Ömer Önhon
TT

İstanbul'daki terör saldırısının yansımaları

İstanbul'da trafiğe kapalı bir caddede gerçekleşen terör saldırısı, birkaç yıl önce Avrupa'da ve dünyanın birçok yerinde meydana gelen daha önceki saldırıların tüyler ürpertici bir hatırlatıcısıydı.
Türk polisi, TNT patlayıcının bulunduğu çantayı caddeye bıraktığı belirtilen bir kadını ve suç ortaklarını yakaladı ve bunların tamamı da Suriye uyrukluydu.
Pazar günü İstanbul'u vuran saldırının ardından Türkiye İçişleri Bakanı, saldırıdan YPG-PKK’nın sorumlu olduğunu duyururken, YPG olayın sorumluluğunu reddetti.
Burada polis tarafından gözaltına alınan kadının Kürt değil, Arap olduğunu belirtmekte fayda var. Polisin yaptığı açıklamaya göre, sanık ve suç ortakları Kobani - Ayn el-Arab'da ‘özel istihbaratçı’ olarak eğitim aldılar. Sanık ve onunla bağlantılı olanlar, birkaç ay önce Afrin üzerinden yasadışı yollarla Türkiye'ye giriş yaptılar, çok sayıda Suriyelinin yaşadığı İstanbul'un bir banliyösüne (Esenler) yerleştiler ve kadın Suriyelilere ait bir şirkette çalıştı.
Buradaki en büyük soru şudur: Saldırıyı kim gerçekleştirdi? Neden gerçekleştirdi?
2015 ve 2016 yıllarında diğer ülkeler gibi Türkiye de terör saldırılarının hedefindeydi. Türkiye örneğinde farklı olan, saldırıların faillerinin DEAŞ ve YPG - PKK gibi iki farklı terör örgütünün üyeleri olmalarıydı. Diğer ülkeler ise sadece DEAŞ tarafından düzenlenen terör saldırılarına uğradılar.
Saldırının hemen ardından İçişleri Bakanı, "Mesajı aldık ve çok güçlü karşılık vereceğiz" dedi.  Ancak bu mesajın içeriğinin ne olduğu, kimin gönderdiği ve bu mesajla belirli bir kişinin mi kastedildiği kamuoyu için netlik kazanmadı. Ama görünen o ki, Bakan bu soruların cevaplarını biliyor ya da bildiğini sanıyor.
Öte yandan ABD'nin Ankara Büyükelçiliği ve ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Twitter üzerinden saldırıyı kınayan ve Türkiye ile dayanışma mesajı veren mesajlar paylaştılar.
Türkiye İçişleri Bakanı basın açıklamalarında, terörün ABD Kongresi tarafından sağlanan fonlarla desteklenen bir terör örgütünün kontrol ettiği bir bölgeden geldiğine dikkati çekerek, ABD'den gelen tüm taziye ve dayanışma mesajlarını kabul etmeyi reddetti.
Bir gün sonra, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ABD Başkanı Joe Biden Endonezya'daki G-20 zirvesinin oturum aralarında (çok kısa süreliğine) bir araya geldi. Bilhassa Biden'ın taziyelerini bizzat iletmek istediğinin söylendiği göz önüne alınırsa, bu konunun görüşüldüğüne şüphe yok.
ABD ve Avrupa Birliği tarafından terör örgütü listesine alınan PKK’nın uzantısı olarak gördüğü YPG konusunda Türkiye ile ABD arasında Suriye içinde bir anlaşmazlık olduğu biliniyor. Buradaki anlaşmazlık konusu, Amerikalılar ile diğerlerinin YPG’yi PKK ile eşdeğer, yani terör örgütü olarak görmemeleri. YPG, ABD'nin yerel bir ortağı ve DEAŞ'a karşı savaşan bir güç olmaya devam ediyor.
ABD eski Başkanı Donald Trump, DEAŞ'ın yenildiğini ve artık bir tehdit oluşturmadığını duyursa da sahada durum tam olarak böyle değil. Çünkü bu terör örgütü, sahip olduğu topraklar üzerindeki kontrolünü kaybetmesine, birçok üyesi öldürülmesine veya ele geçirilmesine rağmen henüz ölmedi. Aslında örgüt, Suriye'nin çeşitli bölgelerinde çok aktif olmasının yanı sıra halen geri dönmeye çalışıyor. DEAŞ bugün korku yaymaya devam ediyor. Ancak öte yandan Fırat'ın doğu kesimlerinde Kürtlerin hakimiyeti yerel Arapları rahatsız ettiğinden, yerel halkın bir kısmı DEAŞ'ı, YPG ve Kürt kontrolü olarak adlandırdıkları şeye tercih ediyor.
Aileleri YPG tarafından korunan kamplarda tutulurken, birçok DEAŞ savaşçısının hapishanelerde bulunduğunu belirtmekte fayda var. Bu kampların en büyüğü Suriye'nin Haseke kentinde bulunan el-Hol Kampı. Çocuklar ve gençler kamp nüfusunun yüzde 70'inden fazlasını oluşturuyor.  Pek çok kişi, korkunç yaşam koşullarına ek olarak, bu kampın ikinci nesil militanların yetişmesi için verimli bir zemin oluşturmasından korkuyor.
Türkiye’ye gelince, o da DEAŞ teröründen zarar gördü, örgütün militanlarıyla savaştı ve onları kendisine komşu bölgelerden kovdu. Dolayısıyla mesele Türkiye'nin DEAŞ’a karşı kayıtsız kalması değil, bilakis müttefiklerinin bir terör örgütüne (YPG-PKK) DEAŞ'a karşı savaşmak için sponsorluk ve destek vermesinden duyduğu rahatsızlık.
İstanbul saldırısıyla aynı gün Türk istihbarat teşkilatının ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) ile Rus Dış İstihbarat Servisi arasında başkanlar düzeyinde bir görüşmeye ev sahipliği yaptığını belirtmekte fayda var. Bu tesadüf bazılarını heyecanlandırmış olabilir, ancak çoğu görüş, ikisi arasında bir bağlantı olmadığı konusunda hemfikir.
İstihbarat toplantısı Ukrayna'daki savaş etrafında döndü. Diğer şeylerin yanı sıra toplantının asıl konusu, Rusya'nın Ukrayna'da taktik nükleer silah kullanmaya başvurmasının korkutucu olasılığıydı.
İstanbul'daki bombalı saldırıyla ilgili tartışmalarda İran'ın adı da ortaya atıldı. İran'ın ilk günden beri Esed'in yanında olduğu, Türkiye ile İran arasındaki ilişkilerin her zaman büyük bir hassasiyetle karakterize edildiği, dikkatli ve temkinli bir şekilde ele alınması gerektiği biliniyor. İki ülke arasındaki ilişkiler, çok ince bir çizgiyle birbirinden ayrılmış bir iş birliği ile rekabet karışımına dayanıyor.
Türkiye, İran'da gençlerin ve kadınların devam eden protestolarına ilişkin resmi bir açıklama yapmadı. Öte yandan İran-Azerbaycan arasındaki ilişkiler gergin. İran, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in son açıklamalarından bazılarını içişlerine müdahale olarak değerlendirdi ve büyükelçiler karşılıklı olarak çağrılarak sert mesajlar verildi. Bu bağlamda Azerbaycan ve Türkiye çok yakın ve sıkı müttefikler. İran, İsrail destekli bir koalisyonla karşı karşıya olduğunu hissediyor.
Türkiye, Suriye'nin kuzeyindeki bölgeleri kontrol etmeye devam ediyor. 911 kilometrelik ortak sınır boyunca Suriye muhalefetinin kontrolünde olan üç bölge bulunuyor. Bu alanlar Türk askeri operasyonları sonucunda oluşturuldu. İdlib, Heyetu Tahrir eş-Şam'ın kontrolü altında. Sınır boyunca uzanan geri kalan alanlarda ise Amerikalıların yanı sıra YPG, Esed güçleri, Rusya, İran ve Şii milisler bulunuyor.
Geçtiğimiz Mayıs ayından itibaren Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin kalan kısımları YPG'den temizlemek için Kuzey Suriye'de askeri bir operasyon düzenleme niyetinde olduğuna işaret etmişti. Ancak bu operasyon gerçekleşmedi. ABD ve Rusya'nın böyle bir operasyona karşı oldukları ve Türkiye'nin orijinal planlarını yeniden değerlendirmek zorunda kaldığı söyleniyor. Bunun yerine Türkiye, YPG üyelerini hedef alıyor ve bu operasyonlarla çok sayıda kişiyi etkisiz hale getirdi.
İstanbul'da patlayan bombanın Türkiye'ye, YPG'yi kontrol ettiği bölgelerden atmayı amaçlayan Suriye'deki askeri operasyon planlarına geri dönmesi için iyi bir neden verdiğini söyleyenler var.
Saldırının bir başka yönü de son yıllarda Türkiye'ye giriş yapan çok sayıda Suriyeli, Afgan ve diğerlerinin varlığının yarattığı tehlikelerin yeni bir örneği olarak kullanılmasının muhtemel olması. Bu, zaten söz konusu meseleyi kötü idare ettikleri için eleştirilen Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hükümeti üzerinde daha fazla baskıya yol açacak.