Bir bölgeye ne kadar dış etken müdahil olursa, o bölgede oluşan suni ve zora dayalı müdahaleler sonucunda –bunlar isterse olumlu niyetle yapılan girişimler olsun- o bölgede müdahale eden dış etken kadar problem olur. Bunun en net örneği de Ortadoğu’dur.
Bir yönüyle dinlerin, medeniyetin beşiği olan Ortadoğu için dış etkenlerin verdiği zararları anmadan yorum yapılamaz. Dolayısıyla, ”nasıl bir medeniyet beşiği, hep kargaşa var” ezberi, bölgeye dair herhangi bir bilgiye sahip olmayanların, bölgeyi değilleyerek kendilerine daha olumlu bir imaj çizme çabasından başka bir şey de değildir. Ayrıca isabetsiz bir zırvadır.
Zira bölgeyi masa üstünde çizen, bölgeyi çoğu kez kendi özgün şartları dışında oryantalist bir bakışla ele alan ve bölgenin yeraltı zenginlikleri nedeniyle bölgeye çökmek isteyenlerce karıştırılması sonrası arasak bölgedeki problemlerin birçok kaynağını buluruz ancak bu kaynaklar arasında bölgenin kendi unsurları sıralamada en sonda gelir. Düşünün, Yahudileri Avrupa’nın ortasında katlettiler, özrü bile İsrail’i Ortadoğu’nun ortasına kurarak, Ortadoğulular üzerinden dilediler. Şimdi sadece İsrail insan haklarını ihlal ettiğinde uluslararası hukuk üzerinden kınama yayınlayıp kenara çekiliyorlar, İsrail’in saldırgan politikalarının olumsuz sonuçlarını tüm bölge insanı yaşamak zorunda kalıyor.
Dünyanın süper güçlerinden biri olan ABD, Ortadoğu’ya ekonomi ve güvenlik politikaları üzerinden en fazla müdahale eden ülkelerden biriydi. Ancak Afganistan ve Irak savaşları ile bölgede hem madden, hem manen kaybettiğinde ve o sırada Çin dünyanın bir diğer süper gücü olduğunda bölgeye ilgisi azaldı, Asya’ya yöneldi. En azından Trump dönemi istisna olsa da, Obama ve Biden dönemi için böyleydi ama işler değişti.
Son dönemde Çin ve Rusya dikkatlerini Ortadoğu üzerinde yoğunlaştırdı. Bir takım müzakereler için girişimlerde bulunuyorlar. Çin, Ortadoğu petrolünün bir numaralı alıcısı. Diplomasi geliştirmeye çalışıyor, Suudi Arabistan ve İran arasındaki görüşmeler noktasında adımlar atıyor. Çin’in bölge ülkeleri ile yaptığı çeşitli anlaşmalar Çin’in bölgedeki önemini arttırıyor. Elbette bölge Çin için de önemli bir hal alıyor.
Bu durum haliyle ABD’nin de dikkatini çekiyor. Trump dönemine oranla, Biden döneminde ABD ve Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerin daha soğuk olduğu bir sır değildi ama şimdilerde bu durum değişiyor. 2023 yaz ayları başında ABD’den Suudi Arabistan’a iki önemli ziyaret gerçekleşti.
Bölge uzmanları, Çin ve ABD’nin bölgedeki ilgisine dair değerlendirmeler yaparken Çin’in bölgede ABD kadar etkin olamayacağı öngörüsünde bulunsalar da şimdilerde Ortadoğu daha özel ifadeyle Körfez üzerinden bölgede oldukça fazla sayıda göz var.
Ortadoğu’da yakın dönemdeki gelişmeleri dış etkenler üzerinden ele almak kadar iç etkenler üzerinden ele almak da önemli. Ortadoğu, özellikle Suudi Arabistan, BAE ve Katar gibi ülkeler perspektifinden bakarsak, daha etkin, kendi oyununun kurallarını kendi kurmak isteyen ve deyim yerindeyse dünyaya açılmak isteyen yöneticiler tarafından yönetiliyor. Her ne kadar uzman diye geçinen ancak sadece kendi kulaklarına üflenenleri bölgeye dair değerlendirme diye yazıp çizenler aksini söylese de –ki yakın dönem değerlendirmelerine bakın, Ortadoğu’nun önemini kaybettiğini söylüyorlardı- bundan bir süre önce iniş çıkışlar olsa da Ortadoğu’nun önemini hiçbir zaman kaybetmeyeceğini yazmıştım, nitekim öyle de oluyor.
Tüm Ortadoğu’ya olmasa da Körfez’e biraz içerden bakarsak, ele alınması gereken birçok problem olabilir ancak bu problemlerin bir şekilde çözülmeye başladığı da bir gerçek. Sıfır sorunlu bir Ortadoğu beklemek hayal olabilir ancak bölgenin kendi içinde cesur adımlar atmaya başladığı es geçilemez.
Türkiye, Körfez ile ilişkilerini düzeltmek üzere birçok anlaşma yaptı.
Katar ve Körfez ilişkileri düzeldi.
İsrail ile normalleşme sürecine girildi. Her ne kadar Netanyahu gibi şahin bir yönetici ve aşırı sağcı yeni kabinesi ile bu zor olsa da Netanyahu yakın zamanda yaptığı açıklamada iki ülke arasında bir takım anlaşmalar imzalamanın mümkün olduğunu ifade etti. Her ne kadar Washington Post, Riyad ve Telaviv arasında normalleşmenin önünde çok fazla engel olduğundan bahsetse de iki tarafın da bu gazete kadar umutsuz olmadığı biliniyor. Ve ayrıca, “normalleşme” görüşmelerinin zemininde Riyad tarafından taviz değil de Filistin’in kırmızı çizgi olduğunun vurgulanması bir artı olarak görüşmelerin zemininde duruyor.
Bölgede az sorun varmış gibi tutturduğu yayılma politikasıyla yer yer bölgede ateşi yükselten İran ile Körfez arasında bir takım görüşmeler oldu.
Suudi Arabistan, Ukrayna meselesinin Cidde’nin ev sahipliğinde görüşülmesini sağladı.
13-14 Ağustos 2023’te Mekke-i Mükerreme’de ‘Dünyadaki Diyanet İşleri, Fetva Kurumu, Şeyhülislamlık İdareleri ile İletişim’ başlıklı bir İslami konferans düzenlenecek. Konferansta fanatizm, aşırılık, yozlaşma, terörizm, halklar arasında hoşgörü ve birlikte yaşam konularının tartışılacağı ifade ediliyor. 150 alim ve 85 müftünün yanı sıra şeyhler, fikir adamları ve akademisyenler de konferansa katkı sunacak. (Her ne kadar bu makul ve gerekli girişim “Ilımlı İslam” gibi rahatsız edici ifadelerle tanımlanmaya çalışılsa da)
Bence haftanın bölge ile ilgili en önemli olayı ise Suudi Arabistan’nın Filistin’e büyükelçi atamasıydı. İsrail ile ağır aksak süren görüşmeler devam ederken, Telaviv-Riyad görüşmelerinin güvenlikle ilgili konularda ABD’yi bölgeye müdahil etme etkisi olsa da, Riyad’ın böyle bir adım atması bölgede dış değil iç aktörlerin beklentilerinin öncelikli olacağını göstermesi açısından önemli.
Ortadoğu insanına, kendisine bakarken bile ötekinin gözlüğüyle bakmayı öğretmiş oryantalizm, Ortadoğu’ya rasyonel akıl yerine duygusal bir romantizmi yakıştırsa da, son dönemde Ortadoğu’da rasyonel politikaların uygulanmaya konulacağı çok net. Kısa vadede tüm bölgenin Asr-ı Saadet yaşayacağını düşünmek fazlaca hayalperest, henüz yolun başı ama bölgenin kendi işlerinde merkez aktör olarak adımlar attığını görmek umut verici.
Şimdi başka bir Ortadoğu imkan dahilinde, her değişen politikaya tenkitçi ve nevrotik yaklaşmak yerine fırsat verip desteklemenin kimseye bir zararı olmaz.