Velid Haduri
Enerji konusunda uzman, Iraklı yazar
TT

Enerji geçişinde yeni diplomasi

Son zamanlarda, enerji geçişi alanında, iklim değişikliğinin etkilerini kınamak için uluslararası kararlar almayı amaçlayan yeni diplomatik yolların işaretleri görülüyor. Dayandıkları enstrümanlar ise, Güvenlik Konseyi ve Uluslararası Adalet Divanı gibi karar verme yetkisi olan uluslararası forumlara başvurmak. COP26 Konferansının ardından bir aydan kısa bir süre içinde bahsi geçen forumlara bu konuda iki karar taslağı sunuldu. Ancak bu yeni diplomasi kapsamında yapılan bu ilk iki girişim de başarısız oldu.
İrlanda ve Nijer, Güvenlik Konseyi'ne iklim değişikliğini küresel barış, güvenlik ve istikrar için büyük bir tehdit olarak kabul eden bir karar taslağı sundu. Rusya veto hakkını kullanarak taslağa itiraz ederken, Hindistan reddetti, Çin ise çekimser kaldı.
Güvenlik Konseyi'nin geçmişte de iklim değişikliği konusunu görüştüğünü belirtmekte fayda var. Ancak, bu taslağın önemi, Konseye sunulmuş ve iklim değişikliğinin Güvenlik Konseyi'nin yetkileri ve çalışmaları kapsamına alınmasını, küresel barış, güvenlik ve istikrar için büyük bir tehdit olarak kabul edilmesini talep eden ilk karar taslağının olmasından kaynaklanıyor. Ne var ki Güvenlik Konseyinin karar taslağı üzerinde yaptığı oylama sırasında, Rusya’nın BM Daimi Temsilcisi Vasily Nebenzya, karar taslağının hükümeti için kabul edilemez olduğunu belirtti ve “İklim değişikliği ile uluslararası güvenlik arasında doğrudan ve otomatik bir ilişki kurarak Güvenlik Konseyi'nin çalışma alanına bir yenisinin eklenmesine karşıyız. Bu, bilimsel ve sosyo-ekonomik bir meseleyi istismar etme ve siyasi bir mesele haline getirme girişimidir " diye ekledi. Hindistan BM Daimi Temsilcisi ise itirazında " UNFCCC (Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi) varken iklim değişikliği konusunda pratik adımlar atmak için neden bir Güvenlik Konseyi kararına ihtiyaç duyulsun" dedi.
Rusya, Çin ve Hindistan'ın tutumlarının önemi, enerji geçişi konusunda büyük çıkarları olan büyük enerji ülkeleri olmaları gerçeğinden kaynaklanıyor. Batılı sanayileşmiş ülkeler, enerji geçiş sürecini hızlandırmaya ve bu ülkelerin (devasa petrol ve gaz rezervleriyle Rusya, devasa kömür rezervleriyle Çin ve Hindistan) çıkarlarını marjinalleştirmeye çalışıyorlar. Aynı şey, bazı büyük üretici ülkelerin petrol üretimlerinden kaynaklanan karbondioksit emisyonlarını azaltma projelerine rağmen, petrol yatırımlarının durdurulmasını ve/veya fosil yakıt tüketiminin doğrudan azaltılması çağrısı yapan tutumlar için de geçerli. Ne var ki sanayileşmiş ülkeler, emisyonları azaltmakta üretici ülkelere veya iklim değişikliğinin etkilerinden zarar gören ülkelere mali yardım sağlama taahhütlerini yerine getirmediler. Bu yardım olmadan, üçüncü dünya ülkelerin çoğunluğunun, ülkelerinde enerji dönüşümünü desteklemek için yılda milyarlarca dolar harcamaya devam etmeleri mümkün değil. Üçüncü dünya ülkelerinin büyük çoğunluğunun bu büyüklükte finansal kapasiteleri bulunmuyor. Bu yüzden, mali yardımların bir kenara bırakılıp farklı çıkarları olan ülkelerin marjinalleştirilmesi yönteminin sürdürülmesi, dünyanın önemli bir bölümünde sıfır emisyon hedefine ulaşmakta gecikeceğimiz anlamına geliyor.
Öte yandan, iklim değişikliğinin etkilerinin tehdidi altında olan üç ülke, Bangladeş, Samoa ve Vanuatu, Roma Statüsü’ne göre tesis edilen Lahey'deki Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin (üye sayısı 123) yıllık toplantısında bir karar taslağı sundular. Üç ülke, iklim ve çevreye zarar vermenin çevresel soykırım suçu olarak kabul edilmesini, Mahkeme Tüzüğünde yer alan 4 suça eklenmesini talep ettiler. Tüzüğe göre diğer 4 suç; soykırım, insanlığa karşı suçlar, savaş suçları ve yasadışı saldırı suçlarıdır. Üç ülke, taslaklarını Mahkemenin son sanal toplantısında sundular. Sanayileşmiş ülkelerin kasırga ve sel gibi doğal afetlerden etkilenen ülkelere mali olarak yardım etmeyi taahhüt etmeleri, ama taahhütlerini yerine getirmemeleri bu karar taslağının ana şikayet konusunu oluşturdu. Üç ülke ile diğer kıyı ve deniz ülkeleri, birkaç hafta önce COP26 Konferansında da konuyu kapsamlı bir şekilde gündeme getirmişlerdi.
Üç ülkenin çağrısı, çevre ve iklime verilen zararın insanlığa karşı işlenen yeni bir suç türü olarak kabul edilerek, Roma Statüsüne beşinci suç olarak eklenmesini istedi. Ancak çağrı, Roma Statüsü’nde bir değişiklik yapmayı gerektirdiğinden, konunun özü tartışılmadan ve müzakere edilmeden önce idari prosedür ve protokollerin uygulanması gerekiyordu. Ancak, taslağı sunan 3 ülke gerekli idari prosedür ve protokolleri yerine getiremediler.