Racih Huri
Lübnanlı yazar
TT

Tanklar ve yaptırımlar nasıl durdurulur?

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile Ukrayna Dışişleri Bakanları Dmitro Kuleba, Türkiye'nin Antalya şehrinde görüşmeye giderken, Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik şiddetli ve acımasız savaşındaki denklemin tamamen yıkıcı bir yola girdiğini biliyor olmalılardı. Zira Ukrayna’nın bir devlet değil, şimdi Rusya sınırında duran Batı’nın koparmış olduğu Rusya'nın bir parçası olduğunu söyleyen açıklamalarından sonra Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, tanklarını kitlesel olarak Ukrayna'ya doğru sevk etmeye devam edebilir.
Lavrov'un bir nükleer savaş yaşanması olasılığının uzak olduğundan özellikle bahsetmesi şaşırtıcı değildi, çünkü Devlet Başkanı Putin, Ukrayna'ya yönelik saldırının daha ilk günlerinde nükleer güçlerine alarma geçme emrini verdiğini duyurduğundan beri Moskova, bu gerçekten korkunç hatayı Rusya Başkanı’nın sicilinden silmeye çalışıyor. Ancak bu çaba, bilhassa Ukrayna savaşının aldığı seyirden sonra Lavrov ve Kuliba'nın başarısız olmalarının şaşırtıcı olmadığını söylememizi engellemiyor. Çatışmanın yeni sayfası, dünyayı yıkıcı bir nükleer savaşa itebilir.
Bunu söylememizin nedeni, Putin’in gerçekten de nükleer uçurumun kenarında durması ve bunun, nihayetinde ABD ile NATO'daki müttefiklerini de aynı uçuruma itecek olması. Batı'nın yangına sürüklenmeme çabasıyla ilgili sık sık yaptığı açıklamalara rağmen, bu her şey demek değil. Zira bu çatışmanın sonunda gerek Moskova gerekse Batı başkentlerinde aynı soru sorulmaya devam edilecek: Rusya savaşı kaybeder ve yorucu yıpratma savaşlarına girerse, dayanabilir mi? Öte yandan, savaşı kazanır ve Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra dağılan ülkeler üzerindeki “Rus imparatorluğu” hegemonyasını yeniden tesis etmek için uyguladığı toprak koparıp ilhak etme planı çerçevesinde Ukrayna üzerindeki hegemonyasını dayatırsa, ABD ve NATO ülkeleri, bunu yutabilir mi? Özellikle de bunun Putin'in Batı’ya ilerleme politikasını sürdürmesine yol açacağı göz önüne alındığında.
Şimdiye kadar denklem bir tür paralel yıkıcılığa dayanıyor. Rus tankları şehirleri istila etmeye ve bazılarını Stalingrad'ın bir minyatürüne dönüştürmeye devam ediyor. ABD yaptırımları ise Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra köhne bir hurdadan ibaret iken Putin'in kendisini canlandırmak için kişisel olarak muazzam bir çaba sarf ettiği Rus ekonomisini yıpratmaya devam ediyor. ABD Başkanı Joe Biden'ın birkaç gün önce Rus petrolü ithalatını yasaklayan kararnameyi imzalaması, kararnamenin ülke içinde petrol fiyatları üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak için alternatifler aranarak Venezuela, Cezayir, Libya ve diğerlerinin kapılarının çalınması, küçük ve basit bir mesele değil. Nitekim Rusya'dan doğal gaz ve petrol ithalatına ilişkin yasağın açıklanmasının ardından, Moskova bunu ABD tarafından yürütülen bir ekonomik savaş sayarak kınadı.
ABD Genelkurmay Başkanı General Mark Milley geçen hafta Avrupa'yı gezerek ülkesinin NATO'nun doğu kanadını savunma kararlılığını vurgularken, Avrupa'da konuşlu kuvvetlerin dikkatlerini büyük güçler arasındaki bir savaşı önlemeye çalışmanın gerekliliğine çekmeye özen gösterdi. Rusya Dışişleri Bakanlığı buna bir ölçüde ironik bir yanıt vermekle yetindi: “ABD, dünya üzerindeki tek taraflı hegemonyasının sona erdiği meselesine alışmalı. Moskova ve Washington, Soğuk Savaş öncesinde olduğu gibi, barış içinde bir arada yaşamaya dönmeli. Rusya, ABD ile karşılıklı saygıya dayalı samimi diyaloga açık, bu da, iki ülke arasındaki ilişkilerin normale dönmesi ümidini canlı tutuyor”.
Harika, ama bu durumda gözlemcinin doğrudan şunu sormaya hakkı var: “Tarihin geleceği yarattığı” teorisine inanan, Sovyetler Birliği'nin çöküşünü “20. yüzyılın en büyük jeopolitik felaketi" olarak gören, Kırım, Luhansk ve Donetsk bölgelerini ilhak eden, Ukrayna'nın var olma hakkını reddeden Putin nasıl ikna edebilir? Ukrayna’nın tarihi konusunda örneğin ABD’deki Yale Üniversitesi'nde tarih profesörü olan Timothy Snyder birkaç gün önce şöyle diyordu; “Putin'in Ukrayna konusundaki tutumu hayali. Ukrayna tarihinin gerçeklerini bildiğinizde, birinin onun var olmadığını deklare ettiğini duymak garip… Putin açıkça yanılıyor.” Snyder ayrıca Ukrayna milliyetçiliğinin Sovyetler Birliği'nin başlangıcından 100 yıl öncesine ve Ukrayna tarihinin bazı unsurlarının da Orta Çağ'a kadar uzandığını ekledi.
Rusya Devlet Başkanı Putin ile Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski'ye ve Lavrov ile Kuliba arasında NATO üyesi bir ülke olan Türkiye'de yapılan görüşmeye dönersek, çatışma çözümü uzmanı ve Oxford Süreci Direktörü Gabriel Rifkind'in İngiliz The Guardian gazetesindeki yazısını yeniden okumak uygun olabilir. Rifkind, Sovyetler Birliği altmışlı yıllarda Küba'ya füzeler yerleştirdiğinde, bu ülkenin ABD'ye olan yakınlığının neredeyse bir üçüncü dünya savaşını başlatacağını söyleyerek şöyle soruyor: Putin, NATO’nun artık Rusya'yı kuşattığını mı düşünüyor ve tek talebi NATO’nun Rusya sınırlarına doğru genişlemesini dizginlemesi mi?
Lavrov ve Kuliba eğer diyalogu sürdürme ve "sonunda çözümü sağlayacak olanın diplomasi" olduğu konusunda anlaştılarsa, bu da Rifkind'in Ukrayna konusunda uzman bir akademisyen olan Anatol Levin'den alıntıladığı şu sözü hatırlatıyor: “Bu, bugün dünyanın en tehlikeli ama çözülmesi en kolay krizi.” Çünkü 2015 yılında Almanya, Fransa, Rusya ve Ukrayna'nın formüle ettiği ve "Minsk 2" Anlaşmasının uygulanmasını, yani silahsızlandırma, Ukrayna’nın Rusya sınırındaki egemenliğini geri kazanmasının yanı sıra Donbass bölgesine özerklik verilmesini içeren bir çözüm var. Ancak asıl itiraz, Donbass bölgesinin özerkliğinin Ukrayna'nın NATO'ya katılmasına engel olacağını düşünen Ukrayna'dan geliyor.
Ancak bu düğümü çözmenin bir yolu da NATO'nun Ukrayna'yı tarafsız bir ülke ilan etmesi ve en az 10 yıl boyunca ittifaka katılmamasına kararı vermesidir. Bu kabul edilebilir bir süreç, çünkü pratik ve bilimsel anlamda Ukrayna'nın üyeliği, var olan yolsuzluk ve ekonomik ilerlemedeki görünür eksiklik nedeniyle en az 10 yıl boyunca ihtimal dışı.
Fakat geriye şu soru kalıyor: Ukrayna şehirlerinin maruz kaldığı yıkım, Ukraynalıların insani koridorlar yoluyla yerlerinden edilmelerinin, ABD ve Batı yaptırımlarının Rus ekonomisini mahvetmesinin ortasında, bu tür çözümler üzerinde anlaşmayı düşünmek mümkün mü?