Abdurrahman Raşid
Suudi Arabistan’lı gazeteci. Şarku’l Avsat’ın eski genel yayın yönetmeni
TT

Gazze savaşı nasıl bitecek?

Gazze krizini ve onun tehlikeli savaşını, başlangıcını ve gidişatını konuşmaktan kaçış yok. Ancak belirsiz bir yan var: Nasıl bitecek? Kim, ne karşılığında teslim olacak? İsrail’in sivilleri ve hizmetleri dışlamadan devam eden askerî saldırısı, aslında Hamas’ın saldırılarına bir cevap olmanın çok ötesinde. Saldırının büyüklüğü, bunun siyasi gerçekliği değiştirmeye dönük bir proje olduğunu teyit ediyor.

İsrail Başbakanı Netanyahu saldırının başında, 7 Ekim’den sonra bölgenin artık eskisi gibi olmayacağını söylemişti. Bu, Hamas’ın Gazze’den sürülmesini açıkça destekleyen Batılı başkentlerde yankı buldu.

Korkunç bir insani krizle karşı karşıya, askerî mücadelenin ortasında ve farklı bir siyasi projenin başındayız. İsrailliler, bildiğimiz silahlı örgütün sonunu getirecek hedeflerine ulaşabilirler. Ancak Hamas’ın denklemden çıkması, Filistin meselesini ve haklarını ortadan kaldırmayacak. İsrail’in yıllardır Gazze’yi kuşatıp, Hamas’ın faaliyetlerini gözetlemesine rağmen, öncekilerden çok daha büyük olan Ekim saldırılarının gösterdiği gibi kendisine yönelik tehlikeyi bitiremeyecek.

Buradaki ironi: İki düşman Hamas ile Netanyahu, barış projesine karşı en büyük ittifakı kuran taraf olarak bu sürecin boşa çıkması için çalışmış olmasıdır. İkinci ironi de Hamas ve Netanyahu’nun savaşın kaybedenleri olmasıdır. Nitekim Hamas, Gazze’yi kaybedebilir. Netanyahu da Ekim saldırısının getirdiği hezimet nedeniyle başbakanlığı kaybedecek ve belki de savaştan önceki yolsuzluk suçlamasıyla hapse girecek. Üçüncü ironi ise Ölümcül savaş, barış trenine hayat üfleyecek şeydir, aksi değil.

Yaser Arafat ile savaşçılarının Lübnan’dan sürülmesini hatırlayalım. Evet, askerî bir örgüt olarak Fetih’in işi bitmişti ama Arafat siyasi olarak konumlandı ve Oslo Anlaşması aracılığıyla Filistin’e otorite olarak dönmeyi başardı. İsrail’in yarım asırlık çatışma tarihinin en kötü sahnesi olan bu insani felaketin ışığında dahi tarih tekerrür edebilir.

Savaş, birkaç hafta sonra bitecek ve herkes siyasi eylemi harekete geçirmek zorunda kalacak. İsmail Heniye, çatışmanın en yoğun olduğu bir zamanda çıkıp Hamas’ın iki devletli çözüme dayalı bir barışı kabul etmeye hazır olduğunu açıklayarak, herkesi şaşırttı. Zira savaşa dair yaklaşan ihtimallerin farkında. Hamas, ABD tarafından desteklenen İsrail’e karşı koyabilecek güçte değil. Hele de müttefikleri tarafından tek başına savaşmaya terk edilmişken. Heniye, Hamas hareketinin yalnızca askerî değil, siyasi bir yüzü de bulunmasını ve 7 Ekim saldırılarının meyveleri toplanırken bir role sahip olmasını istiyor. Heniye ve Meşal’in karşı karşıya olduğu sorun, Hamas’ın yurtdışındaki liderlerine içeride herhangi bir rol tanımaması ve adamlarının 2017 yılında liderlik pozisyonlarından uzaklaştırıldığının sızdırılmış olmasıdır. Hareket o zamandan beri askerî liderleri, özellikle de Yahya es-Sinvar tarafından yönetiliyor. Hareketin kuşatılmış durumu ve sonrasında yaşanacaklar sebebiyle yurtdışındaki liderlere, saldırılarla engellenmeye çalışılan olası barış müzakereleri masasında bir sandalye verilebilir.

Amerikalıların daha önce Hamas’ı terör örgütü olarak sınıflandırması bir zorluk teşkil ediyor. Barış projesini kabul ederlerse bir sonraki aşamada geri adım atmak zorunda kalacaklar. Arafat’ın ABD’ye girişini yasaklıyor, yetkililerini onunla görüşmekten menediyorlardı. Madrid Konferansı’nda müzakere yapmak üzere Abduşşafi ve Aşravi gibi alternatif liderler bulmaya da çalıştılar. Amerikalılar daha sonra Arafat’la oturmayı kabul etti, çünkü o olmadan müzakere ve barış mümkün değildi. Aşırılık yanlısı Hamas, El Fetih değil ama görmezden gelinemeyecek önemli bir güç olma özelliğini sürdürüyor ve eğer kabul edilirse Filistin Yönetimi’nin olası müzakerelerdeki konumunu güçlendirecek.  

O zamana kadar önümüzde tuzaklarla dolu bir yol haritası mevcut. Hamas’ın 35 bin kişilik bir gücü var. İsrail, bunlardan kurtulmayı hedef belledi ki bu, her iki tarafta ve siviller arasında korkunç derecede büyük kayıplar olmadan, askerî açıdan neredeyse imkânsız bir görev. Peki Hamas, siviller ve hareketin mensupları arasındaki kayıpları azaltmak için çıkmayı kabul eder mi? Silah bırakmayı kabul etse bile ikinci bir zorluk söz konusu: Beraberlerinde gelecek tehlikelerden dolayı hiçbir Arap ülkesi onlara ev sahipliği yapmaya hazır değil. Böyle bir çıkmazın içerisinde savaşan taraflar, uzlaşmacı bir çözüme ikna olabilir. Filistin Yönetimi’nin Gazze’nin idaresindeki rolü burada devreye giriyor. Burada Gazze’nin karanlık tünellerinde bir ışık görüyoruz.

Yazıya barış ve savaş seçeneklerini konuşarak devam edeceğiz.