Memun Fendi
TT

Peki ya Tunus ABD Anayasası’nı kabul ederse?

Tunus 2010 yılının sonunda devrimi ile öncülük etmesi ve peşinden Mısır, Libya, Yemen ve Suriye'deki devrimlerin gelmesini sağladığı gibi şimdi de anayasasından ‘İslam’ ibaresini çıkararak bir kez daha Arap dünyasındaki ülkelerin önünde gidiyor. Ya da bazıları öyle hayal ediyor. Tunus Cumhurbaşkanı, anayasadan ‘İslam’ ibaresini çıkarmakla neyi kastediyor? Bu, dini güçlerin toplumu hükümete karşı ayaklandırmasına yardımcı mı olacak yoksa Tunuslu İslamcıların gücünü yok mu edecek? Devlet, toplum içinde dini hayatı düzenlemekten çekilip cami ve zaviyeleri topluma, hatta İslamcılara mı bırakacak? Yoksa ‘İslam’ kelimesinin anayasadan çıkarılması her şeyin eskisi gibi kalacağı, içi boş bir işaretten mi ibaret? İşte buradan başlığımızın sorusu ortaya çıkıyor: Peki ya Cumhurbaşkanı Kays Said, ABD Anayasası’nı kabul ederse? Tunus toplumu Kuzey Afrika'daki küçük bir ABD’ye mi dönüşecek yoksa totaliter uygulamalar olduğu gibi kalarak anayasadan ‘İslam’ ibaresinin çıkarılması dakikalar sonra dağılacak bir duman gibi Tunus eski baskıcı alışkanlıklarına geri mi dönecek?
Arap toplumlarımızdaki din-devlet ilişkisi meselesi hakkında ağır ağır, dikkatli değerlendirmeler yapmak gerekiyor. Hele de Tunus, icraatları değil de tartışmaları ile bayrak taşıyan bir ülkeyken... Farklı elektronik mecralarda ortaya atılan ya da gazete veya bloglarda tartışılan fikirlere ihtiyacımız yok. Bu yazının başında belirttiğim gibi; Tunus anayasasında ‘İslam’ ibaresinin olmaması ne anlama geliyor? Din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılması, devletin dini görevlerinden çekilmesi ve din işlerinin düzenleyicisinin sadece toplum olması mı demek oluyor? Yoksa devlet, vakıflar ve din işleri bakanlıklarının bekası açısından rolünü sürdürecek mi? Her iki durumda da bu anayasa değişikliğini talep eden Tunus Cumhurbaşkanı ve seçkin destekçilerinin umdukları kazanımlardan belki de daha fazla risk var. Şunu belirtmeliyiz ki bu analiz, Tunus'taki anayasa değişikliği sürecinin koordinatörü Sadık Belaid'in yabancı kurumlara yaptığı açıklamalarına dayanıyor. Anayasanın değiştirilmiş hali önümüzde yok.
Tunus, Fransa değil. Tunus'un laikliği, 1905'te din işlerini devlet işlerinden ayırmaya karar veren Fransa'nın laikliği gibi de değil. Aynı şekilde Tunus toplumu Fransız toplumuna benzemiyor. Ayrıca Tunus ABD de değil.
Sömürge dönemi sonrasından bu yana bazı Arap ülkeleri anayasalarını değiştirdiler. Ancak güç kullanma uygulamaları ve yetkilerinde bir değişikliğe ya da hukukun efendi konumunda olduğu bir devletin temellerinin atıldığına şahit olmadık.
Mesele sadece anayasa yazmak değil. Esas önemli olan anayasaları günlük uygulamalara dökmek ve anayasaları yaşanabilir bir toplumsal gerçekliğe dönüştüren kurumlar inşa etmektir.
Ayrıca anayasalarda ‘İslam’ ibaresinin bulunmasına karşı hassasiyet gösterilmesi haksız bir tavırdır. Çünkü bütün anayasalar ve kanunlar, toplumun kendisine ve dünyaya bakışını yansıtan felsefi temellerden doğar. Doğal olarak büyük çoğunluğunun Müslüman olduğu bir toplumun felsefi temelleri, İslami bir vizyondan gelecektir. Nitekim Fransız anayasasının felsefi temelleri de laiklikle ilgilidir. Ancak bu felsefi temellerinin Hıristiyanlığa da dayandığı gerçeğini değiştirmez. Bu, uzun uzadıya tartışılabilecek bir noktadır. Zira bu, yazımızın alanından daha geniş bir felsefi uzmanlık gerektiren karmaşık bir konudur.
Siyaset biliminde istenmeyen sonuçlar (unintended consequences) diye bir kavram vardır. Toplumlarımızda din ve devletin işlerinin birbirinden ayrılması, camileri radikal güçlerin hegemonyası altına itebilir. Seçkinler arasındaki meşruiyet eksikliği, Tunus Cumhurbaşkanı’nın kendisinin dil ve ritüeller konusunda yaptığı gibi, onların her zaman dini sembolleştirmeye ihtiyaç duymalarına sebep olabilir. Karşıtlığı abartmadan bir kültürel bağlam olarak İslam toplumlarımızın yapı taşıdır. Tunus'ta olup bitenler sadece dağılabilecek bir dumandır. Tunus Cumhurbaşkanı ve yoldaşlarının peşinde olduğu anayasa ne olursa olsun ABD anayasası kabul edilse bile anlamsızdır.
Anayasalar birer uygulamadır. Cumhurbaşkanı görev süresi bitip anayasanın belirlediği süre içinde barışçıl bir şekilde koltuğundan ayrılır, kafasına göre kurumları manipüle etmez ve anayasa günlük bir uygulamaya dönüşürse işte o zaman anayasa denmeyi hak eder. Aksi halde anayasa, Tunus’ta kaos olsa bile konuşmaya değmeyen bir kağıt parçasıdır.