Cemile Bayraktar
Gazeteci-Yazar
TT

“Ben Müslümanım, kutsal kitap yakamam”

İnsan hürriyeti, dinlerin, felsefenin, modern hukukun ve daha birçok alanın konusu olabiliyor.

Açıkçası ağyarını cami efradını mani ve hatta genel geçer bir tanımı da yok, oldukça izafi bir mesele.

Ancak insanoğlu, her ne kadar bir yandan kaosun kaynağı olsa da diğer yandan da düzene hem içsel hem de dışsal/sosyal olarak muhtaç. Dolayısıyla, felsefe, dinler gibi metafizik alanlar dışında, daha maddi unsurları içinde barındıran modern hukuk gibi konularda, insan hürriyeti bir şekilde tanımlanarak bir çeşit düzen oluşturulmaya çalışılıyor.

Ancak bu modern hukuk meselesi de tartışmalı.

Bir süredir İsveç’te kutsal kitap yakma eylemleri yapan kişilere İsveç yönetiminin izin vermesi üzerine bu tartışmalar sürüyor.

Kimilerine göre herhangi bir gruba ait bir değeri tahkir etmek hürriyet kapsamında değil, kimilerine göre ise bu özgürlüğe dahil ve bu değere hakaret suç değil.

Ancak bu sınırsız hürriyet, hukukun düzen sağlayıcı amaçlarının tam aksi yönde bir kaos çağrıcısı konumuna gelebiliyor. Zira görmezden gelinebilecek istisna durumlar değil de belli periyotlarla neredeyse sistematik hale gelecek biçimde “Ben Stockholm elçiliği önünde Kuran yakacağım” saldırganlığı furya haline gelebiliyor. Bu saldırganlığın geldiği nokta şurası; “İsveç’te bu acınası eyleme özgürlük sağlanması sonrası çıkan olaylarda 104 polis ve 14 gösterici yaralandı.” Şimdi başka işleri yokmuş gibi İsveç güvenlik güçleri, kutsal kitap yakacak kadar ruhsal olarak problemli olan bu kişileri tehditler aldıkları için korumakla görevlendiriliyorlar.

Aslında eylem de kendi içinde bir paradoks, zira bir başkasının kutsal kitabına yakacak kadar tahammül edemeyen nefret odağı bir bünye, kendisine tahammül edilmesini bekliyor ve vereceği zararın bir hak olduğuna inanıyor.

Zarar sadece maddi unsurlardan oluşmuyor ki, örneğin bir başkasına ait bir araca zarar vermek suç aynı zamanda bir insanın maddi olmayan yönlerine, örneğin onuruna, haysiyetine zarar vermek de suç. Dolayısıyla, hiç kimse Kuran-ı Kerim’e inanmak zorunda değil, inanmadığını sözle beyan edebilir ancak bunu eyleme döktüğünüzde ve o eylem oldukça tahrik edici biçimde yakma eylemiyse, kutsal kitabının hem madden hem manen zarar görmesine sürekli şahit olan insanların rahatsız olmasına müsaade etmek belki modern hukuk için doğrudan suç değil ama manevi değerlere saldırı bakımından bir çeşit nefret suçu kapsamı altına giriyor. Ayrıca sonuçları itibarıyla toplumsal huzur ve düzeni kökünden dinamitliyor. Şimdi toplumsal kaosa ve gerilime yol açacak bir eylemi nasıl özgürlük kapsamında değerlendirebiliriz? Değerlendiremeyiz.

Ama değerlendiriliyor ve İsveç’in özgürlükçülük adı altında meşrulaştırdığı saldırganca, gayrı medeni bir eylem, her gün ama her gün inançlara yönelik saldırıların artmasına neden oluyor, bu saldırıların artması da gerilim, radikallik gibi huzur bozan ya da şiddete kapı aralayan olumsuz sonuçlar doğuruyor.

İsveç yönetimi örnek alır mı bilmiyorum, ders alacağını da hiç sanmam ancak... Esmer, Müslüman, Arap hani şu terörist diye damgalanmak istenen, havalimanlarında muhtemelen şüphe ile bakılan, hayatında en az bir kez ayrımcılığa uğrayan Suriyeli Ahmed Alluş, Kuran-ı Kerim yakmak isteyen Rasmus Paludan gibi kutsal kitap yakmak için izin aldı ancak eylemi sırasında “Ben Müslümanım, kutsal kitap yakmam” diyerek, Kuran yakma saldırganlığını bir Müslümana yakışan erdem ve nezaketle kınadı. Kendisine hem kendim hem de Müslümanlar adına sonsuz teşekkürler, Allah razı olsun.

Çok basit bir eylem gibi görünebilir, hatta çocukça bulunabilir hiç önemli değil. Bu basit görünen eylemin, Müslümanlarla ilgili olumsuz algıyı tümden ortadan kaldırmasa da olumlu yönde bir etki yapacağına şüphe yok.

İnsanlar, Türk, Arap, İskandinav, Anglosakson, siyah, Asyalı, Müslüman, Yahudi, ateist, Kızılderili, kadın, erkek diye ayrılıyor sanıyoruz. Evet, böyle kategoriler var ama insanlar birlikte yaşama medeniyetine erişmiş, tahammül ve nezaket sahibi, ötekinin de yaşam hakkı olduğunu sindirebilmiş, insan olma erdemlerine sahipler ve tüm bu erdemlerden hiç nasiplenmemişler olarak en üst kategoride ikiye ayrılıyor. Bugünlerde bir Müslümanın bu erdemlere sahip olduğunu göstermesi küçük ama önemli bir gelişmeydi. Lütfen bu küçük ama önemli eylem, “onlarca Müslüman şiddet yanlısı yani içinden biri şiddet yanlısı değil diye mi bu sevinç” şeklinde algılanmasın, zaten çoğu böyle ancak azındaki kötü hasletler öne çıkarılıp küçük bir zümrenin saldırganlığı milyonlarcasına mal edilince, aksi durumları paylaşmak da bir zorunluluk oluyor.