Lübnan Temsilciler Meclisi’ne sunulan resmi bir hükümet belgesi, banka mevduatlarının kötüye kullanımının 2011'de başladığını ve 2015'ten bu yana daha da kötüleştiğini ortaya koydu! Mali çöküş ve büyüklüğü hakkında neredeyse detaylı veriler taşıyan hükümet raporu, 2020'de Eurobond kuponu ödemelerinin kesilmesinin krizin nedeni olmadığını ortaya koyuyor!
Yukarıda zikredilenlerden Lübnan’ın çağın soygununu yaşadığı, Lübnanlıların aşağılandığı, Lübnan'ın kasıtlı olarak yoksullaştırıldığı ve bunun, 2011'de, "Hizbullah" tarafından kurulan "siyah gömlekliler" hükümeti döneminde alenen başladığı açık ve net bir şekilde anlaşılıyor. Ardından Lübnan ödemeler dengesinde açık verme dönemine girdi. 2019 yılına kadar birbirini takip eden hükümetlerle devam eden ödemelerdeki açık, kümülatif olarak yaklaşık 25 milyar dolara ulaştı! Bunun üzerine bankacı ve milisçi siyasi mafya, hükümet bütçe projelerine dahil edilen ve birbirini takip eden meclisler tarafından yasallaştırılan yozlaşmış, ancak yasal formüllere başvurarak bu açığı mevduatlarla kapatma yolunu benimsedi.
Demek ki, peş peşe gelen Mikati, Selam ve Hariri liderliğindeki hükümetler başkanları ve üyeleriyle birlikte bu acizliğin farkındaydı. Bu dönemde seçilen Temsilciler Meclisi milletvekilleri detayları biliyorlardı. İcraat bölümünü Riyad Selame’nin üstlendiği mevduat soygunu politikasına ve vatandaşların ceplerinden astronomik kârlar elde eden bankacılık karteline onlar da katıldılar! Bir buçuk milyondan fazla mevduat sahibinin hayatını çalma yöntemine karşı mecliste tek bir itiraz kaydedilmedi!
Soygun, açığı finanse etmekle sınırlı kalmadı, Lübnan Merkez Bankası yönetimi izlediği tehlikeli politikaların maliyetinin büyük kısmını da mudilerin ceplerinden finanse etti. Hükümet raporuna göre Merkez Bankası, döviz kurunu sabitleme politikası nedeniyle 35 milyar dolar zarar kaydetti. Belirlenen sabit fiyat sadece genel soygunculuğu kamufle eden suni bir fiyattı. Resmi belgeye göre Merkez Bankası, faiz farkı kayıplarının ve icat edilen finans mühendisliklerinin maliyetini karşılamak için de mevduatlara el uzatarak 20 milyar doları heba etti. Bu dönemde ithalatı finanse etmek için icraat makamı, gelirleri lira cinsinden tahsil ederken bunları yurtdışına 1,500 liralık bir kur ile satın aldığı dolar cinsinden aktarma yoluna gitmişti. Mali açığı on milyarlarca dolar yükselten de bu oldu.
Mali çöküşten önceki on yıl boyunca, otoriter milis haydut koalisyonu vatandaşlara ve özellikle de ülkelerinin yetkililerine güvenip hesaplarını Lübnan bankalarına havale eden gurbetçilere karşı bir aldatma ve dolandırma politikası benimsedi. Bu otoriter yapı, iç savaşın sona ermesinden bu yana hiç değişmedi. Kendi çıkarlarını üstün tuttu, dış korumaya ve yasa dışı silaha güvendi. Otoritesini kendisine uyacak şekilde biçilmiş seçim kanunları temelinde yeniden üretti. Böylece siyasi kulübü tekeline aldı ve kök salmak ve tekelleşmek için dokunulmazlıklar icat etti. Ölenlerin yerine eşleri ya da çocukları geçti. Bu siyasi sınıfı cezalandırmak için verilen oylarla değişim güçleri bloğunun (13 milletvekili) meclise girmesiyle sonuçlanan son seçimlerin ürünü olan mevcut mecliste (2022) dahi önceki meclislere göre değişim oranı yüzde 10'u geçmedi!
Bu ortaklar kurnazca büyük bir çöküş yarattılar ve bundan faydalandılar. Hizbullah'ın ülkenin karar alma mekanizması üzerindeki tekeliyle çöküş daha da büyüdü. Hizbullah bir yandan tabi olduğu dışarısı ile önceliklerini koruyan politikalar dikte etti, diğer yandan, “paralel ekonomi” ve para ve kredi yasasını ihlal eden “Kard el-Hasan” kurumu ile alternatif otoritesini meydana getirdi. Bu sömürüyü patlama da durduramadı. Temsilciler Meclisi Başkan Yardımcısı İlyas Ebu Saab 22 Mart'ta “Son iki aya kadar siyasetçiler, işadamları, hakimler ve memurlar dahil olmak üzere yurt dışına para gönderen çok sayıda nüfuzlu kişi olduğunu” açıkladı.
Bunlara paralel olarak, her seferinde başka bir destek gerekçesi ile mevduat soygunu yaklaşımı devam etti. Destek gerekçesinin bilançosu, 20 milyar dolardan fazlaydı ve bunlar şanslı tekelcilere gitti, Hizbullah ve Suriye rejimine bağlı milisleri finanse etti. Ardından maaşları “koruma” bahanesi kullanıldı. Devlet Şura Konseyi’nin kanuna aykırı genelgelerini örtbas etmesinden sonra, Merkez Bankası Müdürü Selame bu tür gerekçeler icat etmekte çok ileri gitti. Sayrafa platformu icadının yalnızca Nisan ayında heba ettiği miktar 1 milyar 300 milyon doları aştı! Bu platform hakkında ekonomist Dr. Tevfik Şambur “kurulmasına izin veren yasal bir metin yok” dedi ve "Lübnanlıları spekülatöre çevirdi. Bankalar, yöneticileri ve bir grup müşteri için olağanüstü kârlar sağladı. Yeni yasadışı zenginleşme vakaları ortaya çıkardı” dedi.
190 günü aşkın süredir doldurulamayan cumhurbaşkanlığı boşluğunun derinleşmesiyle birlikte, hükümet boşluğu daha da kötüleşti. Ülkeyi yıkım kuyusuna sürükleme politikalarıyla meşgul olduğu için asgari düzeyde de olsa hizmetleri yerine getirmekten kaçınan, devlet kurumlarını yok oluşa terk eden yönetimin zayıflığı görünür hale geldi. Anayasal seçim önceliklerin önceliği olduğundan, tüm gözler ülkenin yeni cumhurbaşkanını seçmekten aciz ve boşluğun sürmesinde suç ortağı olan Lübnan Temsilciler Meclisine çevrildi. Her parti, kendi konumuna ve çıkarlarına göre, aşamanın “temiz” olması ve seçilecek cumhurbaşkanın “reformcu” ve “egemenci” özelliklere sahip olması gerektiğini haber veriyor. Bu "başarı" da, mevduatlarda yüzde 85'e varan kesintiler (haircut) suçunu örten, bankacılıkta gizliliği kaldırma yasasını çoğunlukla reddeden, zararın nasıl paylaştırılacağına karar verme sorumluluğunu üstlenmeyen, Sermaye Kontrol Yasasını geçirmekten kaçınan, bankaları yapılandırmanın kaçınılmazlığına aldırmadan onları bir zombi gibi bırakan bir meclisten isteniyor. Yeni cumhurbaşkanını seçmeyi başarması bekleniyor.
Burada “Şii İkilisinin” televizyonda Fransız danışman Dorrell ile görüştüğünü ve seçilmesi durumunda yerine getireceği sözlü garantiler verdiğini böbürlenerek anlatan Süleyman Frenciye’nin adaylığı konusundaki ısrarının maskaralığı ortaya çıkıyor! Frenciye Fransız danışmana yazılı hiçbir garanti vermemekle de övündü ama öte yandan, Lübnanlılara hitap etmekten ve vaatlerini sunmaktan kaçındı. Çünkü Lübnan'daki “politika yapıcılar” vatandaşlarına değer vermiyorlar! Ancak bu, Lübnan'ın cumhurbaşkanlığı makamı için diğerlerinin maskesi olacak birisini değil, bir devlet adamını hak ettiği yönündeki yaygın inancı ortadan kaldırmaz. Bu da söz konusu adaylıkla vatandaşların Lübnan'da hesap sormanın, adalet ve özgürlüğün bulunduğu normal bir devletin kurulacağına dair hayalleriyle alay edildiğini doğruluyor. Bu noktada, Fransız Le Figaro gazetesinin “Fransa'nın Frenciye'nin samimi olduğu bahanesiyle reformu teşvik etme sözünü tutacağına inanmaması” için uyarıda bulunması dikkat çekici. Le Monde gazetesi de, Frenciye’nin "Hizbullah ve Berri için bir Hristiyan örtüsü sağlayan feodal bir aile sembolü" olduğuna dikkat çekti ve seçiminin “Lübnan'ı yeniden Suriye rejiminin etkisi altına sokacağı” konusunda uyardı.
Tüm renkleriyle muhalefet de, çöküşün temel ortaklarından. Ganimetçi kota sisteminin reform edilemez olmasına katkıda bulunanlardan. Bu safa katılan azınlık "Değişim güçleri" milletvekilleri ile birlikte muhalefetin Frenciye’yi seçmeyi reddetmekte birleşmesi iyi, ama müzakerelere oynanan bahis, alternatifi ortadan kaldırmamış gibi görünüyor. Muhalefet en tehlikeli küresel krizlerden birine karşı zavallı bir anlayış benimsiyor, o da cumhurbaşkanı seçildiğinde insanların yoksulluk ve fakirliğin üstesinden gelecekleri. Bu nedenle cumhurbaşkanının görevlerine ve önceliklerine, rehin alınmış devletin nasıl kurtulacağına, yönetimin nasıl özgürleştirileceğine dair herhangi bir tasavvur sunmaktan kaçındılar. En tehlikelisi ise, Hizbullah'ın ülkenin karar mekanizmasını gasp ettiği gerçeğini destekleyen güç dengesindeki ulusal dengesizliğin yansımalarına karşı kör olmaları.
Top şimdi canlı değişim güçlerinde. Beyin ve genç göçünün neden olduğu kan kaybını aşmak, ulusal dengesizliği sona erdirmek için Lübnanlılara başka bir seçenek sunan siyasi-örgütsel girişimler başlatarak hayal kırıklığının üstesinden gelmek için çalışmalılar. Alternatif ordu ve silahının üstesinden gelebilecek, hesap sorma ve verme zamanını başlatmak için anayasaya ve kurumlara geri dönebilecek sağgörülü bir devlet kurma sürecini garanti etmeliler.