Türkiye’nin gündemi seçim. İlk turdaki hava yerini dingin ve siyasetsiz bir ortama bıraktı. Ancak cumhurbaşkanlığı seçimlerinin iki turu arasında Ortadoğu’da dengelerin değiştiğini gösteren bir gelişme yaşandı. Suriye lideri Beşar Esad, 12 sene sonra Arap Birliği’ne geri döndü.
Bir süredir Şam etrafında süregelen normalleşme girişimlerinin Arap dünyası tarafından artık açıktan yapıldığı ve kabul gördüğü bir gerçek. Esad’ın Suudi Arabistan'ın Cidde kentindeki toplantıya teşrifi ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman’la yaptığı görüşme, 12 yıldır devam eden iç savaştan rejimin “muzaffer” bir şekilde ayrıldığına işaret ediyor. Yine de bu zaferin adil veya Suriye halkları nezdinde kabul gördüğünü söylemek mümkün değil.
Peki onca yıllık kanlı savaş ve ayrışmadan sonra Esad, Arap Birliği’ne nasıl dönebildi?
Şam rejiminin lideri, bu noktaya üç etmen sayesinde gelebildi. İlki, sahada Rus desteğiyle kazandığı hegemonya. Yani Suriye askerlerinin verdiği koordinatlara bomba yağdıran Rus jetlerinin desteğiyle Suriyeli muhalifleri sahadan temizledi ve adım adım muhaliflerin kalelerini ele geçirdi. Kesin olan şu ki Vladimir Putin’in ülkesini Şam lehine savaşa sokma kararı Esad’ın kaderinin değiştirdi.
İkincisi, Suriye Devlet Başkanı, uluslararası konjonktürde koltuğunu sağlamlaştırmak adına ülkesinin kuzey doğusuna ABD’nin yerleşmesine yumdu. Ne Amerikan üsleri hedef alındı ne de terör örgütü PYD/YPG güçlerine yönelik elle tutulur bir operasyona girişildi.
Üçüncü ve sonuncusuysa, Esad’ın, değişen dengelere ayak uydurarak Türkiye’yi Müslüman Kardeşlerle (İhvan) iltisakı üzerinden “Arap karşıtı bir cephenin antitezi” konumuna düşürmesi. Şam’ın Ankara’yı konumlandırdığı bu pozisyon sayesinde Esad’ın meşruiyeti, Körfez ülkeleri tarafından kolayca tanındı.
Buraya kadar Esad’ın Arap dünyasındaki itibarına kavuşmasına nelerin yol açtığını anlaşılacaktır. Fakat Suriye rejimi liderinin Cidde’deki zirvede neler söylediği de gelecek açısından son derece önemli ipuçları veriyor. Esad, konuşmasında, Türkiye'nin ismini vermeden zehir zemberek ifadeler kullandı: "Bölgemizdeki en büyük tehlikelerden biri tahrif edici İhvancı zihniyetle karışmış yayılmacı Osmanlı zihniyetidir."
Söz konusu cümlenin doğrudan Ankara’yı hedef aldığı açık ve net. İşin ilginç tarafıysa Esad’ın bu ifadeleri kullandığı sırada, Suriyeli Bakanların Türk mevkidaşlarıyla Moskova ve Tahran’ın gözetiminde normalleşme görüşmelerini sürdürüyor olması.
Öte yandan, Esad’ın sözlerinin ardından Arap Birliği’nin Arap ülkelerindeki “milis gruplarına destek verenleri” kınayan sonuç bildirisinde de üstü kapalı bir şekilde Türkiye hedef alındı. Dolayısıyla Esad’ın bu çıkışla Arap Birliği’nin gönlünü mü yapmaya çalıştığı yoksa “normalleşmeye kapıyı kapatmayı” mı amaçladığı meçhul.
Hangi açıdan bakarsak bakalım Ankara-Şam hattındaki normalleşme sanıldığı kadar pürüzsüz ilerlemeyecek gibi görünüyor. Suriye yönetiminin Türk askerlerini ülkenin kuzeyinden çekilmeye zorladığı biliniyor. Bununla birlikte Esad’ın terör örgütü YPG/PKK ile anlamlı bir mücadeleye girişmediği takdirde Türkiye’nin bölgeyi terk etmesi gerçekçi bir ihtimal değil.
Sonuç olarak Esad’ın Arap Birliği toplantısına yeniden katılması basit bir “uluslararası arenaya dönüş” hikayesinden öte bir anlam barındırıyor. Suriye lideri, Birliğin gücünü arkasında hissederek Türkiye’ye karşı masada önemli bir koz elde etmeyi planlıyor.