Nebil Amr
Filistinli siyasetçi ve yazar
TT

Dünya Kupası: Siyaset, spor ve sevinç

Dünyanın en iyi takımları arasındaki maçlar başlamadan önce, gerek stadyumların estetiği, gerek taşıdıkları kültürel ve mimari işaretler, gerekse arabaların ve otobüslerin sayısının iki katına çıkarılmasının yanı sıra dünyanın dört bir yanından gelen binlerce uçağın inip yolcularının kalacakları yere ulaştırıldığı organizasyonun hassaslığı olsun, Katar'ın göz kamaştıran başarısı milyarlarca insan tarafından fark edildi.
Ayrıca izleyen herkesi büyüleyen -ki burada milyarlarca insandan bahsediyoruz- müthiş bir açılış yapıldı.
Bu seviyede bir organizasyon ve bu kalitede bir açılış, büyük olayı bozmak için başlatılan tüm karalama kampanyalarını kesin bir şekilde etkisiz hale getirdi. Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği (FIFA) Başkanı’nın açıklamalarından sonra bu olumsuz tutum ortadan kalktı ve hatta tam tersine dönerek dünya Katar’a teşekkür etmeye başladı.
Başlama düdüğü çalmadan önce Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi ile Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasındaki el sıkışma, başta Ortadoğu çevremiz olmak üzere tüm dünyanın dikkatini çekti.
Resmi kaynakların da yorumladığı üzere bu olay, ‘gereksiz’ yere uzun süredir araları açık olan iki büyük ülkenin ilişkilerinde yeni bir dönemin başlangıcı sayılıyor. İlişkilerinin bozulmasının ve düşmanlığın gerekçeleri bir yana, en basit hesaba göre aralarındaki ilişkilerin düzelmesi, normalleşmesi ve uzlaşma sağlanması iki ülkeye önemli avantajlar sağlayacak ve bölgemiz daha pozitif bir dengeye kavuşacaktır. Aynı zamanda halklarımız, çıkarların büyümesine, genişlemesine ve getirilerinin artırılmasına zemin hazırlayan bir ortama kavuşacaktır.
Bu el sıkışma, iki ülke arasında diplomasinin başlangıç düdüğü oldu. Bu düzeyde yaşanacak gelişmeleri iyimserlikle bekleyebiliriz.
Dünya Kupası’ndaki başka bir siyasi gelişme de ikinci gün yaşandı. İran milli takımının kendi marşlarının okunduğu sırada sessiz kalması dünyanın dikkatini çekti. Sessizlikleri, ses çıkarmaktan daha anlamlı ve derindi. Mahsa Amini adlı genç kızın ölümü, ülkenin her yerine yayılan ve anca bir savaşta akabilecek kadar kanın aktığı bir ateşi başlatan kibrit çöpü mesabesindeyken, sporcuların sessizliği aynı anda milyarlarca kişinin duyup gördüğü şu mesajı taşıyordu: Bölgenin büyük ülkelerinden İran'da olup bitenler, başörtüsü takmama cezasına yönelik bir protestodan daha derin bir protestodur. İran'da birçok kişi içinden geçenleri güvenle ifade etme fırsatı bulamasa da futbolcular Dünya Kupası'nda bu fırsatı yakaladı.
Tüm evreni birleştiren fikir birliği, sporda ve zirve noktası olan Dünya Kupası’nda görülür. Bu heyecanlı dönemde dünya, Rusya-Ukrayna savaşının başladığı günden beri yaşadığı yorgunluğa bir ara verecek. Dünya Kupası’ndaki her maçta heyecanı katlanarak artacak olan karşılaşmaları coşkuyla takip ederken dünyanın bir nebze de olsun eğlenip, enerji kıtlığı nedeniyle kışın soğuğundan korkma ve gıda eksikliği nedeniyle dünyayı, özellikle de üçte birini yutacak olan açlık hayaletinden uzaklaşması umuluyor.
Yenilgi ve zaferle ilgili bir anım:
Bu yazının ilk bölümünü bitirdikten sonra ailemle birlikte Suudi Arabistan-Arjantin maçını izlemek için ekranın karşısına geçtim. İsrail Radyosu'nda maç başlamadan birkaç saat önce maçla ilgili bir yorumcunun değerlendirmesinin etkisindeydim hala. Yorumcu gülerek “Maçın sonucu İran ve İngiltere gibi olursa, yani Arjantin 6, Suudi Arabistan 2 olursa Suudi Arabistan göbek atmalı” demişti. Daha sonra atmosfer değişmeye başladı. Arap takımımızın performansı başından beri o kadar ikna ediciydi ki, Messi'nin sıkıcı ve belirsiz golü beni korkutmadı. Eşitlik sağlandığında zihnimdeki feci bir sonuçtan ziyade makul bir yenilgiye karşı olan bütün korkular dağıldı. Penaltı vuruşuyla değil de şık bir golle kazandığımızda daha önce hiç tatmadığımız bir sevinç içimizde patladı. Bu sadece bir maçı kazanmanın sevinci değil, susuz kalmış dümdüz bir araziye yağan yağmurun sevinciydi.