Prof. Dr. Ahmet Abay
Akademisyen
TT

İnşirah rağbet ilişkisi

Şerh; eti ve benzeri şeyleri açmak, yani açıp genişletmektir. Şerh-i sadr kavramını Râgıb el-İsfahânî, “kalbin ilâhî bir nur ile Allah tarafından bir huzur ve sükûnet, bir rahatlık ile genişletilmesi”[1] şeklinde ifade eder.

‘Ağır Söz’ün sorumluluğunu taşımak hakikatin yükünü taşımaktır. Yüklendiği ‘Ağır Söz’ün sorumluluğundan Hz. Peygamberin sıkışan göğsünün açılmaya ihtiyacı vardı. İnşirah suresinde bildirildiğine göre de bu genişletme ve açılma sağlanmış, onun belini büken yükü hafifletilmiştir. Hz. Peygamberde olduğu gibi siz de eğer vahye tabi olmanın gereklerini yerine getirmek adına ağır bir yükün ve bedelin altına giriyorsanız Rabbiniz sizin göğsünüzü şerh edecek-genişletecek ve belinizi bükecek sorumlulukların üstesinden gelmenizi sağlayacaktır.

Bir gün ashâb-ı kirâm Hz. Peygamber’e:

-Ey Allah’ın Resulü! Göğüs şerh edilir mi,açılıp genişletilir mi?” diye sordular. Peygamberimiz:

-Evet, buyurdu. Onlar:

-Alameti nedir? diye sorduklarında ise Hz. Peygamber:

-“Aldanma yurdundan uzaklaşmak, ebediyet yurduna yönelmek ve gelmeden önce ölüm için hazırlık yapmaktır.”[2] şeklinde cevap verdi. Elmalılı bu rivayeti şöyle yorumlar: Yani Allah'a ve onun vaad ve tehdidine samimiyetle iman, insanın dünyadan uzaklaşmasını, ahirete rağbet etmesini ve ölüme hazırlanmasını gerektirir.[3]

Şerh-i sadr daha önceki dönemlerde “Firavuna git tebliğ et!” emri karşısında göğsü daralan kalbi sıkışan bu görevi yerine getirme konusunda bir an tereddüt eden Hz. Musa’nın da talep ettiği bir şeydir. Hz. Musa “Rabbi-şrah lî sadrî/Rabbim, göğsüme genişlik ver.”[4] duasıyla halini Rabbine arz etmiş, duasının icabet bulması neticesinde Hz. Musa Firavunun karşına cesaretle ve dimdik çıkıp tebliğini yapmıştır. Zira göğsüne genişlik verilmiş onu tedirgin eden yükün altından kalkabilecek bir noktaya eriştirilmiştir. Bunun akabinde ona ve kardeşi Harun’a Alemlerin Rabbi Allah, “Korkmayın! Ben sizinle beraberim; her şeyi işitir, her şeyi görürüm.”[5] demiştir. Böylece Allah’ın arkalarında olduklarını adeta iliklerine kadar hissetmişler ve görevlerini yerine başarıyla getirmişlerdir.

Aşık Seyrani de benzer bir durumla ilgili duygularını ifade ederken der ki; “Hak benim arkam, Hak benim arkam da ben kimden korkam?” Arkanızda Hak varsa hiç kimseden korkmanıza gerek yoktur. Çünkü Allah kuluna yeter.[6] Her mü’min bilir ve inanır ki “Allah’a yardım edene Allah da yardım eder ve ayaklarını sabit kılar.”[7]

Göğsünüzün en daraldığı, en sıkıştığı, olanca genişliğine rağmen yeryüzü size dar geldiği, adeta nefes alamadığınızı hissettiğiniz zamanlarda göğsünüze inşirah-genişlik-ferahlık verecek bir Rabbinizin olduğunu hatırlayın ve halinizi ona arz edin. Göreceksiniz ki Rabbiniz kalbinize inşirah-genişlik-ferahlık verecektir. Çünkü Allah kime hidayet etmek/yol göstermek isterse onun göğsünü-kalbini İslam’a açar.[8] Unutmamak gerekir ki Yaptığı güzel davranışlar sayesinde, Allah tarafından gönlü İslâm’a açılan ve böylece, Rabb’inden gelen Kur’an gibi bir ışık ile yolunu aydınlatan kimse, gönlünü her türlü güzelliğe kapamış inatçı bir kâfir ile aynı olmaz[9]. Yani rağbeti Allah’a olanın Allah kalbini genişletir-ferahlatır ona hidayet eder ve belini ikiye büken yüke destek olur. Hem bu dünyada hem de ahirette şanını yüceltir. Bireyler böyle davranırken toplumların ve siyasi yönetimlerin de üzerlerine düşen çabaları göstermekle beraber yönelişlerinin, rotalarının Allah’ın hayata hâkim kılınmasını istediği değerlere doğru olması şarttır. Toplumlar da siyasal iktidarlar da bir inşirah-bir genişlik, bir ferahlık yaşamak istiyorlarsa inşirah vermeye muktedir olan Hâkim-i Mutlak’a rağbet etmek mecburiyetindedirler.

Kalbimize ve gönlümüze inşirah ve ferahlık verilmesini istiyorsak her daim rağbetle şöyle yakarmamız gerekir:

Rabbimiz! Bizleri, Hz. İbrahim gibi putlardan yüz çeviren, Hz. Zekeriya ve eşi gibi sana gönülden severek ve isteyerek yakaran, bahçe sahipleri gibi hatalarını anladıklarında Allah’a teslimiyet gösterip, “Biz Rabbimize yöneliyoruz / rağbet ediyoruz.” diyenlerden eyle…

Rabbimiz! İmanı zayıf olup “Bize Allah ve resulü yeter.” diyemeyenlerden ve düşünme melekelerini kullanmayıp Hz. İbrahim’in dininden yüz çevirenlerden eyleme…

Rabbimiz! Bizi, çocuklarımızı ve bütün inananları “Yalnız Rabbine rağbet et/yönel” emrin gereğince yalnızca ve yalnızca “Rabbim Allah’tır” deyip istikamet üzere olan ve sana “rağbet” edenlerden eyle…

 

[1] Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “şrh md”, 545

[2] Taberî, Câmi‘u’l-beyân, 8/26

[3] Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, 9/294

[4] Taha 20/25

[5] Taha 20/46

[6] ez-Zümer 39/36

[7] Muhammed 49/7

[8] el-En’am 6/125

[9] ez-Zümer 39/22