Hasan Ebu Talib
TT

Dünya ve bölge değişiyor, peki ya Araplar?

Rusya Devlet Başkanı Putin, dünyaya, farklı bir uluslararası düzene geçiş için oldukça zor bir on yıl vaat ediyor ve bu geçişin başlangıcını, Ukrayna’daki özel askeri operasyonu oluşturuyor.
ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, “Soğuk Savaş” sonrası dönemin sona erdiğini ve bir sonraki dönem için yeni unsurların belirlendiğini söyledi. Öte yandan Pentagon, ABD’nin önümüzdeki yıllarda üzerinde çalışacağı parametreler hakkında görüş bildirmekten çekinmedi.
“Rusya’nın ciddi bir tehdit oluşturduğu” ve “Çin’in en büyük meydan okuma olduğu” da bunlar arasında yer almaktadır. Pentagon’un belgesine göre her ikisi Amerikan nüfuzunun temellerini değiştirmeyi amaçlayan devrimci güçlerdir. Buna göre Çin ile savaş ve doğrudan askeri çatışma her ne kadar kaçınılmaz değilse de şiddetli rekabetin önünü alabilecek hiçbir şey yoktur.
Uluslararası sistemin zirvesindeki girdiler, yeni aşamanın, ittifaklar da dahil olmak üzere çeşitli dosyaların gözden geçirilme sürecinden başka bir şey olmadığını gösteriyor. Çin Devlet Başkanı, Rusya ile ilişkilerini her alanda genişleteceğini söyledi. Bunlar arasında askeri ilişkiler de bulunmaktadır ki Başkan Putin, 19. “Valday Toplantısı’nda” bunun en üst düzeyde gizlilikle geliştiğini kabul etti. Diğer taraftan Pekin’in Pasifik ülkeleriyle ittifak kurma sürecine girmesi, Avustralya, Japonya, Hindistan ve Güney Kore ile olan güvenlik ve askeri ittifaklarına rağmen ABD'yi endişelendiriyor. Aynı bağlamda Kuzey Kore’nin, bir yandan etkinliklerini test etmek için birkaç uzun ve orta menzilli füze denemesi, Ukrayna’daki askeri operasyon da dahil olmak üzere birçok düzeyde Rusya’ya destek vermesi; diğer taraftan ABD ve Güney Kore’ye mesaj göndermesi ve düşmanlar karşısında nükleer eyleme hazır olduğunu söylemesi gibi kendine has eylemleri var.
Eski ve yeni biçimleriyle formüle edilen askeri ve güvenlik ittifakları, büyük ülkeler arasındaki ilişkileri ve dengeleri, her iki tarafın çıkarlarını diğerinin karşısında koruyacak şekilde yeniden çizmenin bir başlangıcıdır. Benzer bir durum Ortadoğu için de geçerlidir. Çünkü burada da bir hareketlilik var ve bununla birlikte bölgeye uzanan yeni ve eski arklar değişime maruz kalıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Türkiye Yüzyılı” vizyon programını açıkladığı Türkiye, İsrail ile güvenlik ilişkilerini güçlendirmek için bir adım daha attı.
Erdoğan, İsrail seçimlerinde kıyasıya yarışan İsrail Savunma Bakanı Gantz ile görüştü. Kamuoyu yoklamaları ise Netanyahu ve aşırı sağcı müttefiklerinin kazanacağını ve yeni hükümeti kuracağını gösteriyor. Türk-İsrail güvenlik işbirliği aynı anda birçok kısıtlama ve fırsatla çevrilidir. Tel Aviv, Ankara’nın Hamas ofisine ev sahipliği yapmasına itiraz ederken; İsrail, Batı Şeria’daki kaos operasyonlarını sürdürmekle suçlanmakta. Ankara’nın ne yapacağı, ofisi kapatma taleplerini karşılayıp karşılamayacağı veya hareketine bazı kısıtlamalar getirip getiremeyeceği belli değil. Fırsatlardan biri ise İsrail’in artan varlığı göz önüne alındığında -ki bu İran için endişe kaynağıdır- Azerbaycan’ın desteğiyle ittifakı güçlendirmektir. Ayrıca Türk politikasının pragmatizmi, İhvan’dan bir basın mensubunun tutuklanmasında ​​açıkça görülmektedir.
Bu, Türkiye’nin İhvan karşısındaki tutumundan rahatsız olan Mısır’ı memnun etme amaçlı bir mesajdır.
Benzer bir durum, İsrail’in İran varlığına yönelik saldırılar düzenlediği Suriye konusunda Tahran’la kurduğu temaslar için de geçerlidir.
İran’a gelince, o da durmak bilmiyor. Zira kendisinin ve Türkiye’nin Suriye’deki hareketlerini koordine eden Rusya ile askeri ilişkilerini pekiştirmek istiyor.
Ukrayna’daki savaş, İran’ın Rus ordusuna desteğiyle savaşta önemli bir taraf haline geldiğini kanıtlıyor. Yine de Tahran’ın öyle ya da böyle Rusya’ya destek vermesi, ABD ve NATO ülkelerinin periyodik olarak Ukrayna'ya sağladığı devasa modern silahların yanında hiçbir şeydir. ABD ve NATO ülkeleri, Ukrayna’da yıkımın boyutu, halkının acısı ve dünyanın acısı ne olursa olsun Putin’in kazanmasına asla izin vermeme ve ülkesini çöküş noktasına getirme politikalarına göre hareket etmektedirler.
Küresel ekonomik durgunluk, yükselen enflasyon, ulusal para biriminin dolar karşısında keskin düşüşü, yükselen gıda fiyatları, küresel arzdaki düşüş, fakir ülkelerdeki kıtlık uyarıları, İran’da yaşanan toplumsal çalkantılar, birçok Avrupa ülkesinde enerji fiyatları dolayısıyla gerçekleşen protesto gösterileri, sosyal medyada halkları hükümetlerine karşı kışkırtmayı amaçlayan isimsiz çağrılar gösteriyor ki önümüzdeki yıllar, baskılar, sürprizler ve siyasi pozisyonlarda yaşanacak dönüşümlerle dolu olacak. Uluslararası kutuplaşma da öne çıkan bir başlık olacak. Şu ya da bu tarafı bir kampa, ittifaka katma ya da başka bir gruba karşı konumlandırmaya yönelik girişimler şekilleniyor. Açıktan ve gizliden yürütülen girişimlerde baskıların ve tehditlerin yanı sıra çeşitli ayartmalar da var. Bir devletin politikasına yön veren çıkar kavramı, bir tür kasıtlı çarpıtma ile karşı karşıya kalıyor. Bunun en belirgin örneği, tamamen teknik ve ekonomik nedenlerle petrol üretimini belirli bir süre için azaltmaya yönelik OPEC+ kararına karşı Amerikan tutumudur. Zira ABD bunu müttefiklere karşı yaptırımlarını gerektiren siyasi bir karar olarak nitelendirdi.
Arap dünyasına gelince, baskı kaçınılmazdır ve buna karşı proaktif bir şekilde harekete geçmek bir lüks değil, görevdir. Kişisel çıkarların yanı sıra ortak Arap çıkarlarını da temin edecek olan egemen politikalara bağlı kalmak mantıklı bir seçim gibi görünüyor. Cezayir’deki Arap Birliği Zirvesi, Filistin davasına destek ve iade-i itibar sloganıyla, beklenen baskılar karşısında proaktif bir Arap politikası formüle etme adımını temsil edebilir. Burada kolektif Arap pozisyonlarının somutlaşmasına katkıda bulunabilecek koşullar ya da yardımcı faktörler var.
Bunlar, Türkiye, İsrail ve İran’ın bölgesel projeleri karşısında Arap çıkarlarını korumayı amaçlayan bir projenin öncülerinin varlığını teyit ediyor. Yüzleşme, boykot etmek veya kendi içine çekilmek anlamına gelmez. En azından bu taraflardan herhangi biriyle olan ilişkiler, Arap hak ve çıkarlarına yönelik konumlarını rasyonalize etmek için kullanılmalıdır.
Arap ülkelerinin iç işlerine karışılmaması, egemenliklerinin ve toprak bütünlüklerinin gözetilmesi, Kuzey Suriye, Irak ve Libya’da işgal altındaki Arap topraklarından kuvvetlerini çekmeleri için bölgesel güçlere baskı yapılması, söz konusu rasyonalizyonun gerekleridir.