“Medya beni deli gibi gösteriyor çünkü bir pop yıldızının davranması gerektiği gibi davranmıyorum.” Sinead O’Connor
Vefat haberi tüm dünyanın gündemine oturana kadar O’Connor hakkında fazla bilgiye sahip değildik ancak ölümü ardından kendisiyle ilgili birçok sarsıcı gerçek, kısa saçlı, iri buğulu gözlü genç bir kadının fotoğrafındaki bakışları kadar içimize işledi.
Sinead O’Connor’u, özel yapan şey bir zamanlar en fazla dinlenen şarkısının haftalarca müzik listelerinin başında kalması değil, müzik sektörü gibi egemenlerin hakim olduğu bir sistemde gönüllü olarak kara koyun olmak istemesindeki cesaretiydi.
O’Connor isyanın sesi ama genellikle müzik sektöründe gördüğümüz gibi tanrıya isyanın değil düzene, zalimliğe isyanın sesi. Firavun’un sarayında bir Musa desem abartmış olur muyum? Sanmam.
Aile içi şiddet ve tacizden payını almış yaralı bir çocuk.
Kısa sayılabilecek ömrü, içindeki yaraları iyileştirecek bir yol aramakla geçmiş. Ancak yaralarına sarılıp kendi içinde, sadece kendisi için bir yol aramak yerine tüm dünya çocuklarının, mültecilerin, şiddet ve taciz mağduru çocukların, kariyeri pahasına sesi olmaya çalışmış biri.
Yol arayışı sonunda Müslüman olmayı seçiyor, Şüheda Sadakat olarak ismini değiştiriyor. Açıkçası kısa yaşamına nasıl sığdırdığını bilmediğim o etkileyici öyküsü, İslam’la tanışmasıyla neticelenmese dahi yine de etkileyiciliğini korurdu. Çünkü İslam, Müslümanlara elbette bir şeyler katar ama aynı şekilde Müslümanlar da İslam’a kendi renklerini verirler. Şüheda, bu anlamda İslam’dan aldığı ışığı oldukça başarılı bir biçimde yansıtabilmeyi başarmış bir kadın.
Kendisinden çok fazla izlenen bir şov programında Brezilya polisinin öldürdüğü bir çocuğun fotoğrafını kullanıp, bu durumu eleştirmesi beklenirken, çocuk tacizleri iddialarının üzerini örten Papa’nın fotoğrafını yırtarak, çocuklara yönelik şiddetin sadece güneyde ya da doğuda değil Avrupa’nın ortasında da olduğunu gösterince, müzik sektörü, egemenler tarafından yasaklı ilan edildi.
1990’larda Şüheda Sadakat’in memleketi İrlanda, en yüksek Katolik oranına sahipti ve kilise ile bağlantılı çocuk tacizleriyle sarsılıyordu, buna karşın Papalık sessizdi, medyadan birkaç itiraz dışında ses çıkmıyordu ve zaten taciz edilmiş bir çocuk olan Şüheda, bu sessizliğe isyan ettiği için yasaklanan sanatçı haline getirildi, hedef alındı, linç edildi. Yıllar sonra Papalık bu durumu kabul edip özür dileyecekti ancak o dönem için tepki alması gereken tacizciler iken Şüheda olmuştu. Ve o yıllarda henüz Kanada’daki kilise okullarının arka bahçelerinden kilise görevli tarafından taciz edilen, şiddet sonucu öldürülen yerli çocukların cesetleri çıkarılmamıştı. Ancak tacizi eleştiren değil de yapan kişiymiş gibi O’Connor linç ediliyordu, daha sonra Nobel ödülü falan da alan Bob Dylan da, sırf kariyeri ayakta kalsın diye linç edilen O’Connor’un haklılığına dair bir cümle dahi kuramamıştı.
Bu olaylardan sonra tüm İrlanda din değiştirip Müslüman olmadı ancak taciz skandalları sonrasında İrlanda’da ciddi oranda dinden kopuş süreci yaşandı.
O’Connor’un sadece Batı değil Doğu için de söyleyecek sözü vardı, 90’ların sonunda İsrailli ve Filistinli kadınların barış için düzenleyeceği bir konsere katılacaktı ancak aldığı ölüm tehditleri nedeniyle konseri iptal etmek zorunda kaldı. O’Connor’u ölümle tehdit eden grubun başındaki aşırılık yanlısı kişi bugün İsrail’in Ulusal Güvenlik Bakanı Ben-Gvir.
Sinead O’Connor, bilimin de kurbanı olmuş. Doğal bir biçimde yaşadığı çocukluk travmalarının olumsuz etkisinden kurtulmak için profesyonel yardım almak istiyor ancak kendisine “yanlış teşhis” konuluyor. Muhtemelen yardım almak istediği etik alan ona bir süre daha fazla zarar veriyor. Bu durumdaki binlerce kişi psikolojik yardım aldığını saklarken Sinead açık yüreklilikle yardım aldığını belirtiyor. Sonuçta, çarklarına çomak soktuğu için imha edilmek istenen Sinead, medyanın da desteğiyle “deli” muamelesi görmeye başlıyor, böylece etkili eylemleri “bir delinin saçmalıkları” olarak örtülebilinecek sanılıyor. Ama nafile…
Şüheda’nın ölümünden kısa bir süre önce 17 yaşındaki oğlu tedavi görüp iyileşmesi için yatırıldığı bir hastanede gözetim altında tutulması gerekirken görevlilerin ihmali sonucu hastaneden kaçarak intihar ediyor. Sinead’ın dünyadaki tüm çocukları kurtarmak için kendi kariyerinden vazgeçecek kadar cesur olan o kadının, kendi yavrusunu kurtaramamış olması onsa çok derin yaralar açıyor. Zaten kendisi için zor olan hayatı, oğlundan sonra daha da zorlaşıyor.
Tüm bunlardan sonra sanırım dünya temaşasına daha fazla katlanamadığı için 56 yaş gibi genç bir yaşta hayata veda ediyor, bu arada belirtmeli, ölümünde intihar vesaire gibi şüpheli bir durum yok.
Sinead O’Connor,” dünya hassas kalpler için bir cehennemdir”, ezberinin ispatı değil. Tam aksi şekilde, bu kötülüğü sıradanlaştıran anlayışın ezber bozanı. Çünkü normal bir insanın acı karşısında yapması gereken üzülmek, tepki vermektir bu sizi anormal, aşırı duygusal, hassas kalpler mezarlığı yapmaz. Asıl anormal olan acı karşısında hiçbir şey yokmuş gibi hayata devam edebilme duyarsızlığıdır. Ancak bu olması gereken durum çok nadir, olmaması gereken ise çok yaygın olduğu için normal olana anormal muamelesi yapılmaktadır.
Bu dünyadan bir Sinead Şüheda O’Connor Sadakat geçti. Şehadete ermiş midir bilemem ama insan olmaya dair sadakati sonuna kadar gösterdiğine şahidiz. İster siyah ve beyaz, ister iyilik ve kötülük deyin, O’Connor’un o fotoğrafındaki tatlı gülümsemesi ne olursal olsun, siyaha karşı beyazı, kötülüğe karşı iyiliği dün olduğu gibi bugün de ve hatta yarın da temsil etmeye devam edecek.
Bu dünyadan bir Sinead Şüheda O’Connor Sadakat geçti. Allah rahmet eylesin, dünya acılarının ahret aleminde dineceği tesellisi ile ruhuna el-Fatiha…