Remzi İzzeddin Remzi
Mısırlı büyükelçi ve BM eski yetkilisi
TT

“Valdai” Forumu ve Rusya'nın yeni bir dünya düzeni arzusu

Uluslararası Valdai Kulübü, birkaç gün önce 19. yıllık toplantısını tamamladı. Valdai toplantılarının önemi, dünyanın dört bir yanından katılımcıların Rus yetkililer, akademisyenler ve uzmanlarla uluslararası durum ve Rusya'nın rolü hakkında görüş alışverişinde bulunmaları için bir fırsat sağlamasında yatıyor.
Bu yılki toplantı biraz farklıydı, çünkü Ukrayna'daki krizin ortasında yapıldı ve bu da Rus meseleleriyle ilgilenen Batılı uzmanların olağan katılımının gerçekleşmemesine neden oldu. Az sayıda akademisyen katıldı ve bunların çoğunluğu da Sovyet dönemine özlem duyan Marksistlerdi. Tek istisna, önde gelen iki Amerikalı akademisyenin yanı sıra muhafazakâr bir düşünce kuruluşu uzmanının video konferans aracılığıyla katılımlarıydı.
Devlet Başkanı Putin, her zamanki gibi katılımcıların önünde yaklaşık 4 saatlik uzun bir konuşma yaptı ve önemli bir bölümünü izleyicilerin sorularını dikkate değer bir güven ve sakinlikle yanıtlamaya adadı. Devlet Başkanı Putin'den önce, başta Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Başbakan Yardımcısı Aleksandr Novak ve Cumhurbaşkanı Danışmanı Maksim Oreşkin olmak üzere birçok üst düzey hükümet yetkilisi konuşmalar yaptılar.
Dolayısıyla konferans, yalnızca Rusya'daki mevcut durum değil, aynı zamanda Moskova'nın uluslararası gelişmelere ilişkin vizyonu, ancak belki de en önemlisi, Moskova'nın uluslararası düzeni nasıl yeniden şekillendirmeyi düşüdüğüyle ilgili resmi Rus düşüncesine ışık tutan bir pencere açtı.
Moskova'nın mesajı açıktı: Rusya bugününe güveniyor, Batı'nın meydan okumasını kabul ediyor ve en önemlisi gelecek konusunda iyimser.
Bugüne gelince, Moskova Rus ekonomisinin Batılı ülkeler tarafından dayatılan yaptırımların "ezici saldırısına" dayanmayı başardığına inanıyor. Rublenin yılbaşından bu yana yüzde 40 değer kazanması bunun kanıtı. Keza Rusya tecrit edilmiş de değil, yakın zamanda Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda Ukrayna ile ilgili kararların oylamasında yaşadığı terslikler sebebiyle Moskova bunun altını çizmeye gayret etti. Çin ve bazı gelişmekte olan ülkeler, aynı zamanda Batı'da da dostları olduğunu tekit etti. Başkan Putin'in belirttiği gibi, sadece seçkinler arasında değil, aynı zamanda “geleneksel değerleri” koruma amacını Rusya ile paylaşanlar arasında da Rusya’nın Batılı dostları var. Bu, Batı toplumlarındaki muhafazakâr unsurlara ve temsil ettikleri aşırı sağ partilere bir atıf olarak yorumlanabilir.
Geleceğe gelince, Moskova, yeni "etki merkezlerinin" ortaya çıkmasıyla dünyanın kaçınılmaz olarak çok kutuplu bir sisteme doğru ilerlediğine inanıyor. Başka bir deyişle, Amerikan hegemonyası batmanın eşiğinde ama Batı hâlâ böyle bir değişime direniyor.
Üçüncü dünya savaşı çoktan başlamış olabilir, ancak bu sefer mutlaka askeri güç kullanımını içermiyor. Aksine, elektronik savaş, yaptırımların uygulanması, gıda ve enerjinin baskı aracı olarak kullanılması gibi konvansiyonel olmayan silahlar içeriyor.
Rus yetkililer ile katılımcıların yanı sıra bazı yabancı katılımcıların Sovyet döneminde kullanılan bazı terimleri yeniden canlandırmaya çalışması dikkat çekiciydi. Küreselleşmeyi, emperyalist Batı'nın gelişmekte olan ülkeler ve küresel ekonomi üzerindeki egemenliğini sürdürmeyi amaçlayan yeni bir sömürgeci oyun (Neo-colonial play) olarak tanımladılar. Batı’nın hedeflerine ulaşır ulaşmaz, yaptırımlar uygulamak, finansal akışlar üzerindeki kontrolü sıkılaştırmak, ticari engeller koymak gibi bir dizi önlemle küreselleşmeyi baltalamaya başladığını ifade ettiler.
Ayrıca Ruslara göre Batı, gelişmekte olan ülkelerin kaynaklarını iki kez yağmaladı; birincisi emperyalist politikalar, ikincisi küreselleşme yoluyla. Bu nedenle, gelişmekte olan ülkelerin daha dengeli ve adil çok kutuplu bir uluslararası sistem kurmak için Rusya ve Çin ile güçlerini birleştirmelerinin zamanı geldi. Bu bağlamda, Rus katılımcılar Rusya'nın "manevi saflık" merkezli küresel mesaja sahip istisnai bir ülke olduğunu ve bunun "dürüstlük ve adalete" dayalı yeni bir uluslararası düzenin oluşumuna katkıda bulunmasına olanak tanıdığını vurgulamaya çalıştılar.
Biden'ın Ekim ayı başlarında yayınladığı ve küreselleşmenin "düzenlenmesi gerektiğini" belirten Ulusal Güvenlik Stratejisinin aksine, Rusya, bu olgunun ölmekte olduğuna ve tamamen çökmek için sadece küçük bir itişe ihtiyacı olduğuna inanıyor.
Yeni uluslararası düzenin nasıl oluşturulacağına gelince, birkaç fikir önerildi:
- Birincisi, Rusya'ya göre Batı tarafından devletlerin iç işlerine karışmama ilkesini baltalamak için kullanılan “kurallara dayalı uluslararası düzen” kavramına direnmek gerekiyor. Bunun yerine olması gereken, geleceğini belirlerken her ülkenin özgür seçimine saygı duyan Birleşmiş Milletler Antlaşması'na sıkı sıkıya bağlı kalmak
- İkincisi, BM sisteminde, özellikle de Güvenlik Konseyi'nde reform yapmak. Bu bağlamda, Rusya'nın tutumu açık ve net; üyeliğin ve özellikle de daimi üyeliğin genişlemesi, Afrika, Asya ve Latin Amerika'daki gelişmekte olan ülkelerle sınırlı olmalı. Rusya, sorumluluklarını daha iyi yerine getirebilmesi için Konsey'in çalışma yöntemleri de tartışmaya da açık, fakat 5 daimî üyenin veto hakkının saklı tutulması koşuluyla. Aynı şekilde, Bretton Woods kurumları, Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu’nun, dünyadaki mevcut ekonomik güç dengesini yansıtmaları için reforma ihtiyaçları var.
- Üçüncüsü, temel uluslararası rezerv para birimi olarak ABD dolarına olan bağımlılığı azaltarak küresel uluslararası para sistemini değiştirme gerekliliği. Bu bağlamda Devlet Başkanı Putin, Rusya'nın Çin ve Hindistan ile alışverişlerinde giderek daha fazla yerel para birimi kullandığını belirtti. Diğer ülkelerin böyle bir yaklaşımı benimsemesinin doların küresel para sistemindeki özel statüsünü kaybetmesine yol açacağını vurguladı.
- Dördüncüsü, yeni dünya düzenine ulaşmanın en iyi yolu olarak “bölgecilik” kavramı önerildi. Diğer bir deyişle, bilhassa Avrasya bölgesinde ve özellikle de Rusya, Çin ve Hindistan'ın ana sütunları olduğu Asya kısmında mevcut bölgesel düzenlemelerin ve aralarındaki koordinasyonun güçlendirilmesi ve genişletilmesi. Burada, Doğu Avrasya'ya odaklanmanın, Hint-Pasifik bölgesinde bir alan yaratmayı amaçlayan Amerikan vizyonuna bir alternatif sunmayı amaçlayabileceğini belirtmek gerekir.
Odak noktasında özellikle eski Sovyetler Birliği ülkelerinin çoğunu içeren Avrasya Ekonomik Birliği ile Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan'a ek olarak Hindistan, Pakistan ve İran'ı içeren Şanghay İşbirliği Örgütü vardı. Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika'yı içeren BRICS gruplanması da bölgesel düzenlemeleri destekleyecek bir bölgeler ötesi düzenleme olarak önerildi.
Avrasya alanına odaklanmanın, aynı anda hem Asya hem de Avrupa'da yer aldığından Rusya'ya açık bir avantaj sağladığına inanılıyor.
Rusya bu aşamada Avrasya bölgesinin Asya boyutuna odaklanırken, ABD'den "stratejik bağımsızlık" elde edebilmesi şartıyla Avrupa'nın bu bölgeye katılması için kapıyı açık bırakmaya da istekli.
Ukrayna'ya gelince, Rus anlatısı değişmedi; 2014 darbesi krizin başlangıç ​​noktası ve Kiev Minsk anlaşmalarına uymayarak Donbass bölgesini bombalamaya devam etti. Dolayısıyla Batı'dan silah toplayan Ukrayna o bölgede askeri bir harekât yapmadan önce Rusya'nın proaktif davranması gerekiyordu.
İlginç olan, bazı Rus katılımcıların, özellikle Ukraynalıların savaşma iradesini ve aynı şekilde Batı’nın Ukrayna’ya desteğinin boyutunu hafife alarak Ukrayna konusunda hatalar yapıldığını kabul etmeleriydi. Bu, iki ülkeyi tek bir ulus olarak gören resmi Rus pozisyonuyla çelişerek, Ukrayna ulusunu örtülü bir şekilde tanıyan bir itiraf.
Belki de daha ilginç olanı, Başkan Putin'in Rusya'nın Ukrayna'daki “özel askeri operasyon” ile gerçekleştirmek istediği hedeflerle ilgili bir soruya verdiği yanıttı. Putin, "Bir plan vardı ve amaç Donbass halkına yardım etmekti. Üzerinde çalıştığımız hipotez bu” dedi. Rusya Devlet Başkanı, Rusya ile birleştirilen diğer iki bölgeden, Herson ve Zaporijya'dan ise bahsetmedi. Ayrıca, krizin devam edeceğine dair bir beklenti olduğu ve Rusya'nın böyle bir olasılığa hazır olmasına rağmen, gecikmeden müzakereye hazır olduğu da açığa çıktı.
Sonuç olarak, Rusya'nın yaratmayı arzuladığı uluslararası düzenin bazı kilit unsurları üzerinde netlik olsa da özellikle farklı bölgesel gruplar arasında koordinasyonun nasıl olacağı, daha sonra bunlar ile bölgeler ötesi gruplar arasında koordinasyonun nasıl sağlanacağı gibi daha fazla açıklama gerektiren başka unsurlar da var. Nihayetinde en büyük zorluk, tüm bu unsurların nasıl entegre ve tutarlı bir vizyon içine yerleştirileceği. Ardından çıkarlarını koruyan yeni bir uluslararası düzenin kurulmasını güvence altına alan, net ana hatları ve adımları olan bir eylem planına dönüştürülmesine katılabilmeleri için hem Çin hem de gelişmekte olan etkili ülkelerin bu vizyona nasıl ikna edileceği.