Nijer'de 26 Temmuz'da gerçekleşen ve seçilmiş meşru Cumhurbaşkanı Muhammed Bazoum'u deviren askeri darbe haberini dünyanın büyük bir şaşkınlığa kapılmadan izlediğine şüphe yok. Bazıları bunu şaşırtıcı olmaması gereken doğal bir mesele olarak değerlendirdi çünkü dünya, Afrika'da periyodik olarak meydana gelen darbelere alışkın ve Nijer'de yaşananlar yeni değil. Darbenin zamanlaması ise şüpheli görünebilir, çünkü Temmuz ayı sonlarında St. Petersburg'da düzenlenen İkinci Rusya-Afrika zirvesi sırasında gerçekleşti. Zirvenin oturumları arasında, Wagner Grubu lideri Prigojin'in zirveye katılan Afrikalılardan biriyle görüştüğü sırada çekilmiş bir fotoğrafı sızdırıldı. Darbeden sonra da grubu darbeye destek verdi ve Fransız Basın Ajansı’nın (AFP) naklettiğine göre liderine atfedilen bir mesajda "Nijer'deki olayların ulusun sömürgecilere karşı savaşının bir parçası olduğunu" söyledi.
Nijer darbesi, Çin ve Rusya’nın artan nüfuzu lehine, Afrika'daki Batı nüfuzunun gerilemesinin bir göstergesi olarak kabul edilebilir mi? Darbe, Afrika’nın Sahel ülkelerinin çoğunun geçmişte kolonilerinin bir parçası olduğu Fransa'nın yaşadığı bir gerileme mi, yoksa uğradığı büyük bir yenilgi mi?
Fransa'ya yönelik bu tutum nasıl açıklanabilir? Peki, ya Afrika'nın Amerika Birleşik Devletleri ile ilişkisi nasıl, neden bu kıtanın halklarının genel olarak Batı'ya karşı düşmanca bir tavırları var? Afrikalıların Rusya ve Çin'e karşı tutumu arasındaki farkın doğası nedir? Afrika'da darbelerin yaşanması tek başına dış etkenlerle açıklanabilir mi, yoksa bu olgunun en büyük sorumluluğunu dış etkenlerden çok Afrika'nın kendi içi mi taşıyor?
Darbe olgusu Afrika kıtasıyla, özellikle Sahra-altı Afrika ve daha az ölçüde Arap Kuzey Afrika bölgesi ile mi sınırlı? Sahra-altı Afrika ile Kuzey Afrika arasındaki bu fark neden? Latin ve Orta Amerika ülkeleri de geçmişte çeşitli darbelere sahne olmadılar mı, sonra sayıları azalmadı mı? Peki, bu kıtada daha sonra darbelerin sayısının gerilemesinin sebepleri nedir? Ortaya attığımız tüm bu soruları bir makalede cevaplamak açıkça zor. Ayrıca Afrika'daki askeri darbe olaylarını tartışmanın ve darbe konusunu ele alan hukuki metinlerin yanı sıra Afrika meselelerinde uzman kişilerin bölge ülkeleri üzerine yazdığı bazı kitapların başlıklarına hızlıca göz atmanın önemli olduğunu düşünüyoruz.
Gerçekten dikkat çekici olan şu ki, Afrikalı bölgesel örgütlerin (Afrika Birliği Örgütü ve Afrika Birliği), mevcut rejimlere karşı darbeleri iktidara erişim araçlarından biri olarak tanımayı anayasalarında ve tüzüklerinde yasaklamış olmalarına rağmen, Afrika, darbelerin periyodik ve sürekli olarak dünyada en çok yaşandığı bölge. Buna karşılık, Arap-Afrika çerçevesinde, Arap Birliği tüzüğünde darbelerin iktidara gelme aracı olarak kullanılmasını kınayan benzer bir metin yok. Ama bazı Arap Birliği ülkeleri darbelere sahne olsalar da sayıları Afrika ülkelerinin çok altında kaldı. Amerikan Devletleri Örgütü'nün tüzüğünde de darbelerin tanınmasını yasaklayan bir metin var ve daha önce de belirttiğimiz gibi Soğuk Savaş döneminde bu bölgede birkaç darbe yaşandı, ancak sonunda sayıları büyük ölçüde azaldı. Tüm bunlar Sahra-altı Afrika'da, özellikle Sahel bölgesinde bunun neden yaşanmadığına dair yukarıda sorduğumuz soruyu yeniden hatırlatıyor. Bunun nedeni Fransız sömürgeciliğinin doğasından mı, yoksa General de Gaulle sonrası Fransız liderlerin eski sömürgelerinin ekonomilerinin gelişimine yeterince ilgi göstermemelerinden, bölgeyi bu ülkelerin halklarının servetini yağmalayan ve ortalığı karıştıran büyük şirketlere bırakmalarından mı kaynaklanıyor? Yoksa dış unsurların rolünden çok Afrika'nın içini ilgilendiren başka nedenler mi var?
Paris'teki eğitimim sırasında, ziraat mühendisi René Dumont'un 1962'de " L'Afrique noire est mal partie” (Kara Afrika kötü bir başlangıç yaptı) başlıklı kitabının yayınlandığını ve bazılarının bu başlıkla ilgili olarak “önemli olan bir başlangıç yapması, bunun nereye yöneldiği önemli değil” yorumunu yaptığını hatırlıyorum. 2003 yılında Fransızca olarak yayınlanan ve Stephen Smith adlı Amerikalı bir gazeteci tarafından yazılan “Négrologie (Zenci) Afrika Neden Ölüyor?” kitabı ise Afrika'nın içinde bulunduğu krizin koşullarını yansıtan ve açıklayan önemli kitaplardan biri olabilir.
Kitap, tezlerini destekleyenler ile onlara şiddetle karşı çıkanlar arasında medyada büyük bir münakaşaya neden oldu. Öyle ki aylık "Le Monde Diplomatique" gazetesine bağlı Afrika'daki "Daily Le Monde" gazetesinin muhabiri tarafından ırkçı bir yönelime sahip olarak tanımlandı. Kitapta ele alınan ana noktalar, Afrika'nın durumu konusunda Batılı ülkelerin sorumluluğunun abartıldığını vurguluyor. Kitaba göre Afrika; savaşlar, yaygın yolsuzluk, kabilecilik ve kaos nedeniyle durumundan birincil derecede sorumlu. Afrika, "kendisinin desteklediği bir intihar" yüzünden ölüyor. Kitabın sonunda yazar, Afrika'nın koşullarına ilişkin yaptığı sert açıklamaların, doğrudan içinde bulundukları sefil koşullardan kurtulmaya çalışan Afrikalılara yönelik olmadığını, aksine, Afrika'yı, sakinlerinin uzun bir süre önce tam bir sessizliğe gömüldüğü bir "doğal alan" olarak gören Batılı dostlarına yönelik olduğunu kabul ediyor.
Buradaki soru şu: Araplar ve genel olarak Arap devletleri bağımsızlık mücadelesi döneminde görüldüğü gibi, Afrika ile siyasi ve diplomatik köprülerini, 1974'teki petrol atılımından sonra oluşturulan kalkınma fonları ve bankaları mekanizmasıyla verilen desteği yeniden etkinleştirerek ve genişleterek, bu kıtayla ekonomik ve finansal köprülerini nasıl bir kez daha kurabilirler?
Batı ile Doğu arasında, üçüncü dünya ülkelerine açık ve mevcut üçüncü bir yol olarak Güney ülkeleri arasında yeni ilişkilerin kurulması, bu aşamada değerlendirilmesi gereken bir fırsattır. Peki, bu mümkün mü?