İstemi Yılmaz
TT

Türkiye Suriye’de ne planlıyor?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ilk kez işaret fişeğini yaktığı Suriye’nin kuzeyinde -Münbiç ve Tel Rıfat merkezli- terör örgütü YPG/PKK’ya yönelik operasyon konusunda aylardır beklenen adım atılmadı. Bölgede Türk askeri hareketliliğine ilişkin hiçbir belirti mevcut değil. Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ay başında yaptığı “Vakti saati geldiğinde biz Suriye'nin Başkanı'yla (Beşar Esed) da görüşme yoluna da gidebiliriz” açıklamasının ardından Ankara “tepkisizlik stratejisine” geçiş yapmış gibi görünüyor. Ancak bu planın beklenin üzerinde sonuçları olabilir.
Suriye’nin kuzeyinde Suriye Milli Ordusu’na (SMO) kontrolündeki El Bab’ta medyatik bir muhalif aktivist ve eşi geçtiğimiz haftalarda öldürüldü. Akabinde patlak veren SMO içi çatışmalar bir kez daha toplama yapının kuvvetsizliğini ortaya koydu. Fakat çıkan kaosun asıl tehlikeli sonucu, İdlib’de hakimiyetini sürdüren el Kaide bağlantılı Heyet Tahrir’uş Şam örgütünün Afrin’e girmesi oldu. Ankara diyalog yoluyla 58 kişinin öldüğü çatışmaları durdursa da HTŞ hala kentteki varlığını sürdürüyor (Türkiye’nin araya girmesiyle HTŞ çekilse de bazı istihbari ve askeri birimleri mevcudiyetini devam ettiriyor). Kısacası Türkiye’nin Suriye “tepkisizliği” hala devam ediyor. Peki neden?
Yaşanan son gelişmelerin Cumhurbaşkanı’nın “Şam ile müzakere” çıkışının ardından gelmesi manidar. İdlib’i uzun yıllardır kontrol eden HTŞ mıntıkasına hâkim güç konumunda. Deyim yerindeyse izinsiz kuş uçurtmuyor. Buna karşılık Fırat’ın batısında hükmü geçen SMO ise hala parçalı ve kavgalı unsurlardan oluşuyor. Gruplar arasında sürekli bir rekabet, anlaşmazlık ve çatışma hali mevcut. Dolayısıyla akıllara “Çekilme yakın mı?” sorusu geliyor. Ankara’nın amacı HTŞ’nin bölgeyi tek bayrak altında toplamasını sağlayarak bu sorunu Şam’a havale etmek olabilir.
İdlib’deki HTŞ hakimiyetinin “muhalif” bölgelere yayılması, Türkiye’nin bir süredir hasret kaldığı Suriye’nin kuzeyindeki istikrar arzusuyla da yakından ilişkili. Ankara’nın Suriye planı yıllar içerisinde pek çok çehreye büründü. İç politikadaki mülteci huzursuzluğu ve yaklaşan seçimler düşünüldüğünde İdlib kuşağında kaostan uzak bir statükoya olan ihtiyaç her zamankinden acil. Öte yandan HTŞ’yi buldozer olarak kullanıp SMO içerisinde yeniden bir derleniş sağlayabilir.
Elbette bunlar olası ihtimaller. Yine de “terör örgütü” kabul edilen bir yapının sınırındaki varlığı Türkiye ve dış politikası açısından uzun vadede yarardan çok zarar sağlayacaktır. Bu noktada en büyük sorun ABD ve Batılı müttefikleri. Nitekim Washington Stratejik Araştırma Enstitüsü’nün son yayımladığı raporda Pentagon’daki rahatsızlığın ipuçları net bir şekilde ortaya konuyor. Rapora göre Washington Ankara’ya “HTŞ’i Afrin’den çıkarmazsanız SDG’yi bölgeye süreriz” baskısı yapıyor. Bahse konu olan Suriye Demokratik Güçleri (SDG), terör örgütü YPG/PKK’nın da içerisinde olduğu yapıdan başkası değil. Aynı raporda HTŞ’nin bölgeye intikaline yol açan problemin “çeşitli kaçakçılık faaliyetleri” kaynaklı rantın paylaşımı olduğu da vurgulanıyor.
Sonuç olarak, Türkiye’nin “Suriye planı” birkaç ay içerisinde operasyona hazırlıktan bekle ve gör stratejisine evrildi. Enflasyonun ekonomiyi sıkıştırdığı ve mülteci karşıtlığının yaygınlaştığı bir konjonktürde bölgede atılmayan adımlar, bin parçalı yapboza dönen Suriye sorunlarını ötelemekten başka bir işe yaramıyor. Tepkisizlik Ankara’nın lehine mi aleyhine mi işleyecek bunu zaman gösterecek.