Küreselleşmenin zirve yaptığı dönemlerde ve hatta bugün küreselleşmenin fiyaskolarının iyice ortaya çıkıp küreselleşmenin kan kaybettiği dönemlerde de küreselcilerin uluslararası bir bütünleşme sağlama hülyası var. Ancak küreselcilerin hayallerinin gerçekleşmesi oldukça zor zira devlet dediğimiz sınırları belli organizma halen merkezi temsil ediyor.
1648 Vestfalya Anlaşması’nın imzalanmasıyla başlayan modern devletin var oluş süreci, süreç boyunca modern devlet bir takım değişikliklere uğrasa da, devam etti ve yerleşik, sorgulanamaz, gerekli, meşru bir yapı olarak devlet kabul edildi.
Devletin meşru bir otorite olması aynı zamanda güç kullanma tekelini elinde bulundurması anlamına gelmektedir. Hem normatif anlamda kaosa karşı meşru bir otoritenin gerekliliği hem de hukuksal olarak devletin tanınması bu meşruluğun, otorite oluşun, güç kullanma tekelini elinde bulundurmanın dayandığını temellerdir.
Paralı asker kavramı aslında yeni bir şey değil, tarih boyunca var olmuş bir yapı ancak 19. Yüzyılın sonlarına doğru paralı askerlerin kaosa neden olma, gayrı meşru güç haline gelme ve benzeri nedenlerle varlığı sonlandırılmıştır. Yine bir sonlanma noktası olarak Vestfalya süreci kabul edilebilir. Ancak sömürgecilik döneminde, sömürgecilerin “ihtiyaçlarına” binaen yeniden paralı askerler çatışmalarda kullanılmıştır.
1949 Cenevre Sözleşmesi paralı askerin bir tanımı yapmıştır, buna göre paralı asker tanımı şudur: “Silahlı bir çatışmada yerelde veya yurtdışında savaşmak üzere görevlendirilen, doğrudan taraflardan birinin yanında olan, maddi bir kazanç sağlayan, çatışmanın tarafı olmayan devlet tarafından kendi silahlı kuvvetlerince resmi görevle gönderilmemiş ve çatışmaya taraf olan ülkenin vatandaşı olmayan…”
1989 Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nde ise paralı askerlerle ilgili, bu tip askerlerin kullanımı ve finanse edilmesinin yasaklanmasıyla ilgili kararda, bu tanım yeniden düzenlenmiştir.
Hülasa, Soğuk Savaş sonrası, küreselleşmenin yaygınlaşmasıyla, Batı’nın yeni güvenlik anlayışı çerçevesinde yeni çatışmalara girmesiyle birlikte paralı askerler artık özel askeri şirket olarak hizmet vermeye başlamıştır.
Özel askeri şirketlere aşırı talep olan dönem ise 11 Eylül sonrasıdır. Zira bu dönemde “teröre karşı küresel savaş” başlığı altında Afganistan ve Irak başta olmak üzere birçok yerde, hukuksal olarak tanımlandığı sınırların dışına çıkan özel paralı asker şirketlerine talep artmıştır.
Elbette özel paralı askerlere duyulan ihtiyaç devletin meşru güç kullanma yetkisini sınırlamamış, devletlerin kendi ordularını kurmalarının önüne geçmemiştir.
Paralı askerlerden bu kadar bahsetmemin nedeni, Rusya Devlet Başkanı Putin’in özel ordusu olarak da bilinen, bir çeşit özel askeri şirket olan Wagner’in, Putin’e karşı ayaklanması...
Son 24 saattir, yani Wagner’in lideri Prigoji’nin Moskova’ya başkaldırmasıyla, tüm gözler Rusya’nın üzerinde… Açıkçası Rusya çalışmadım, dolayısıyla olayın nedeni ya da sonucu üzerinde yorum yapmayacağım, her tür konuda her şeyi bilenlerin oldukça çok olduğu ve yorum yapma gereği duyulan bir ülkede şaşırtıcı olsa da, bu böyle…
Wagner’den, Putin’e başkaldırdığında değil, Putin tarafından Kırım’ın işgalinde kullanıldıklarında, Suriye’deki katliamları gerçekleştirdiklerinde, Libya iç savaşına müdahil olduklarında haberdar olmuştum. Elbette Putin lehine savaşan bir grubun birden Putin’e karşı ayaklanması Rusya iç siyasetini bilmeyenler için şaşırtıcı. Ancak silahlı güçler/paramiliter yapılar hakkında bir miktar bilgisi olanlar için hiç şaşırtıcı değil.
Çünkü bir grubun eline, devlet-otorite olmadıkları halde, hukuku hiçe sayacak kadar güç, yetki ve silah verirseniz belli bir aşamadan sonra o gücü meşru devlet, meşru otorite de olsanız tamamıyla kontrol altında tutamazsınız.
Herhangi bir silahlı gücü, devletin yani meşru otoritenin gölgesi altında da olsa, bu şekilde sınırlı sanılan ama sınırsız bir şekilde donatırsanız, “öldürme” yetkisi verir ve hiçbir yaptırım uygulamazsanız o gücün bir zaman sonra sadece size itaat edeceğini sanmayın. Kendileriyle ilgili en ufak bir tasarrufta bulunmanız ya da tasfiye etmek gibi bir girişimde bulunmanız halinde, başkaları için hazırladığınız tokmakları sizin kafanıza iner. Rusya’da ve daha birçok ülkede olduğu gibi…
Putin, Wagner’in kalkışmasını “ihanet” olarak yorumluyor. Meşru bir otorite olan Putin, bu tanımlamasıyla doğru bir ifade kullanıyor ancak şu kısmı ıskalıyor; kiralık katil olarak da tanımlanabilecek, dünyada binlerce meslek varken öldürmeyi meslek olarak seçmiş, üstelik bunu sadece maddi kazanç için yapan kişilerden beklenecek ilk şey sınırsız itaat olmadığı için beklenecek ilk şey ihanettir.
Vesile ile, kendi hainlerini yetiştirerek, o hainlerin başka ülkelerde yaktıkları canları umursamayanlara da bir ders olsun.