Dış politika açısından her şeyin rölantide seyrettiği bir dönemdeyiz. Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline alıştık. Suriye’deki iç savaşta tarafların hamle için birbirini kolladığı bir pat durumu söz konusu. İsveç’in NATO üyelik başvurusu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın iki dudağının arasında. ABD’de başkanlık seçimleri öncesi Demokratlar ve Cumhuriyetçiler “kazanacak aday” arayışlarını sessizce sürdürüyor. Örnekleri artırabiliriz. Hal böyle olunca devletler uluslararası diplomasinin durgunluğunu aşmak ve etki alanlarını genişletmek adına farklı alanlarda cesur adımlar atabiliyor.
Konumuz futbol. Dünyada milyarlarca insanın takip ettiği yeryüzünün en popüler sporunda tam anlamıyla “Suudi Arabistan rüzgârı” esiyor. Cristiano Ronaldo’nun yıllık 200 milyon avrodan toplam 3 yıllık Al Nasr kulübüne imza atmasından 6 ay sonra bu sefer de Suudi Arabistan Futbol Ligi’nin en önemli takımlarından Al Ittihad dünyaca ünlü bir oyuncuyu renklerine bağladı. Real Madrid’in Fransız yıldızı Karim Benzema, 3 yıllık toplam yaklaşık 600 milyon avroluk bir sözleşmeye imza atarak Cidde kulübünün yolunu tuttu.
Ancak Suudi liginin bu imzayla duracağını sanmak hata. Bu satırlar kaleme alındığında Al Hilal kulübünün, dünyanın en iyi futbolcuları arasında gösterilen son dünya şampiyonu Arjantinli Lionel Messi’ye 1,5 milyar avroluk bir teklif yaptığı konuşuluyordu. Messi’nin ABD’li Inter Miami’de karar kılması bir yana Suudi takımlarının, yaz aylarını başka sansasyonel isimleri renklerine bağlayarak tamamlamasına kesin gözüyle bakılıyor. İspanyol savunmacı Sergio Ramos, Hırvat 10 numara Luka Modric ve Fransız orta saha N'Golo Kante…
Peki Suudi kulüpleri neden çılgınca para harcayarak futbol sektörünü köklerinden sarsıyor?
Aslında her şey Katar’ın Dünya Kupası organizasyonuna ev sahipliği yapmaya hak kazanmasıyla başladı. Aralık 2010’da FIFA’nın açıkladığı karar sonrası bir anda Katar’ın isminin geçtiği her haberde akabinde 2022 Dünya Kupası da zikredilir oldu. Gezegenin en karlı ve sevilen etkinliğini düzenleyecek olmak Doha yönetimine bir nevi görünmez bir kalkan oldu. Hatta Körfez ülkelerinin 2017’de Katar’a ambargo uyguladığı sıralarda dahi, krizin hafif sıyrıklarla atlatılmasında organizasyonun etkili olduğunu söyleyebiliriz.
Sonrasında Katar Fransa’nın başkent takımı PSG’yi satın aldı. Takımı starlardan kuran Katarlı yöneticiler, repertuarlarına beIN isimli kanal aracılığıyla Avrupa futbol liglerinin yayın haklarını da ekledi. Katar’ın futbol sektöründe etkisini arttıkça itibarı da yükseliyor, ülkenin yerli ve milli firmaları milyarlarca kişinin izlediği etkinliklerde reklamlarıyla boy gösteriyordu.
Katar’ın başarıları en çok komşusu üzerinde etki bırakmış olacak ki Suudi Arabistan’ın yenilikçi ismi Prens Muhammed bin Selman veliahtlığa yükselince ülkesinin çehresini değiştirme kampanyasında futbola ve genel olarak da spora ayrı bir yer ayırdı. Ülke 2020’den 2023’e kadar İspanya Süper Kupası Finali’ne, 2018, 2019 ve 2022 yıllarında da İtalya Süper Kupası Finali’ne ev sahipliği yaptı. 2021 senesinde Riyad Grand Prix’i F1 araba yarışları takvimine eklendi. Aynı senenin ekim ayındaysa 300 milyon sterlin karşılığında İngiliz futbol takımı Newcastle United, Suudi sermayesine geçti. Kulübü baştan yaratan Suudi yatırımcılar bir sene içerisinde Newcastle’ın Şampiyonlar Ligi bileti almasını sağladı.
Cristiano Ronaldo’nun Al Nasr’a transferinin ardından bugün Suudi Futbol Ligi maçları beş kıtada canlı olarak yayınlanıyor. Belki Arabistan’ı haritada gösteremeyecek insanlar Newcastle, Ronaldo ve Benzema gibi markalar sayesinde Suudi Veliaht Prens’in “2030 vizyonuyla” tanışmış vaziyette. Arabistan Ortadoğu’nun gelecek vadeden aktörü. Şimdi Riyad yönetiminin gözü daha yükseklerde. 2030 Dünya Kupası neden Suudi Arabistan’da düzenlenmesin?
Geniş sermayeye sahip olmak, onu anlamlı bir getiriye dönüştürmediğiniz müddetçe anlam taşımıyor. Riyad bunun farkında. Futbolla ve genel anlamda sporun her dalıyla başlayan Suudi atılımıyla, ülkenin yumuşak gücünü inşasına tanıklık ediyoruz. Önümüzdeki günlerde Suudi yatırımcıların ismini daha fazla duyacağımıza şüphe yok.