Abdurrahman Raşid
Suudi Arabistan’lı gazeteci. Şarku’l Avsat’ın eski genel yayın yönetmeni
TT

Kushner, Trump ve bölge

Jared Kushner, kayınpederi Donald Trump gibi değil. Sessiz, konuşmaktan çok dinleyen bir kişilik. Trump’ın herkesi şaşırtan zafere ilerlediği ilk seçim kampanyasının ardındaki aklın Kushner olduğu düşünülüyor. Trump elbette ki incelikten, resmi ve toplumsal liyakatten yoksun; ancak seçim söylemi becerisinden ve karizmadan yoksun değil. Siyasete yabancı olmasına ve Cumhuriyetçi Parti dışından gelmesine rağmen ilk seçimleri bu yüzden kazanmıştı.
Kushner’in Trump başkanlığı sırasındaki biyografisini konu alan, bölgemiz ile ilişkisine bilhassa değindiği “Breaking History: A White House Memoir” kitabından bazı bölümler okudum. Kitap, yazarının Trump'ın sağ kolu ve ardındaki beyin olması açısından önemli.
Trump'ın zaferinin duyurusu ardından Arap hükümetleri çeşitli nedenlerle endişelenmeye başladı. Körfez'de Suudi Arabistan'a yönelik devamlı eleştirileri ve kuvvetlerini Körfez'den çekme tehdidi şaşırtıcıydı. Müslümanlardan düşman olarak bahsetmesi, İslam ülkelerinden bazılarını tehdit etmesi, Samuel Huntington'ın Medeniyetler Çatışması tezini hatırlattı.
‘Trump'ın seçim açıklamalarının yıktıklarını onarmak’ hakkında kitabında yazanlar şaşırtıcı. İroni şurada: Trump’ı İslam ülkeleri grubu lideri Suudi Arabistan ile yakınlaşmaya ve bu yöndeki siyasi söylemini düzeltmeye iten kişi bu Yahudi genç. Riyad da Kushner’e doğru bir adım attı. Dünya çapındaki yaklaşık 1 milyar Müslüman ve 50 İslam ülkesini düşman etmek yerine, neden her iki tarafın da yararına olacak şekilde onlarla iletişim kurmasınlar ki? Böylece Riyad’da türünün ilk örneği olan, Trump’ın da katıldığı Arap İslami Amerikan Zirvesi düzenlendi. Müslüman dünyası lideri ilk defa topluca bir ABD başkanı ile bir araya gelmiş oldu. Kushner’in kitabında yazdığına göre eski Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, Kushner’e Suudi Arabistan ziyaretine ve zirve projesine karşı olduğu uyarısında bulunuyor ve şöyle diyor: “Suudilere güvenmeyin, onlar sözlerini tutmaz.” Ancak söz konusu zirve, Trump’ın en önemli dış politika eylemlerinden biriydi.
Şüphesiz Trump’ın ABD arenasında rakipleri çok. Onu ırkçılık, şovenizm ve saldırganlıkla suçlayarak eleştiri ve dalga konusu haline getirdiler. Doğrusu Trump kendisinden önce ABD’yi yöneten 44 başkandan hiçbirine benzemiyor. Siyaset konusundaki genel cehaleti, tartışmalı konuları ele almadaki üslubu, tepkisel dili gibi kusurları var. Diğer yandan partisinin ve muhaliflerinin Trump aleyhindeki girişimlerine rağmen kendisi ABD’nin en popüler başkanlarından biri ve hala çetin bir siyasi figür. Trump’ı maskelemek zor. Medyaya meydan okumakta usta olan bu geniş omuzlu adamı susturmak kolay değil. Hakkında söylenenlerin bazıları doğru, bazıları ise yalan. Siyahi Amerikalılar ile ilişkileri, ırkçılık söylemlerine gölge düşürüyor. Bir damadı Yahudi iken diğer damadı Lübnan kökenli. Eşi Melanie ise Yugoslav. Beyaz üstünlükçülerle ilişkileri ise zorunlu siyasi ittifaklar kapsamında gibi görünüyor.
Kushner kitabındaki bir başka bölümde, Araplar ile İsrail arasındaki barış projesine, projeyi her iki tarafta da nasıl pazarlamaya çalıştığına değiniyor. Ancak sorun, Kushner'in daha önceki barış projelerinin başarısız tarihini okumamış olmasında. Öncelikle barış; bir kesim Filistinliler, Araplar ve İsraillilerin için şüpheli ve sevimsiz bir kelime. Barışın en önemli iki lideri Enver Sedat ve İzak Rabin bu yüzden suikasta uğradı. Filistinliler tüm fırsatları şu iki sebep ile heba etti: ‘Hakkı’ kutsal saymaları ve başkalarının onları kendi çıkarları için müzakerede bir piyon olarak kullanmasına izin vermeleri. Saddam, Hafız Esed ve Kaddafi tarafından suiistimale uğratılmışlardı.
Kushner projesini uygulamaya koyulmadan önce onu eleştirdiler ve projeyi çürüttüler. Diğer projeler gibi bu proje de İranlıların, DAEŞ ve Müslüman Kardeşler gibi radikal dini grupların lehine ortadan kalktı.