaşma ile olsun, içeride bir zafer olarak pazarlayacağı bir şey arıyor.
Bu durum, şu anda İran'daki tüm eklemleri kontrol eden Devrim Muhafızlarının gücünü artırıyor.
Amerikan tarafı, seçim vaadini yerine getirmek ve Demokratların Obama'nın rüyasını tamamlamasının yanı sıra bölgeden çekilmeyi başarıp Çin ve Rusya ile mücadeleye odaklanmak istiyor.
İran’ın, için ABD müdahalesini gerektirecek bir şekilde Çin ve Rusya'nın yakın bir müttefiki olduğu göz önüne alındığında, bu kusurlu bir görüş!
Peki ya bölge?
Bininci kez söylüyoruz ki: Kartları karıştırabildiği için nükleer müzakerelerde muhtemel taraf olduğu için gözler İsrail'in üzerinde tutulmalıdır.
Bugün İsrail yönetiminin, Netanyahu yeniden iktidara gelmiş gibi konuşması dikkat çekiyor.
Örneğin İsrail Başbakanı Naftali Bennett, “İran'ın Kudüs Gücü aracılığıyla gönderdiklerini kovalamamız mantıklı değil. Adrese gitmeliyiz. Umarız dünya İran'a müsamaha göstermez. Karmaşık bir dönemle karşı karşıyayız, Nükleer anlaşmaya geri dönülse bile iyi olduklarımızla anlaşmazlıklar yaşanabilir, çünkü İsrail elbette anlaşmaya taraf değildir ve anlaşmaya bağlılığı söz konusu değil. 2015 yılındaki ilk nükleer anlaşmadan sonra yaptığımız hatayı tekrarlamayacağız” ifadelerini kullandı.
Dolayısıyla, Washington ne kadar plan yapsa ve Tahran'ın hileye başvursa da gerçekliği görmezden gelinemeyecek bir bölgede, müzakereler zaman kaybıdır.
TT
İran ve zaman kaybı müzakereler
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة