Abdullah Utaybi
Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı
TT

Anavatan sevinci: Suudi Arabistan Bayramı

Anavatan sevgisi insani bir içgüdü ve inancın doğasıdır. Bunu hiçbir insan ve hiçbir din inkar etmez. Sağlam yapılar ve toplumların ahlakı, içgüdü, duygu, ilkeler ve akıl ile pekişir. İnsanlık tarihi ve yaratılışı bunun üzerinde ilerlemiştir.
Yeni Suudi Arabistan, iki gün önce 23 Eylül'de 92.Ulusal Günü'nü ciddi bir şekilde anavatanını inşa etmeye can atan, tutkuyla gelecek için umutlanan yeni bir nesille kutladı. Bu günü, ilke ve fikirlerin bilinciyle bütünleştiği, bunların ilke ve fikirleriyle anavatan, devlet ve özel kurumlarla duyduğu gururu güçlendirmek için el ele verdiği, tarihin asaletini, başarının büyüklüğünü ve arzuların yüksekliğini canlandıran yeni bir nesille andı.
Anavatan kutlamalarının tezahürleri, yaşlıların kalplerinden, iddialı gençlerin göğüslerine kadar her şeyi içeriyordu. Tükenmez bir hafıza, zorlukları aşan bir bugün, inşaat, planlama ve eylem ile çizilen bir yarından besleniyordu. Ataların mirası ve babaların yönetimiyle kuşatılmıştı. Gençlerin hayalleri ve coşkusu onu inşa ediyordu. Mürekkebi Hadimul Haremeyn Şerifeyn’in bilgeliği, gelecek yol haritası da Veliaht Prensi’nin akıl ve vizyonuydu.
Herkese açık yayınlanan “Vizyon 2030”da geleceğe giden yol ve ona ulaştıracak harita açık ve net. Uygulama, esneklik, zorluklarla hemen adaptasyon ile gelişen destekleyici programları açık. Her Suudi Arabistanlı ve yeni Suudi Arabistan'ı takip eden herkes, yakın geçmiş ile yaşanan bugün ve inşa edilen gelecek arasındaki etkileyici farklılıkları görebilir. İnsanların kaderleri yalnızca farkındalık, beceri ve başarma yetenekleri ölçüsünde farklılık gösterir.
Ülkelerin ve halkların hayatındaki tarihsel dönüşüm anları genellikle on yıllar alır. Ancak yeni Suudi Arabistan'da bunlar birkaç gün, ay ve yıllarla sayılıyor. Sekiz yıl sonra "Vizyon 2030"u "Vizyon 2040" izleyecek. Mevcut vizyon programlarından sona erenlerin yerini yenileri devralacak. Meydan okumalar ve iddialar yenilenecek. Daha iyi ve faydalı olana kapı açık kalacak.
Bu yeni nesil apaçık olan vatan sevgisini açıklama zorluğunu yaşamadı. Arapların deyimiyle, apaçık olanı aydınlığa kavuşturmak en zor işlerden biridir. Vatan sevgisinin bir fıtrat, din ve inanç olduğunu, İslam ve din sevgisiyle hiçbir şekilde ters düşmediğini ispatlamak için kısır tartışmalara girmedi. Her kurum, ilçe ve sokakta örgütlü, vatanı reddeden, ona sevgi ve bağlılığı ayıplayan ordularla yüzleşmek zorunda kalmadı.
Yakın bir geçmişi hatırlatmak, o zaman yaygın olan bir yanılsama ve kol gezen bir başıboşluğun geri dönüşüne karşı bir uyarı olarak şunu söylemek istiyoruz; Arap kültürü, anavatanları umursamayan, ülkeleri ve sınırlarını tanımayan, vatan ve devletin daha önemli olanın geçici bir aşaması olduğunu düşünen, ardından bu daha önemli hedefi tanımlamada anlaşmazlığa düşen iki geniş akıma tanık oldu. Birinci akımın hedefi milliyetçilikti. Genişlemeyi hedefleyen veya baskı ve zulüm, iç sorunları yurt dışına ihraç etmek için bunu kullanan ülkeler, partiler, gruplar, politikacılar ve düşünürler milliyetçilik coşkusuna kapıldılar. Mısır ve başka yerlerdeki Nasırcılık, Suriye ve Irak'taki Baasçılık bunun örnekleridir.
İkinci akımın hedefi ve gayesi “enternasyonalizm”. “Komünistler”, “sosyalistler”, “Marksistler” ve “Leninistler” gibi farklı gruplarıyla çeşitli “sol” akımlar bunu savundu. Bunun büyük teorisyenleri, düşünürleri ve yazarları var. Bu “enternasyonalizm”i kendisine dini bir karakter kazandırdıktan sonra Müslüman Kardeşler’den, Sururiler, Hizb-ut Tahrir, Cihat, el-Kaide ve DEAŞ’a kadar “siyasal İslam” akımları ve grupları miras aldı.
Bu akımlar ve partiler iç içe geçtiler, düşünce ve uygulama düzeyinde şiddetli çatışmalara girdiler. Nesillerce Arap gençliğinin kimlik ve aidiyetine zarar verme pazarı kuruldu. Bunlar açıklanmış politikalar, çoklu stratejiler, yoğun sürümler biçimini aldı. On yıllardır süren bu tartışmanın ve karışıklığın en büyük ezileni “anavatan” ve “vatanseverlik” oldu.
“Milliyetçilik” ve “sol” akımlar zayıflasa da sona erdiklerini söyleyecek aklı başında kimse yoktur. Hiçbir bilim insanı öldüğünü iddia etmeye cesaret edemez. Buna karşılık tarihin mantığı ve insan doğasıyla çelişkili bir şekilde “köktendinciliğin sona erdiğini” ve “siyasal İslam” hareketlerinin öldüğünü iddia edenlerin olduğunu görüyoruz. Çeşitli bağlamlarıyla “vatanseverliğe” zarar vermek için “kimlik” ve “aidiyet” kavramlarını yeniden kurcalamaya çalışanların varlığına tanık oluyoruz. Araştırmacılar ve gözlemciler, bu eski zarar verici akımların mensupları veya kişisel çıkar ve kazançlar tarafından motive edilen araçlarında bunu gözlemleyebilirler.
Bu yıl Suudi Arabistan Ulusal Günü kutlamaları halk ve devlet, özel ve kamu, siyaset, kültür, eğlence ve medya düzeyinde sevinç ve övünçle doluydu. Umut ve gururla dolup taşıyordu. İnsanlar bunu şiir ve düzyazı, müzik ve sanatla ifade ettiler. Ulusal Gün, bugün için bir kutlama, gelecek için bir umut, nedenleri ve koşulları uzayan, geçip giden gömülü bir yoksunluğun tazminatıdır.
Bugün kutlamalara katılanlar, bilindik ve tanınmış akım ve sembollerin bir zamanlar “vatanı” bir “fetiş” ve “put” (!) olarak adlandırdıklarını bilmiyorlar. Seyyid Kutub şöyle der: "Vatan bir avuç çürük topraktır". Ondan önce Hasan el-Benna vatanseverliği “fitne” olarak adlandırmış ve “insanlar vatanseverlik çağrısıyla günaha sürüklendi” demişti. Şu söz de onundur:
"Bizim için vatanseverliğin sınırları akidedir."
Ondan sonra Hasan el-Hudaybi, “Biz (Müslüman Kardeşler) coğrafi sınırları tanımıyoruz” demişti. Ondan sonra da Mehdi Akif küstahça "Mısır'ı salla gitsin" ifadesini kullanmıştı. Sözü uzatmaktan korkmasaydık, bollukları ve uzunlukları nedeniyle sınırsız olan bu tür örneklerden daha fazlasını verirdik. Arap dünyası, Suudi Arabistan ve başka yerlerde Sahva dalgasının zirvede olduğu dönemde, onlarca ve yüzlerce yazılı, işitsel ve görsel yayın, “anavatan”ı değersizleştiren, “cemaati” yücelten, insanların zihnini vatan sevgisinin dine ve İslam'a aykırı olduğuyla dolduran bu anlamlarla kaynıyordu. O dönemde yaşamamış olanlar, her yerde yayınlananlara inanamayabilir.
Soranın cehaletini ve aptallığını ortaya koyan sorular, eski ve yeni dikkatleri dağıtma yöntemlerinden biridir ve bu yöntemin amacı çarpıtma veya engellemedir. “Vatanseverliğin” pekişmesiyle birileri çıkıp şunları sorar: Vatan nedir? Vatanseverlik nedir? Yine gelip size şunu sorarlar: Sahva nedir? Sahvacılar kimdir? Bu sorularının taşıdığı bilgisizlik yükünü umursamazlar. Çünkü amaç öğrenmek değil, dikkatleri dağıtmaktır.
Bir diğer çarpıtma hilesi de şudur; bir konuda insanları iki taraf, daha doğrusu iki aşırı uç şeklinde bölmek ve böylece kendi söylemlerini ılımlı ve orta göstermek. Ama bunu asıl yapanlar taraflıdırlar. “Vatana tapınma” veya “vatana ihanet” söylemi bir başka çarpıtma örneğidir. Oysa bu iki fikir yan yana konulduğu anda söz konusu söylemin vatanın aleyhine olduğu netleşir. Zira ne bu dünyada, ne de Müslümanlar ile Araplarda vatana tapınma çağrısı yapan hiç kimse yok. Ama dolaylı çarpıtmanın amacı da zaten doğruyu söylemek değil. Onlarca yıldır nefret, mezhepçilik, fanatizm ve aşırılık yayıyorlar. Çirkin törenlerle müzik aletlerini kırdılar, sahnede sanatçıları darp ettiler, aşktan, barıştan ve kadınlardan nefret ettiler. Şimdi ise sınırı sadece "gökyüzü" olan başarı, hoşgörü, sevgi ve umut zamanı geldi.
Son söz; Suudi Arabistan 92. Ulusal Günü’nü kutladı. Önümüzdeki yıllarda ve on yıllarda da kutlayacak. Bu günde başarı, azim ve hayaller kutlanacak.