Hasan Ebu Talib
TT

Sudan'ın bölünmesi ve bölgenin patlaması

Sudan'ın bölünmesi, daha doğrusu ülkenin parçalanması nedeniyle bölünmesi artık tartışılması yasak bir fikir değil. Güncel olaylar, savaşın taraflarının veya temsilcilerinin açıklamaları ile Arap ve Afrika kökenli kabileler, keza ülkenin doğusu ile batısı arasındaki hareketlenmeler ve kutuplaşmalar, çatışmanın taraflarının askeri çözüm konusundaki ısrarı, dış güçlerin kötü niyetli müdahaleleri, bu ihtimali yakın ve belki de çok yakın gelecekte gerçeğe dönüşecek hale getiriyor.

Bilhassa Sahel ve Sahra bölgesinde devam eden dönüşümler göz önüne alındığında, Sudan bölünmesi, gerçekleşmesi halinde -Allah korusun- Doğu ve Orta Afrika'yı hiçbir tarafın kaçamayacağı muazzam bir sınavla karşı karşıya bırakacak. Bu dönüşümler arasında şunları sayabiliriz; Nijer ve Gabon'da, daha önce de Mali ve Burkina Faso'da yaşanan darbeler, el-Kaide ve DEAŞ bağlantılı silahlı dini grupların yayılması, Mali'deki Tuareglere -Azavad bölgesinde olduğu gibi- kadar uzanan etnik kökenli isyanlar. Yirmi yıl önce terörle ve terör örgütleriyle mücadele olarak tanımladıkları savaşı üstlenen büyük ülkelerin bu konuda pusulayı kaybetmeleri. Sudan'a komşu bazı ülkelerde devletin yokluğu veya tamamen zayıf olması. Ulusal söylemlerin içinin boşalması, kabilesel ve etnik söylemlerin onlar aleyhine yükselişi. Bütün bunlar kötülüklerle, zorluklarla, büyük tehditlerle dolu bir dönemi ifade eden unsurlardır.

​Sudan örneğinde, gerçekler, açık bir yalan ve çıtası olmayan siyasi ikiyüzlülük olmasına rağmen, bazılarına ikna edici görünen siyasi kurnazlıklar ve sahtekârlıklarla karışıyor. O kadar ki, bölgesel güçler ve diğer büyük güçler, savaşın yansımalarını kontrol altına almak, Sudan'ı sağlam temelli gerçek bir uzlaşma yoluna sokmak için kolektif ve net bir yol belirleme gücünü kaybediyorlar. Geçtiğimiz dört ay boyunca ortaya atılan çok sayıda siyasi girişim ve fikir -bazılarının gerçekçiliğine ve önemine rağmen- şu anda ve yakın gelecekte Sudan'ın kaderini belirleyen devasa karmaşıklıkların bariz bir ifadesinden başka bir şey değil. Çatışmaya dahil olan büyük tarafların şu anda önerdikleri şeyin ülkenin birliğini korumak değil de çatışmayı daha sonra tamamen çözüme kavuşturana kadar, korunabilecek olanı koruma bahanesiyle ülkeyi bölünmeye itmek olması talihsiz ve son derece endişe verici görünüyor.

Bilhassa Hızlı Destek Kuvvetleri Komutanının Hartum ve diğer bölgelerde yönetim otoriteleri kurulması yönünde yaptığı uyarılar gölgesinde, bu noktada savaş haritası bazı endişe verici gelişmelere işaret ediyor. Eski rejimin kalıntılarına tabi olduklarını iddia ederek nisan ayı ortasında Sudan Silahlı Kuvvetlerine karşı savaşı başlatan Hızlı Destek Kuvvetleri idi. Ancak bilinen asıl sebep, Hızlı Destek Kuvvetleri’nin kanunlara bağlı profesyonel bir orduya entegrasyon planını reddetmesi idi. Hızlı Destek Kuvvetleri Komutanının uyarıları, el-Burhan'ın Port Sudan’ı ziyareti sırasında, buradaki kabile ve siyasi güçlerin ordu ile koordinasyon içinde bir geçici hükümet kurulması yönünde dile getirdikleri taleplere bir yanıt olarak geldi. Uyarılar, bazılarına göre ülkenin bölünmesini reddeden ve biri el-Beşir rejiminin kalıntılarına tabi olan ve birbiri ile çatışan iki hükümetin varlığı konusundaki milliyetçi söylemle kamufle edilmişti.

Öte yandan milliyetçi kamuflaj, Sudan içindeki ve dışındaki pek çok kişi için ikna edici görünmedi. Zira ülkesinin ve halkının birliğine saygı duyan, kendisine ülkenin sınırlı kaynaklarını yok etme hakkı vermez. Binlerce masum insanın katledilmesine, 5 milyon insanın şehir ve köylerinde kaybolan emniyeti bulmak için diğer bölgelere göç etmesine, yaklaşık 2 milyon kişinin ise bir süre kendilerine merhamet edecek birilerini bulabilecekleri bir yere gitmek için Sudan'ı ve çatışmalarını tamamen terk etmesine sebep olma hakkını kendisinde görmez. Dahası, yaralı Darfur'un merkezindeki kabile ittifaklarından da memnun görünmez. Halkın birliğinden, kader birliğinden bahsederken bu ittifakları orduya karşı mevzisini güçlendirici olarak görmez.

Muhalifler, özellikle de Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri önderliğindeki siviller ise belirli bölgeleri yönetecek diğer bölgeleri rakiplerine kaptıracak, kısmen yetkili hükümet ve otoritelerin oluşturulması ülkenin bölünmesine yol açacağı için bu tür algı ve uyarılara karşı ikazda bulunuyorlar. İçeriği itibariyle bu doğru bir uyarı, fakat parti, sendika ve siyasi ittifak ayrımı yapmadan, kendisini kimseyi dışlamayan sivil ve demokratik bir yönetim çağrısına bağlayan tüm bu Sudanlı sivil güçlere ardından şu soruyu sormayı gerektiriyor: Esasında askeri çatışmayı durdurmak için ne yaptınız? Neden bazılarınız bu tür küçük manevraların tehlikesini öngörmeden çatışmanın iki tarafı arasında manevralarda bulundu? Neden bazılarınız ordunun imha edilmesi üzerine bahse girdi? Neden pek çok sivil ve aktivist; Darfur’da öldürme, yağma, tecavüz ve ağır cezayı hak eden savaş suçları kertesine varan suçlar işlenirken, bunları kınama konusunda sessiz kaldı?

Sadece ülkenin kaderine üzülmek yeterli değil. İnsanları savaşa karşı seferber etmek, ölüm ve yıkıma karşı dik durmak Sudan'ı korumanın tek yoludur.

​Sudan ordusu ile isyancı Hızlı Destek Kuvvetleri arasında sürekli değişen şiddetli çatışmalar haritasına göre, Sudan'ın mevcut bölünmüşlüğü son durak olmayacak. Çatışma, şu ya da bu taraf için günlük olarak genişleyen ya da daralan bir harita yaratıyor. Devam eden çatışmalar gölgesinde Darfur'da, Hartum'da ve diğer şehirlerde kendi kontrolü altındaki bölgelerde Hızlı Destek Kuvvetleri Komutanının tehdit ettiği hükümet veya otoritelerin kurulması meselesi, uluslararası, bölgesel ve özellikle de Afrika toplumları tarafından tanınma başta olmak üzere büyük engellerle karşılaşacak. Bir diğer engel de bölünmüş hükümetin kontrolündeki bölgelerin işlerini ve gereksinimlerini, bölge sakinlerinin ihtiyaçlarını yönetmek için kaynak ve gelirlerinin var olması gerekliliğidir. Bu gayri meşru yetkiyi kabul edecek şahsiyetler ve bu onursuz rolü kabul etmeleri için gerekçeler de olmalı. Ülkeye ve millete zarar veren, Sudan'a komşu ülkelerdeki grupları ve güçleri, Sudan'da olduğu gibi ülkelerini bölme konusunda şanslarını denemeye teşvik edebilecek böyle bir yönetime karşı çıkan sivil, askeri, milli güçlerle karşı karşıya gelmekle sonuçlanması engeli de var.

Sudan'daki çetrefilli durum, her biri kontrol ettiği araçlara ve alanlara sahip iki veya daha fazla hükümet ile yurt içi ve yurt dışındaki destekçileri arasındaki bölünme sorununun çok ötesine geçiyor. Çatışmalar devam ettiği ve sivilleri korkutma, yıkım ve öldürme yoluyla kontrol edilebilecek şeyler üzerinde kişisel kontrol hırsı devam ettiği sürece, Sudan daha tehlikeli ve kanlı olasılıklardan kaçamayacak.

Sorular çok sayıda ve iç içe geçmiş durumda ve yanıtlar (eğer yanıtlar varsa) teorik ve pratik karmaşıklıklarla dolu, aynı zamanda da güvenilirlik ve kesinlikten yoksun. Sudanlıların hepsi -ister bölünmeyi destekleyen, isteyen, ister ondan nefret eden, tamamen karşı olan ama hareket yeteneğinden yoksun olanlar olsun- nasıl acı ve ıstıraplarla dolu bir gelecekle yüzleşeceklerse, tüm bölge de çok büyük meydan okumalar ve tehditlerle karşı karşıya kalacak. Domino etkisinin Sudan modelini en az dirençle kopyalayabilecek birden fazla bölgesel vaka ortaya çıkarması da büyük bir ihtimal.