Burada maksat, İsrail’in vahşi ölüm makinesi ve aşırı şiddeti karşısında Gazze halkının kayıplarını ve orada olup bitenlerin büyüklüğünü, sivil kurbanları hiçe sayarak küçümsemek değil. Ancak yaşananların korkunçluğu, Gazze savaşından önce meydana gelen Lübnan’daki siyasetin ölümünün giderek ciddi bir hal almasını engellemiyor. Hatta işler vahim bir hale gelmiş durumda. Sanki stratejik bir mesele uğruna ulusal bir mesele tamamen feda ediliyor ve İsrail ile mücadele Lübnan’ı kurtaracak, devleti parçalanmaktan koruyacak, yoksulluğu düzeltecek ve ülkede peş peşe gelen krizlerden istenen kurtuluşa doğru çözüm ufkunu açacakmış gibi davranılıyor.
Ukrayna’daki savaşın Avrupa için ne kadar büyük ve ciddi yansımaları olduysa Gazze'de olup bitenler de Arap dünyası için aynı büyüklüğü ve etkiyi taşıyor. Ancak mevcut durum Lübnan’daki politikacıları harekete geçirmedi. Aksine önemsiz meselelerle ilgilendiler ve tüm bölge için kritik olan bu aşamada meselenin esas noktasını kaçırdılar, ki bunun, ülkenin şu anda tanık olduğu tartışmalardan ve olaylardan daha aşikâr bir kanıtı olamaz.
Tartışmalarda, Hizbullah, Gazze savaşına doğrudan müdahale etmemeye ve yalnızca destek gücü olarak yer almaya karar verdikten sonra ‘sahaları birleştirme’ stratejisinin ilk pratik testinde başarısız oldu. Muhalifleri seslerini yükselterek Hizbullah’ı aldatmakla suçluyor ve cephaneliğinin iddia ettiği gibi İsrail’e direnmek amacıyla değil, Lübnan üzerindeki hakimiyetini güçlendirmek ve bunları İran’ın istediği şekilde kullanmak amacıyla toplandığını söylüyor. Ancak eleştirmenler, Hizbullah’ın ülkeyi İsrail’le doğrudan savaşa sürüklememesinin bir sonucu olarak ülke içindeki ortaklarına ödettireceği bedeli düşünmeyi atladı. Bu bedelin çok ağır olacağına şüphe yok. Şimdiye kadar kimse bu bedelin ne olduğu, Lübnan devletinden geriye kalanlara nasıl yansıyacağı, üzerine kurulu olduğu yapıdan geriye kalanları yok edecek son darbe olup olmayacağı üzerinde düşünmedi.
Tüm eleştirmenlerin atladığı diğer şey ise Hizbullah’ın direniş doktrinini benimseme konusundaki ciddiyetinin farkındalığıydı. Hizbullah’ın Lübnan Temsilciler Meclisi’ndeki Direnişe Sadakat Bloğu Başkanı Muhammed Raad’ın İsrail’in güneyde yaptığı bombardımanında yaşamını yitiren oğlu Abbas’ın cenazesinde oğlunun şehadetiyle ilgili sevinç noktasına varacak kadarki gurur dolu sözleri (bunlara katılsak da katılmasak da) Hizbullah’ın siyaseti ve direnişi katı ve sarsılmaz bir doktrin doğrultusunda uygulama konusundaki ciddiyetinin bir kanıtıdır. Böyle bir ciddiyete Lübnan’daki çoğu siyasi partide rastlanmıyor. Ayrıca bu sözler, ülkeyi yöneten Hizbullah’ın politikaya, vatan kavramına ve toplumun doğasına yönelik yaklaşımının ve bakış açısının Lübnanlıların geri kalanından farklı olduğunu ve bunun tüm tartışmalı ulusal meselelerin akıbeti açısından ne anlama gelebileceğini de gösteriyor.
Bu bağlamda siyasetçiler ve yönetici tabaka, Hizbullah’ın Birleşmiş Milletler’in (BM) 1701 sayılı kararı için bu savaşta üstlendiği ‘destekleyici’ rolün tehdidi konusunda yeniden hararetli bir tartışmaya daldı. Hizbullah ile İsrail arasındaki ‘Temmuz 2006 Savaşı’nın ardından çıkarılan karar, sınırdan Litani Nehri’ne kadar Lübnan ordusu ve uluslararası güçler dışında her türlü silahlı taraftan ve silahtan arındırılmış bir bölge oluşturulmasını öngörüyordu. Bu konuda yapılan tartışma beyhude ve faydasız. Çünkü bu karar, Aksa Tufanı ve Hizbullah’ın Güney Lübnan’dan buna verdiği destek öncesinde siyasi düzeyde ve sahada zaten uygulanmıyordu. 1701 sayılı karar, kabul edildikten sonra bir saat bile hayata geçirilmedi, ki bu, uluslararası güçlerin operasyonlarının sahasındaki silahların ve militanların niceliği ve niteliğinden açıkça görülmektedir. Hizbullah bunu açıkça kabul ediyor ve 7 Ekim’den bu yana yaşanan destek savaşındaki olaylar da bunu kanıtladı. Kararın hayata geçirilmemesi bir yana, bunun uygulanması için çağrı yapılması, Hizbullah’ın silahları ve bölgedeki direniş güçlerinin ana siniri olarak yerel ve bölgesel rolü çözülmeden Hizbullah’ın lağvedilmesi ve böylece silahların, militanların ve tüm sorunun Mavi Hat’tan Litani Nehri’nin kuzeyine taşınması anlamına geliyor. Bu durum İsrail’i rahatlatırken Lübnan’daki krizin daha da kötüleşmesine ve Hizbullah’ın içerideki siyasi gücünü artırmasına sebep olabilir.
Bütün bunların ortasında, cumhurbaşkanlığından tutun istifa eden hükümete ve Merkez Bankası başkanlığına kadar uzanan boşluklar, yargının yokluğu ve kamu idaresinin işlememesinin üstüne ordu liderliğinde ortaya çıkması beklenen boşluk nedeniyle rekabet devam ediyor. Öyle görünüyor ki bölgede olup bitenler, Lübnanlı siyasi partilerin çoğunun performansını karakterize eden sığ çıkarlara doğru koşuşturulmasını engellemedi. Bu bağlamdaki son gelişme, Avn yanlısı hareketin lideri Cibran Basil’in, Fransa’nın cumhurbaşkanlığı seçimlerine müdahalesini memnuniyetle karşılarken ordu komutanının atanmasına karışılmasını iç işlerine müdahale olduğu gerekçesiyle reddetmesidir!
Gerçeklere gelince; ortaya çıkan ilk gerçek, Gazze savaşının uluslararası toplumun ve Arapların Lübnan’ı terk etmesini daha da şiddetlendirdiğidir. Bugün yaşanan uluslararası hareketlerin çoğu, özellikle de Fransa’nın girişimleri, bir cumhurbaşkanının seçilmesi ve elbette Hizbullah’ın da dahil olduğu bir hükümetin kurulması yönünde baskı yaparak Gazze’deki savaşın yayılmasını önlemeyi amaçlıyor. Umulur ki bu adım, İsrail’in beyan ettiği ve Lübnan’ı Hizbullah’a indirgeyen üstü kapalı uluslararası tutumunun şiddetini hafifletir.
İkinci gerçek ise Gazze Savaşı’nın yansımaları karşısında Lübnanlıların stratejik Arap karar alma süreçlerinde bariz bir şekilde yer almaması ve kimin kazanıp kimin kazanmadığına bakmaksızın ortaya atılan çözümlerin Lübnan’ın aleyhine olabileceği ve Lübnanlılara yıkıcı bir darbe getirebileceğidir. Dolayısıyla boş formalitelerle yetinilenin dışında Lübnan diplomasisinin trajik yokluğuyla kendimizi nasıl avutmamızı düşünüyorsunuz?
Gazze’de devam eden savaş, ikinci ayının sonuna yaklaşırken, büyük bir çözüm hakkında diyalog kurmayı hafife almaları sebebiyle Lübnanlı siyasilerin çoğunluğunu afişe etti. Bu diyalog Lübnan devletine işlevini geri kazandırabilir, onu utanç verici atıllıktan kurtarabilir ve yüksek maslahatları korumak ve dar partizan çıkarları ve hesapları aşmak için ülkenin yeniden inşa edilmesini sağlayabilirdi. Bu hesapların bir sonucu olarak kurumlardaki boşluğun devam etmesi ve ordu liderliğine yavaş yavaş gelen boşluğun küçümsenmesi (kasıtlı ya da kasıtsız olsun) Lübnan’a ve Lübnanlıların çoğuna benzemeyen bir devlet, vatan, ekonomi ve toplum inşa etmek için devleti baltalamak, sembollerini parçalamak ve bu vatana dair bildiğimiz her şeyi yıkmak isteyenlerin hedeflerine ulaşmalarına katkı sağlıyor.
Gazze savaşı sonrası Lübnan’da siyasetin ölümünden ve bunun üzerine geleceklerden endişe duymak, başarısızlık olarak nitelendirilen ulusal devletin dağılması tehlikesinden değil, modern ve öncü Lübnan’dan farklı bir modelin yerleştirilmesi tehlikesinden kaynaklanıyor. Birçok kişide Lübnan’ın içinden geçtiği zor durumun geçici bir dönem olduğu izlenimi olabilir ancak bu sadece, bazılarının dostlarının nasihatlerini reddetmekle övündüğü sırada devletin çöküşünü engellemek için cesur bir şekilde durup gerçeklerle ciddi bir şekilde yüzleşmekten kaçıştır.