Eski İngiltere Başbakanı Boris Johnson, 2019 yazında engelleri aşıp kaldırmayı başararak Downing Caddesi 10 numarada (Birleşik Krallık Başbakanlık ofisi ve konutu) ikamet etme hayalini gerçekleştirip ülkedeki dizginleri ele geçirdi. Johnson’ın o dönemde gelişi kimse için sürpriz olmamıştı. Aksine 2016 yılındaki Brexit referandumundan bu yana bekleniyordu. Ancak gelişen sebepler sonucu biraz gecikti ve bu nedenle lokomotifin ilerlemesine engel oldu.
Aslında ilginç olan nokta, onun tek başına gelişi ve mutlu sona ulaşması değil, sonrasında beraberinde getirdiği takımın kadrosuydu. Birinci ve ikinci mertebedeki bu seçkin bakanlar grubu, etnik, kültürel ve dinsel açıdan eşi benzeri görülmemiş bir renk çeşitliliği ile karakterize edildiğinden dikkatleri üzerine çekti. Bu sayede gözlemciler ve diğer insanlar, Bay Johnson'ın, muhafazakâr hükümet başkanları arasındaki seleflerinin aksine, siyasi olarak renk körü olduğunu ve endişesinin, ekip üyelerinin etnik kökenleri ve renklerine değil, yeterliliklerine ve liyakatlerine odaklandığını anladı. Bu birinci husustu.
İkinci husus ise ilk hükümette ve ardından Aralık 2019'daki parlamento seçimlerinin hemen ardından eşi benzeri görülmemiş sayıda Asya, Arap ve Afrika kökenli bakan ve yetkilinin bulunması ve bunların en önemli görevlerle görevlendirilerek en prestijli pozisyonlara yerleştirilmesiydi. Bu karar, başta sol diye sınıflandırılanlar olmak üzere birçok çevrede sorgulandı. Söz konusu soru, Muhafazakâr Parti'nin en üst saflarında ve muhafazakâr bir hükümette, farklı etnik ve dini geçmişlere sahip çok sayıda göçmen çocuğunun varlığına odaklanıyordu. Sanki onların varlığı kasıtsız ve beklenmedik bir hataymış gibi…
Onlarca yıldır hâkim olan beklenti, sol görüşlü İşçi Partisi'nin tarihsel olarak bu göçmenler ve çocukları için doğru yer olarak görülmesiydi. Çünkü göçmen gençlerin ebeveynleri İngiltere'ye işçi sınıfı saflarında yer almak için gelmişlerdi. Sendika kadrolarına katılmaları, İşçi Partisi saflarında yer almaları, kabul görmeleri ve hoş karşılanmaları, özellikle Muhafazakâr Parti'nin geçmişte kapılarını İngiliz kraliyet kolonilerinden gelen göçmenlere açmaya cesaret edemediği göz önüne alındığında gayet doğaldı. Bu da, göçmen çocuklarının yönelmesi, siyasi tercihlerini benimsemesi ve seçimlerde desteklemesi gereken partinin İşçi Partisi olduğu yönünde görece uzun yıllar boyunca hüküm süren bir inancın oluşmasına katkıda bulundu.
Bu inanç aslında tek ayak üzerinde duruyordu. O da siyasi olarak renk körüydü, ancak Bay Johnson'ın tam tersi bir biçimdeydi. Diğer bir deyişle bu inanç, göçmenleri ve onların çocuklarını sınıflandırır, güvenli bir şekilde aynı sepete koyar, daha doğrusu dar bir siyasi kalıba hapseder, aralarındaki farklılıkları hem inkâr eder hem de reddederdi. Söz konusu inanç, mantıken ve siyaseten kabul edilemeyecek bir yanılgıdır. Çünkü göçmenlerin farklı düşünme hakkını reddeder ve göçmen olmaları nedeniyle sol saflarda yer almaları gerektiğini ve sadece İşçi Partisi taraftarı olmalarını gerektirir. İşçi Partisi dışında herhangi bir tarafla ilişki içinde olma ihtimalleri yoktur. Beyaz tenli olmayan ve göçmen kategorisi altındaki bir İngiliz vatandaşı olmak, Muhafazakâr Parti'nin ve temsil ettikleri şeyin karşı yakasında durmak demektir. Böylece, göçmenlerin ve çocuklarının kendi seçtikleri siyasi yelpazeye ait olma, çıkarlarını ve özlemlerini gerçekleştirme haklarına el konulur. Peki, mesela eğer Yemenli iseler, göçmenlerin çocuklarının sağcı bir partiye mensup olmasını engelleyen nedir? Örneğin, bu inancın sahipleri neden demokratik olarak iktidara gelen sağcı ve muhafazakâr Afrika ve Asya hükümetlerinin varlığını kabul ederken İngiltere'deki göçmenlerin çocuklarının sağcı olduğu fikrini reddediyor?
Siyasi ilişkiler kişisel çıkarlar tarafından yönetilir ve empoze edilir. Her renkten, ırktan ve dinden insan içgüdüsel olarak çıkarlarını koruma ve geliştirme konusunda isteklidir. Bu ilgi ve emelleri kendileri için gerçekleştiren siyasi bankanın rengini ve logosunu önemsemezler. Eğer bir gün İngiliz İşçi Partisi göçmenlerin ilk gittikleri yer olursa, gelecek nesiller yani çocukları onlardan farklı olacaktır. Yeni nesilden gelenler, onları seçme ve seçilme hakkından yoksun bırakan dar bir siyasi kalıba zorla yerleştirilmeyi reddedecektirler. Muhafazakâr Parti saflarında veya İşçi Partisi kadrolarında olsun, arzularının gerçekleşmesini garanti eden ve hedeflerine ulaşmaları için kapıları açan siyasi partiye mensup olmayı tercih edecektirler.
Muhafazakâr lider ve eski Başbakan David Cameron'un, çeşitli azınlıklardan gelen göçmen çocuklarının parti saflarına katılmaları için kapıları açmanın önemini ilk anlayan kişi olduğunu belirtmekte fayda var. Göçmenler değerlerini o kadar çabuk kanıtladılar ki, biz Hint kökenli bir göçmenin Muhafazakâr Parti lideri ve İngiltere Başbakanı olduğuna şahit olduk.