Nebil Amr
Filistinli siyasetçi ve yazar
TT

Filistin’in istinat duvarı: Mağrib üçgeni

Cezayir, Fas ve Tunus’un oluşturduğu coğrafi ve siyasi üçgeni göz önüne alarak Filistin ulusal mücadelesinin gidişatını objektif bir şekilde değerlendirdiğimizde ‘halka ülkeleri’ (işgal altındaki Filistin'i çevreleyen Arap ülkeleri; Lübnan, Suriye, Ürdün ve Mısır) olarak adlandırdığımız ülkelerden coğrafi olarak uzak olan bu üçgenin temel konumunu açıkça görebiliyoruz. Bu üçgen her dönem Filistin durumunun istinat duvarı ve doğudaki ayazın Filistinlileri alt ettiği sırada en sıcak yer olmuştur.
Yakın tarih, Filistin devriminin var olduğu tüm coğrafyalardan kovulduğunu, bir saha kaybettiğinde her defasında Mağrib üçgeninde yerine yenisini bulduğunu ve bu üçgenin Filistinlilere hiçbir yerde elde etmeyi hayal edemedikleri siyasi başarılar getirdiğini gösteriyor.
Cezayir Filistinliler için bir ‘sürgün devleti’ kurulmasıyla sonuçlanan tarihi birleştirici bir toplantı düzenlemişti. Cezayir bu devleti tanıyan ilk ülke olmuştu. Fas, merhum Kral 2. Hasan’ın özel çabaları ile Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) üzerinden beslenmeye devam ettiği “FKÖ Filistin halkının tek yasal temsilcisidir” şeklindeki sihirli cümleyi söyleyip prestijini ve rolünü güçlendirme hayalini gerçekleştirmişti. Bu, Filistinlilerin hala ‘tarihi’ olarak adlandırdıkları Rabat zirvesinde yaşanmıştı.
Tunus’a gelince, Levant’ın doğusu kıymetli Lübnan coğrafyasından kovulanlar yüzünden dar gelmeye başladığında Lübnan'dan kovulan binlerce kişiye kayıtsız şartsız kapılarını açmıştı. Sadece bu da değil. Onlara çetin yolculuklarına devam edebilecekleri sağlıklı bir ortam sunmuş ve burada en önemli siyasi başarılarını kazanmalarını sağlamıştı. Yaser Arafat ve adamları anavatana taşındı. Bu da Mahmud Derviş’e şu dizeleri ilham etti: “Tunus, kovulmadığımız tek ülke.”
Sıcak Mağrib üçgeni mevcut gerçekliği somutlaştırıyor. İlişkileri kesme noktasına gelen Fas-Cezayir krizi Filistinliler için bir krizdir. Zira gerek ikili gerekse Arap Baharı döneminde olayların geliştiği sırada olsun herhangi bir Arap-Arap çatışması her zaman en çok Filistinlilere zarar vermiştir. Arap Baharı kavgaları, ittifakları ve gerçeklikleriyle Filistin davasını, öncelikler listesinden tamamen çıkarmasa da birinci sıradan en altlara itti.
Mağrib üçgeni, Filistin halkına ve davasına karşı saf bir halk sevgisiyle dolu sığınağı temsil ediyor. Faslı nesiller bu davanın adaleti üzerine yetiştirildi ve bunu bir iç mesele olarak saydılar. Bu sığınak, belki de birçok Maşrık ülkesinde olduğu gibi Filistinlilerin neden olduğu savaşlar doğurmayan coğrafya ve dini köklere sahip, milli bağlılığı olan ve Filistin davasını da bu bağlılığın temeli olarak gören kültürden dolayı saf ve zengin kaldı.
Halk sevgisiyle dolu bu sığınak için korkulmuyor. Zira bu sığınak Mağrip üçgeninin tüm sosyal bileşenlerinin ortak paydasıdır. Bununla birlikte korku sadece Filistinlileri değil, aynı zamanda her şeyden önce bozulan Arap gerçekliğini de sarıyor. Zira bu Arap gerçekliği, özellikle Arap dünyasının uluslararası bir yatırım projesine dönüştüğü ve en kötüsü de halkının bu projeye en az katkısı olan taraf olduğu kötü bir dönemden geçerken daha fazla ihtilaf ve çatışmayı artık kaldıramaz.
Filistin Devlet Başkanı'nın Cezayir'e ve ardından Tunus'a yaptığı ziyaret turunda Rabat yoktu. Arafat hayatta olsaydı kendisine arabuluculuk denen bir yol açardı. Ancak Mahmud Abbas “Bu arabuluculuğu önce kendiniz için yap” şeklinde utanç verici bir yanıt almaktan korktuğu için böyle bir şeyi öneremez bile.