Türkiye hafta içerisinde altı muhalefet partisinin ortak cumhurbaşkanı adayını belirlemesiyle seçim sathı mahalline girdi. Halk 14 Mayıs’ta sandığa giderek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile “altılı masanın ortak adayı” Kemal Kılıçdaroğlu seçeneklerinden birini tercih ederek ülkenin rotasına karar verecek.
Uzun süredir iktidarda olan bir partiye ve lidere karşı ideolojileri, politikaları birbirinden farklı altı aktörün ortaklaşması ender bir durum. Fakat benzersiz değil.
Yaklaşık bir sene önce Macaristan’da gerçekleştirilen genel seçimlerde de muhalefet “otoriter” Viktor Orban yönetimine karşı birleşmişti. Partilerin hiçbiri yan yana gelemeyecek kadar farklı siyasi hareketleri temsil ediyordu; çevreci LMP ve Diyalog partileri, sosyal demokrat MSZP ve DK partileri, liberal Momentum, aşırı sağcı – hatta Turancı- Jobbik… Ortak başbakan adayları ise bağımsız Hristiyan demokrat siyasetçi ve Hódmezővásárhely Belediye Başkanı Péter Márki-Zay idi. Muhalefetin “Orban’ı birleşerek devirme” stratejisinin temelindeyse “bağımsız, yaşanabilir ve gurur duyulacak Macaristan’ı kurmak” yatıyordu.
Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. İktidarın yeni seçim yasasını seçmen üzerinde deneyimlediği Macaristan’da sandıktan bir kez daha Orban ve partisi Fidesz çıktı. Oyların yüzde 49,2’sini alan Fidesz, 135 milletvekili çıkararak parlamentoda üçte iki çoğunluğu ele geçirdi. Muhalefetin “ortak listesiyse” yüzde 34,4’te kaldı. İşin ilginç yanı birleşen partiler ayrı ayrı girdikleri seçimlere göre mecliste tam 8 sandalye daha az elde etti. Peki neden?
Seçim sonuçlarındaki dengesizliğin ilk nedeni adaletsiz seçim süreci. Macaristan’da medya ve kitle iletişim araçlarının çoğu Orban döneminde peyda olan iş adamlarının kontrolünde. Kampanya döneminde bu tip gazete, radyo ve televizyonların neredeyse hiçbiri muhalefetin adayına yer ayırmadı, sözünü yaymasına izin vermedi. Bu hem bilinçli bir tercihti hem de seçimden sonra olası bir saldırıyı önlemek adına uygulanan otosansürün parçasıydı.
Orban’ın iktidarını perçinlemesine yol açan ikinci sebep ise dış politikayla yakından ilintiliydi. Rusya’nın Ukrayna işgalinden birkaç ay sonra düzenlenen seçimlerde, Orban, yıllarca “Kremlin dostu” olarak lanse edilmesini akıllıca kullandı. Seçmenlere Fidesz iktidarında yaklaşan doğal gaz tedarik krizinden etkilenmeyecekleri mesajını verdi.
Aslında diplomatik meziyetleri öne çıkarma uzun süren iktidarların hepsinin kullandığı seçim argümanlarından. İsrail’de de Benyamin Netanyahu’nun başbakan koltuğuna dönüşünü hazırlayan seçimlerde, Likud liderinin dış politikada ne kadar mahir olduğu vurgulanmıştı. Şüphesiz yirmi seneden fazla bir süredir iktidarda olan ve çokça savaş, diplomatik kriz geçirmiş Cumhurbaşkanı Erdoğan da aynı yolu takip edecektir.
Sonuç olarak, dünya siyaseti bir sene içerisinde ikinci kez “birleşen muhalefete” karşı “uzun süredir iktidarda olan” bir siyasi aktörün kapışmasına sahne olacak. Altılı masaya göre bu sefer sonuçlar Macaristan’dakinin aksi şekilde sonuçlanacak. Altı muhalefet liderinden biri olan Demokrasi ve Atılım Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Macar muhaliflerin “ilkeden önce adayda” ortaklaştığını, kendilerinin ise ilk olarak “yeni anayasa taslağıyla” seçmen karşısına çıktıklarının altını çiziyor. Babacan’ın haklılığına gelecek karar verecek. Ancak bu seçimler şimdiden diplomasiden ekonomiye daha çok konuda tartışmalara konu olacak gibi görünüyor.
TT
Altılı masa ve Macaristan dersi
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة