Gerek sivil, özellikle de çocuk ve zayıf kurbanları gerek vahşeti gerekse uluslararası politika üzerindeki artçı etkileri ve kendisine ilişkin pozisyonların nasıl formüle edildiği göz önüne alındığında, mevcut Gazze savaşının öncekilerden daha tehlikeli olduğuna şüphe yok.
Gazze'de olup bitenler, Gazze Şeridi olarak adlandırılan ve içinde kalabalık bir nüfusun yaşadığı dar coğrafi şeridin ötesine uzanan bir etkiye sahip. Dünyayı kendisi ile birlikte bu kez başka bölgelere taşıyan bir olay…
Bu, Gazze'de İsrail ile Hamas arasında yaşanan ilk savaş değil. Öyleyse şimdi neden farklı görülüyor?!
Hamas'ın Gazze'yi çevreleyen yerleşim yerlerinde yaşayan İsraillilere düzenlediği baskında çok sayıda İsraillinin ölmesi (yaklaşık bin 500) yüzünden mi?!
Hamas'ın askeri kanadı el-Kassam unsurlarının İsrail kontrol noktalarına saldırma ve İsrail'in güvenlik sistemini küçük düşürme cüretkarlığı yüzünden mi?! Zira bilindiği gibi, prestij ve caydırıcılık İsrail güvenlik sisteminin gücünün yarısı hatta daha fazlası.
Farklı olmasının nedeni İsrail'in, Hamas üyeleri ve mevzileriyle sınırlı kalmayan şiddetli bombardımanlar düzenlemek şeklinde verdiği aşırı tepki ve bunun bilhassa İsrail füzeleri tarafından öldürülen Filistinli sivillere ait görüntüler ile birlikte dünyadaki pek çok kesimi kızdırması mı?
Yoksa bu seferki farklılığın sebebi, bu savaşın İsrail ya da Hamas'ın destekçisi İran tarafından henüz açıklanmayan ajandasından duyulan endişe mi?!
İsrail açısından senaryo, Gazze nüfusunun büyük bir kısmının kuzeyden güneye ve güneyden de Mısır'ın Sina bölgesine doğru zorla göç ettirilmesi.
İran açısından senaryo, Suudi Arabistan'ın öncülük ettiği Arap siyasetinin Filistin meselesini iki devlet formülünde çözme, ardından kalkınma projelerini gerçekleştirme ve dünya ile olumlu ilişkiler kurmak için ilerleme sürecini baltalamak. İran, İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler) grupları, birkaç sol ve Nasırcı grubun kalıntıları bu süreci yermek için kendisini ‘yüzyılın anlaşması’ olarak adlandırıyorlar.
Bu savaş yuttuğu her gün ile birlikte terörist grupların Gazze ve Filistin közlerinde alevlenen duyguları kullanarak yeniden sempatizan toplama ve aktif olma iştahını kabartıyor.
Ne yazık ki el-Kaide ve belki de ondan ayrılan, Filistin ve Gazze ile bağlantılı yeni isimler taşıyan yeni grupların yüksek bir sempatizan toplama ve seferberlik kampanyası başlatmaları bekleniyor.
Dolayısıyla İsrail ve Batılı başkentlerin liderlerinin, İsrail sağının, İranlı Humeyni gruplarının ve İhvan-ı Müslimin’in destansı din savaşları hakkındaki efsanelerinden ve yanılgılarından uzak, samimi Arap çözümünden başka seçenekleri bulunmuyor. Çözüm sahadadır ve o da Gazze savaşının durdurulması ve oradaki çaresiz insanlara yardım sağlanmasının ardından iki devletli çözüm, yani başlangıç noktasına dönüştür.
Gerek savaştan önce gerekse sonra bu bağlamda pek çok Arap duruşu bulunuyor ve onunla birlikte Gazze halkıyla dayanışma, kanamanın durdurulması, İsrail'in kınanması, aynı zamanda gerçekçi yola, yani iki devletli çözüme dönülmesi yolu benimseniyor.
Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün, BAE, Körfez İşbirliği Konseyi, Arap Birliği ve diğerleri de aynı şeyi söylüyorlar.
Son olarak Suudi Arabistan Savunma Bakanı Prens Halid bin Selman bin Abdulaziz de geçtiğimiz günlerde Beyaz Saray'da ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ile görüşmesinde bunu belirtti. Gazze'de ateşkesin sağlanması, sivillerin korunması, zorla yerinden edilmenin durdurulması ve insani yardımların engelsiz girişine izin verilmesinin gerekliliğini vurguladı. Prens ayrıca Filistin halkının meşru haklarını elde etmesini sağlamak ve başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devleti kurmak amacıyla barış yolunu yeniden tesis etmek ve böylece adil ve kapsamlı bir barışın sağlanması için çalışmak gerektiğinin de altını çizdi.
Ya bunlar gerçekleşir ya da bizi tufan, kılıç, umutsuzluk ve karanlık bekliyor.