Varlıkların mizacının farklı unsurlardan meydana geldiğini belirttikten sonra İbn Haldun, bütün unsurların birbirine eşit olması durumunda söz konusu varlığa özgü bir mizacın oluşamayacağını söyler. Bu yüzden içlerinde bir unsurun tabiri caizse eşitliği bozup baskın çıkarak diğerlerini derleyip toparlaması kaçınılmazdır diye ekler. Mukaddime’de deyim yerinde ise teorisinin esasını oluşturan asabiyetin de birçok farklı asabiyetlerden meydana geldiğini ve bu farklı asabiyetlerin birbirlerine denk olması durumunda toplum açısından bir bütünlüğün oluşamayacağını, bu yüzden öteden beri topluma önderlik eden sülalenin baskın bir asabiyet olarak diğer asabiyetleri içerecek bir büyük asabiyet oluşturmasının bir zorunluluk olduğunu vurgular.
Kuzey Afrika’da Berberilerin durumunu buna örnek gösterir. Birçok kabile ve aşirete bölünmüş Berberilerin bir bütünlük oluşturamadıklarını, diğer bir ifadeyle her bir kabilenin bağımsız bir asabiyeti temsil etmesi ve bu asabiyetlerin de birbirlerine denk olması nedeniyle sürekli bir çatışma halinde yaşamaları yüzünden dışarıdan gelen güçlü asabiyetlere tabi olmak zorunda kaldıklarının altını çizer. İbn Haldun bir toplumun içinden baskın bir asabiyet çıkarıp birliğini sağlayamaması durumunda Berberiler gibi başkalarına esir olmak zorunda kalacağını söylemeye getirir.
Kürtlerle Türk solunun ilişkisini bu açıdan değerlendirmek mümkündür. Bilindiği gibi Türk solu dünyada sol rüzgarların çok sert şekilde estiği, solun en güçlü olduğu zamanlarda bile Türkiye toplumunda karşılık bulamamış, herhangi bir sosyal tabanı temsil etme konumuna gelememişti. İşçi sınıfı bile sola yüz vermemişti.
Fakat Sovyetlerin dağılmasından sonra solun dünyada iyice zayıfladığı, Türkiye’de de herhangi bir varlık gösteremediği günümüzde ise muhtemelen solun kendi teorisi açısından bir anlam veremediği bir şekilde artık güçlü ve hatta fedakar bir tabanı var. Kürtler. Çünkü marjinal solun ne kadar çapsız unsuru varsa Kürtlerin sırtından siyasal mücadelenin zirvesi sayılan parlamentoya taşınacak bir vasat oluşmuş. Ve bu vasat her seçimde insanı dilhun edecek şekilde tekrarlanmaktadır.
Bu bir dramdır. Bir zamanlar sosyal varlığının esasını oluşturan kabile asabiyetlerinden ortak bir asabiyet üreterek tarih sahnesinde güçlü bir varlık gösteren, bunun yanında diğer Müslüman milletlerle ortak ümmet asabiyeti etrafında büyük Müslüman imparatorlukların tarihlerinin her karesine damgasını vuran Kürtlerin, bu toprakların, tarihinin, kültürünün, dininin ve tüm maddi ve manevi değerlerinin yabancısı unsurların taşıyıcısı konumuna düşmüş olması gerçek bir dramdır.
Kuşkusuz Kürtlerin bu durumda olması bütünüyle onlardan kaynaklanmıyor. Evet, zamanı doğru okumamaları büyük bir etkendir. Ama Kemalist zihniyetin asimilasyon amacıyla onları bütünleştirici asabiyetten yoksun bırakmaya dayalı soyut ve somut katliamları bugünkü durumun oluşmasında en büyük pay sahibidir. Türkiye ölçeğinde Müslüman milletleri ortak motivasyon aracı ümmet asabiyetinden yoksun bırakan geçmişin tek parti döneminin Kemalist ideolojisi Kürtleri adeta marjinal Türk solunun “hamalı” haline getirdi.
Birkaç gün sonra yapılacak seçimlerde Kürtler açısından bu dramın bir kez daha tekrarlanacak olması ihtimaline bigane kalamadım, siyasete, siyasal konulara mesafe koymuş olsam da.
Umarım Kürtler gerçek asabiyetlerini yeniden bulur ve bu cehennemi tuzağı boşa çıkarırlar.