Mustafa Fahs
TT

Nükleer İran ve zor seçimler

Karmaşık bir çevreye sahip olması Pakistan’ı erkenden, zorlu coğrafya ve devasa demografi ikilisine mahkûm olan bir ülke için gelenekselin dışında bir koruma sağlayacak stratejik bir caydırıcılığa sahip olma düşüncesine itmişti. Zira çevresindeki büyük insan kitlesinin gücünün artmasını ve bunun iç istikrarı ve dış çıkarlarına (bölgesel ve uluslararası) olan etkisini bağımsızlığın ilk 10 yılından beri sürekli endişeyle takip eden Pakistan, bu ikilinin ulusal güvenliğine kesintisiz baskıları ile uğraşmak zorundaydı. Bu yüzden nükleer seçenek, ülkenin masaya erkenden koyduğu bir hedef olmuştu.
İran’ın durumuna gelirsek bu ülke, Pakistan'ı çevreleyen demografik sıkıntılarla veya coğrafi zorluklarla karşı karşıya değildi. İran platosunun sakinleri, coğrafi konumları nedeniyle yüzyıllar boyunca sıkıntı çekmiş olsalar da, İran coğrafyası ve demografisi tarihsel olarak komşuları üzerinde bir etki gücü oluşturmuştur. Bu etki gücü, Şehinşah (Farsça telaffuzuyla Şahenşah: Krallar Kralı) rejiminden tutun İslam rejimine kadar modern İran'daki herhangi bir egemen rejimi jeopolitik nüfuzunu dayatmak için gücünü geliştirmeye itmiştir.
Önceki İran rejimi bir nükleer ideoloji oluşturmamıştı ancak o döneme tanık olanlara göre Hindistan ve Pakistan atom bombasına sahip olduktan sonra Tahran'ı yöneten herhangi bir rejim bu silaha sahip olmakta tereddüt etmeyecekti. Bu yüzden Şah'ın düşüşünden sonra nükleer programı askıya alan Ayetullah Humeyni bile İran-Irak savaşının baskıları altında tekrar programın faaliyetlerine devam edilmesi yönünde talimat vermişti.
Şu anki dönemde İran rejiminin ideolojisini şekillendirmesi ve onu sürekli ihraç etme girişimi yakın ve uzak komşularının çoğuyla husumet yaşamasına sebep oldu. İran hazinesine ciddi bir yük binmesine ve ağırlığı ile İran’ın iç kesimlerini etkileyen ABD ve Birleşmiş Milletler’in (BM) yaptırımlarına yol açan dış nüfuz ve nükleer projeye ulusal servetin heder edilmesi yüzünden İran’da devletin ve toplumun ekonomik krizler ve geçim sıkıntısına rağmen, rejim bu gerçeklere eski Pakistan Başbakanı Zülfikar Ali Butto'nun 1965'te söylediği şu sözlere benzer bir zihniyetle tepki veriyor:
“Hindistan bir atom bombası geliştirirse biz de ot ya da ağaç yapraklarını yer hatta aç kalırız ancak yine de bize ait bir taneye (nükleer bomba) sahip oluruz.”
İran, nükleer programını askeri düzeye yakın aşamalara yükselterek uluslararası topluma şantaj yaparken, nükleer silaha sahip olması gerektiğinden doğrudan veya dolaylı olarak bahsetmekten kaçınıyor. Ancak bazı karar alma merkezleri, iki model (Kuzey Kore ve Pakistan) arasındaki bir yaklaşım içerisinde ne pahasına olursa olsun bir nükleer silah edinmenin gerekli olduğunu savunsa da bunun rejime maliyeti Libya ve Ukrayna'ya olandan daha azdır.
Nitekim Libya örneğine bakacak olursak, Muammer Kaddafi’nin nükleer projeyi devam ettirip Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesinden sonra bu projesini BM’ye teslim etmemiş olsaydı akıbetinin daha farklı olabileceğini düşünenler var. Aynı şekilde Ukrayna savaşı, İran siyasi tabakası arasında şöyle ciddi bir soruyu gündeme getirdi: Kiev, Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra nükleer cephaneliğini teslim etmeseydi, Moskova sahip olduğu tüm askeri üstünlüğüyle onu işgal etmeye kalkışabilir miydi? Bu faktörler, Tahran'daki nihai karar alıcıları zor seçimlerle karşı karşıya bırakıyor. Libya ve Ukrayna örneklerine bakıp ülkenin korunmasını sağlamak için stratejik bir caydırıcılığa sahip olması gerektiğine gittikçe kani oluyorlar. Ancak bu hedefe ulaşmak için kalan mesafe bazı uluslararası uzmanların görüşüne göre kısa da olsa Irak'ın ‘Temmuz’ senaryosunu tekrarlayan biri çıkarsa bunun bölgesel bedelinin yüksek olacağının farkındalar.
İran, BM’nin tanıması ile barışçıl nükleer güç veya uluslararası toplumun karşı çıkmasıyla askeri nükleer güç sahibi olursa bu, bölgede nükleer silahlanma yarışına kapı aralayacaktır. Aynı şekilde Tel Aviv, Irak'ın ‘Temmuz’ projesine yaptığı ve kendisine yönelik potansiyel bir varoluşsal tehdit olarak gördüğü şeyi peşinen ortadan kaldırdığı gibi İran'ın nükleer projesine önceden müdahale etmeye karar verirse yıkıcı bir savaş çıkma olasılığı artacaktır.
Dolayısıyla İran'ın nükleer seçeneklerinin çok ancak külfetli olduğu aşikâr. Sorun şu ki, herkes nükleer silahların saldırmaktan ziyade savunma amaçlı olduğunu düşünse de İran denilince bu, onun yayılmacı projesinin bir parçası oluyor. Bu yüzden nükleer silah meselesi iç ve dış olarak bir soruna dönüşmüş durumda.