İmil Emin
Mısırlı yazar
TT

Birleş(me)miş Milletler Genel Kurulu

Her yıl bu zamanlarda ABD’nin meşhur şehri New York, “Birleşmiş Milletler Genel Kurulu” olarak bilinen yıllık festivale katılmak için dünyanın dört bir yanından gelen ziyaretçilerle dolup taşar. Gelen ziyaretçilerin umudu, ulusların rönesansı, halkların ilerlemesi ve dünya barışının korunması konularında istişarelerde bulunmaktır. 12 ila 27 Eylül arasında cam bina bir kez daha misafirleriyle dolacak. Ölümcül virüs Kovid-19’un nedeniyle dünyayı sarmalayan iki yıllık karışıklık ve kargaşanın ardından Birleşmiş Milletler (BM) 77. Genel Kurulu toplanacak.
Biri, biz sahnenin önündeyken şu soruyu soruyor: Gerçekten bir Birleşmiş Milletler (BM) var mı? Bununla eski binayı ve yapılarını kastetmiyoruz. Aksine bu uluslararası birliğin felaketler karşısındaki durumunu ya da tam tersi, yani dağılma ve bölünmeyi merak ediyoruz. Birleşmiş Milletler'in 7. Genel Sekreteri ve 1997-2006 yılları arasında görev yapan merhum Kofi Annan, Genel Sekreter olarak Birleşmiş Milletler'in sözcüsü olduğunu söylerdi ve genel sekreterliğin adına sınırlı yetkiler kullanırdı. En nihayetinde yetki ve güç, neredeyse tamamen üye devletlerin iradesine bağlıdır. Belki de Annan'ın söylemediği şey, İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinin ardından, kuruluşundan bu yana geçen yaklaşık seksen yıllık süreden sonra ve günümüzdeki durumunda BM’ye büyük güçlerin iradesinin egemen olduğudur. Bu haliyle kurum, kontrol edilemeyen veya yönetilemeyen bir çatışma halinde görünüyor. Bu durum kurumu, zemindeki maddi güç kapasitesinden yoksun içi boş bir yapıya dönüştürüyor. Tıpkı Roma'daki Katolik Papa'nın askeri gruplardan yoksun olmakla birlikte ruhen 1,4 milyardan fazla insana başkanlık etmesi gibi.
İnsanlık, “Birleş(me)miş” Milletler’in eşiğinde görünüyor. Buna inanmayanlar, son zamanlarda yüksek sesle bağıran, insanlığı bekleyen yakın felaketlere ve sonuçlarına karşı uyarılar yapan Genel Sekreter Antonio Guterres'in masasındaki kangrenleşen yaralar gibi olan stratejik dosyaların bazılarına (hepsine de değil) bakmalıdır. Yakında kaçınılmaz bir şekilde dünyanın karşı karşıya kalacağı en önemli ve en tehlikeli dosya olan ‘ekolojik savaş dosyasının’ etrafında, birleşmiş bir milletler topluluğu yok. Doğa insanlara öfkesini duyurdu. Avrupa'daki gaz sıkıntısı ve Çin'deki elektrik kaynaklarının azalması nedeniyle karbonun talihsiz dönüşünün ardından durumlar daha da kötüleşecek gibi görünüyor. ABD’ye gelince; kömür lobisi, her iki meclisiyle birlikte Kongre adamlarının seçim kampanyalarında en önemli destekçilerinden biridir. Bu da mavi gezegenin intihar yolunda olduğu anlamına geliyor.
Guterres yaklaşık iki hafta önce, nükleer silahsızlanma konferansının başarısızlığından dolayı üzüntü ve acı içinde gözyaşı döküyor gibiydi. İşte Doğu Asya'da, çok yakında nükleer kabusun görülebileceğini gösteren bir sahne! Uluslar, herkesi felaketin dehşetinden kurtaracak bir birliğe yönelik barışçıl niyetlerden uzaklar. Kremlin'in efendisi, krizi sona erdirme çabalarına aracılık etmek yerine kendisini “Slav saygınlığı” tarafından reddedilen ahlaki bir çıkmazda hissediyor. İşte ölümcül Amerikan silahları ve Kiev muharebelerini yöneten perde arkasındaki generaller! Herkes ürpertici tepkiyi bekliyor. En korkulan şey ise bir Samson eğiliminin görüleceğidir.
Canlılar, meteorologların benzeri görülmemiş sıkıntılarla geleceğini söylediği bir kışın eşiğinde elim krizlerle karşı karşıya görünüyor. Avrupalıların gaz hattı kesilirken ve sanayi çarkı durmak üzereyken Kıta, nefretle beslenen sağcı akımların uyanışıyla karşı karşıya. İsveç'teki seçimlerin sonuçlarına hızlı bir bakış, bunu açık bir şekilde gösterir. Çözüm bekleyen yığınla dosya var ve halihazırda “Birleş(me)miş” Milletler bunları kontrol edemiyor. Eğer bu halde uzun süre devam ederse, gelecekte de pek yarar sağlamayacak. Burada imzalanan anlaşmayı büyük ölçüde ihlal eden bir husus olarak örgütün karargâhının ABD’nin dışına taşınmasıyla ilgili konuşmanın geri dönüşüne dikkat çekmek yeterlidir. Çünkü ABD, zaman zaman BM Genel Kurulu çalışmalarına katılmaları için uluslararası diplomatlara vize vermeyi reddediyor. Nitekim bu yazının yazıldığı tarih itibariyle Washington, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'a mevcut oturuma katılması için giriş vizesi vermedi. Ukrayna'nın işgalinde Putin'e verdiği destekten ötürü ülkeye girişinin engellenmesi de dahil olmak üzere, geçtiğimiz şubat ayından bu yana yaptırımlar uyguladı.
Öyleyse çözüm, John Bolton'ın bir zamanlar önerdiği gibi cam binayı havaya uçurmak mı?
Kesin gerçek şu ki, ek bir evrensel uluslararası örgütün -özellikle de güçlü, baskıcı ve yalnızca büyüklerin arzularına tabiyse- dönemi sona ermiştir. Artık gücünde resmi egemenliğine değil, adalete dayanan çok uluslu kurumların birliğinin zamanıdır.