İlyas Harfuş
Lübnanlı gazeteci ve yazar
TT

Taksi şoförü ve mayın döşeli haritalar

Dünya, insanlığın iki yıldır muzdarip olduğu bir salgın karşısında sınırları kapatmakla meşgul, insanlar onunla bir arada yaşamanın ve tehlikesini savuşturmanın en iyi yolunu ararken, Avrupa, başka bir endişeyle, Rusya Devlet Başkanının Ukrayna sınırında planladıklarıyla meşgul. Eski rüyalar, geceleri Vladimir Putin’i uyandırıyor, gündüzleri de sınırları havaya uçurmaya ve bu rüyalara göre yeniden çizmeye itiyor.
Putin endişeli ve endişe verici, bir zamanlar Sovyetler Birliği'nin sahip olduğu nüfuza yetecek kadar geniş olmadığını varsaydığı sınırlar içinde yaşıyor. Bu birliğin korkunç çöküşünün üzerinden 30 yıl geçti, ama Putin halen bunu kabullenmenin veya onunla yaşamanın bir yolunu bulamıyor. Bu çöküşü 20. yüzyılın en büyük jeopolitik felaketi olarak tanımlıyor ve Rusya'nın başına gelenlerden Batılı güçleri sorumlu tutuyor. Putin, Rusya'nın bugün içinde bulunduğu zayıflık durumunun, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra genişlediği sınırların gerisine çekilmesinden, Kremlin'den gelen bir kararla kendisine tabi rejimlere dönüşen Doğu Avrupa ülkelerindeki pozisyonlarını kaybetmesinden kaynaklandığına inanıyor. Sovyetler Birliği'nin çöküşü Putin için kişisel bir yenilgiydi. Olayın 30’uncu yıldönümü vesilesiyle çekilen belgesel filmde, Berlin Duvarı’nın yıkılmasının ardından KGB görevlisi olarak bulunduğu Doğu Almanya'nın Dresden şehrinden ülkesine döndüğünde, geçimini sağlamak için ek iş olarak taksi şoförlüğü yapmak zorunda kaldığını anlatıyor. Belgeselde, çeşitli vesilelerle tekrarladığı gibi Sovyetler Birliği'nin çöküşünün, tarihi Rusya'nın, çevresinde ve dünyada uzun bir dönem devam eden nüfuzunun da çöküşü olduğunu anlatıyor. Putin bu hezimet duygularını unutmadı. Belgeselde o dönemin olaylarını anlatmanın kendisi için çok zor olduğunu itiraf ediyor. Ancak Putin'i intikam almaya ve Avrupa haritalarını yeniden manipüle etmeye çalışmaya iten de bu duygular. Rusya Devlet Başkanı, Moskova'daki komünist liderliğin başına gelenlerde ve nüfuzunun çöküşündeki sorumluluğunu kabul etmeyi reddediyor. Putin'in aksine, Mihail Gorbaçov, Moskova'nın işlerini ve müttefiklerini yönetme biçiminin ancak böyle sonuçlanabileceğini itiraf ediyor. Yarım yüzyıl boyunca Moskova, Doğu Avrupa halklarına kendi kendilerini yönetmeye ya da kendi kararlarıyla bağımsız olmaya uygun halklar olarak davranmadı. Bu nedenle duvarın yıkılmasından sonra o halkların içinde özgürlük rüzgarları estiğinde, ilk haykırışları özgürlük ve bağımsızlık hakkı talebi oldu. Ancak dağılan komünist rejimin istihbarat kampından gelen Putin’in bunu anlaması zordu. Doğu Bloğu halklarının özgürlük coşkusunun, Batılı güçler tarafından Rusya'nın çıkarlarına zarar vermek ve dünya çapındaki etkisini zayıflatmak için düzenlenmiş bir "komplo" olduğunu düşünüyor.
Putin, Moskova'nın başına gelen kaderdeki sorumluluğunu görmezden gelmeyi tercih ettiği için, eski komünist kampı ülkelerinin NATO’ya katılımından Batı'yı sorumlu tutuyor. Bunlar arasında Baltık ülkeleri (Estonya, Letonya ve Litvanya) gibi Rusya'nın kapı komşusu ülkeler de bulunuyor. Putin, Ukrayna'nın sınırlarına saldırmakla tehdit ederek NATO’dan Ukrayna’yı ittifaka dahil etmeyeceği garantisini vermesini istiyor. Bir süreliğine Komünist Parti’nin Ukrayna’daki teşkilatının genel sekreterliğini yapan Nikita Kruşçev'in Ukraynalılara “hediye ettiği” bir Rus toprağı olduğunu ileri sürerek Kırım Yarımadasını Ukrayna topraklarından koparıp Rus topraklarına ilhak ediyor.
İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana, 2014'te Rusya'nın Kırım Yarımadasını dünyada Moskova dışında hiç kimsenin sonuçlarını tanımadığı bir “referandumla” ilhak etmesi gibi (Batıda) hiçbir devlet başka bir devletin topraklarından bir parça koparıp topraklarına dahil etmedi. İkinci Dünya Savaşının kendisi, Adolf Hitler adlı başka bir saplantılı liderin Avrupa haritalarını manipüle etme ve onları bir mayın tarlasına dönüştürme çabasının doğrudan bir sonucuydu. Hitler’in gerekçesi, Avusturya halkının “Aryan” ırkından olduğu, bu nedenle, Anschluss’un (Avusturya’nın ilhakı) gerçekleşmesi gerektiğiydi. Bunu elbette Çekoslovakya ve Polonya’nın ilhakı izledi.
Benzer bir şeyi 1990'da Saddam Hüseyin de yaptı, Irak’ın “19’uncu ili” olduğunu iddia ederek Kuveyt'i işgal etti. Bu işgale karşı bir Arap-Batı askeri ittifakı kuruldu ve bu ittifak, Saddam güçlerini çekilmeye zorlayarak Kuveyt'in egemenliğini yeniden kazanmasını sağladı. Kırım örneğinde ise böyle bir şey olmadı. Batılı ülkeler, bir yandan Kuzey Akım boru hatlarından gaz elde etmek için Rusya ile pazarlık yaparken diğer yandan Rusya'ya yaptırım uygulamakla yetindiler. Yaptırımlar Vladimir Putin'i caydırmadı ve şimdi Batılı hükümetler onunla yeni bir yüzleşmeye hazırlanıyorlar. Bu sefer Putin, sınırlarında 175 bin Rus askeri konuşlandırarak Ukrayna'yı işgal etmeyi planlamakla suçlanıyor. Batı'nın hazırlıkları, Rus birliklerinin Ukrayna topraklarına baskın yapması ve orada Moskova yanlısı bir rejim dayatması durumunda yaptırım ve "ödenecek yüksek bir bedel" tehdidinin ötesine geçmiyor. Ukrayna’da 2014'te patlak veren devrim, Putin'in müttefiki olan Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç'i devirmeyi başarmıştı.
Ne var ki Putin bu tehditlerin sınırlarını biliyor. Bilhassa ABD Başkanı Joe Biden'ın Ukrayna konusunda kendisiyle iki saatlik görüşmesinden sonra, Rus işgali tehdidi altında olan bu ülkenin sınırlarına ABD kuvvetleri gönderme niyetinde olmadığını vurguladığını duyduktan sonra. Putin, Afganistan'dan çekilen, genişlemesi için Rus ve İran nüfuzuna bıraktığı Suriye dahil olmak üzere diğer sahalardan da vazgeçen Biden’ın, Moskova ile sınırlarının yakınlarında karşı karşıya gelmeye hazır olan bir başkan olmadığını biliyor. Özellikle de Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı, Ukrayna krizinin, dünyayı topyekûn bir savaşın sınırlarına iten 1962 Küba füze krizine benzer bir krize dönüşebileceği tehdidinde bulunurken.
Putin, Ukrayna krizini çözümsüz ve başka bir Rus cumhurbaşkanına miras bırakmayacağı tehdidini savuruyor. Putin’in en az 2036 yılına kadar Kremlin'de kalacağı göz önünde bulundurulursa, muhtemelen Ukraynalılar sadece Putin değil, dahası, alabilecekleri Batı desteğinin sınırları konusunda da endişelenmekte haklılar.