Gerçekleri değiştirmek, eski çağlardan beri çeşitli şekillerde uygulansa da yalnızca birkaç kişinin ustalaştığı bir sanat haline gelmiştir. İster bölgesel (Arap dünyası) ister uluslararası düzeyde bu utanç verici tarihe giren pek çok isim var. Arap dünyası, gerçekleri çarpıtma ve eşi benzeri görülmemiş bir cesaretle güzelleştirmeyle ilgili iki ünlü vakaya tanık olmuştur. Bunlardan ilki 1960’lı yılların sonunda, tanınmış radyo sunucusu Ahmed Said'in dünyaya kanıtlar, deliller ve sayılarla kazanan bir ordu resmi sunma vakasıdır. Ne var ki bu resim, sonraki günlerin ortaya çıkardığı ve kendisini hafifletmek amacıyla üstü kapalı bir şekilde başarısızlık olarak adlandırılan acı verici ve üzücü gerçekten tamamen farklıydı.
İkinci vaka, Irak askeri güçlerinin ABD ordusu karşısında yenilgiye uğradığına dair tüm kanıtları reddeden eski Iraklı Bakan Muhammed Said es-Sahaf'tır. Öyle ki kullandığı kendine özgü sözcükler ve ifadeler, şaka ve alay konusuna dönüşmüşlerdi.
Uluslararası düzeyde ise ünlü Nazi yetkilisi Joseph Goebbels, kastedileni açıklayan şu sözün sahibidir:
"Yalan söyleyin, mutlaka inanan çıkacaktır. Olmazsa yalana devam edin. Bir şeyi ne kadar uzun süre tekrarlarsanız, insanlar ona o kadar fazla inanırlar.”
Eski ABD Başkanı Donald Trump'ın danışmanı Kellyanne Conway'in de şu sözü meşhurdur:
"Alternatif gerçekler vardır."
Ancak yukarıdakilerin hepsi, medyada İsrail'in politikalarını açıklamak ve Gazze ile halkına yönelik saldırganlığını savunmak için dünyanın karşısına çıkan İsrail medya makinesinin yaşadığı rezalet ve utançla karşılaştırıldığında çok daha küçük ve ufak kalıyor.
İsrail, dış diplomasisinde resmi olarak ‘hasbara’ olarak bilinen ve İbranice açıklama anlamına gelen bir politika izler.
Bu politika aracılığıyla, genellikle kendilerini konuk eden medya kuruluşunun bulunduğu ülkenin aksanıyla konuşan resmi sözcüler, yorumcular, analistler ve uzmanlar istihdam edilir ve her birine öne çıkaracakları ve özel olarak odaklanacakları ‘konuşma başlıkları’ verilir.
Bir de İsrail'in kendisini terörle yok etmek isteyen, donanım ve sayı bakımından kendisinden daha büyük bir çevre içinde zayıf bir oluşum olduğu imajını korumaları istenir. Eski Ahit’te geçen ve şu an İsrail’in kendisini benzettiği imaj korunmaya devam edilmelidir. Yani Batı'nın gözünde İsrail ‘Davut’, ona karşı çıkan herkes de ‘Golyat’ olarak kalmalıdır.
Dolayısıyla Hamas'ın işgal altındaki topraklara yönelik operasyonu sonrasında medyada mesajların birleşmesi garip değildi. İsrailli yorumcular, değerlendirmelerinde İsrail'de ölenlerin sayısının bin 400 olduğu ve 40'tan fazla çocuğun kafasının kesildiği, fırınlara atılan çocukların bulunduğu ve tüm kadınların tecavüze uğradığı söylemlerinde birleştiler.
Zamanla bizzat İsrail basını gerçekleri ortaya çıkarmaya başladı ve ölü sayısı bin 400'den bine düştü. Kaldı ki çoğunun İsrail ordusu tarafından, gerek piyadelerin otomatik silahlarıyla gerekse helikopterlerden açılan ateşle öldürüldüğü ortaya çıktı. Daha sonra da 40 çocuğun kafasının kesildiğinin yalan, kadınlara tecavüz meselesinin de aslı olmadığı ortaya çıktı.
Sonuç olarak, izleyiciler, İsrail'in Şifa Hastanesi içinde bir Hamas komuta merkezinin bulunduğuna ilişkin iddialarının yalan olduğu, Kuzey Gazze’yi Hamas’tan temizlediğine dair açıklamalarının gerçek olmadığı ortaya çıktıkça İsrail’in açıklamalarına inanmaz ve güvenmez oldu. İsrailli sözcüler, içlerinden birinin İsrail ordusunun esir aldığı Filistinlilerin kıyafetini neden çıkardığını açıklarken yaptığı yorum nedeniyle alay konusu da oldular. Söz konusu sözcünün bu konuda yapabildiği tek yorum şuydu:
"Ortadoğu'da hava sıcak, bunu dikkate alıyoruz.”
İsrail'in Gazze sakinlerine karşı işlediği suçlar hakkında yorum yaparken hasbara politikasının açık talimatlarından biri de Müttefiklerin İkinci Dünya Savaşı'nda Alman şehri Dresden'e yaptıklarını ve burayı tamamen yok etmelerini öne çıkarmak ve bunun düşmanı ortadan kaldırmak için kabul edilebilir bir bedel olduğunu vurgulamaktır. ABD de Japonya'nın Hiroşima ve Nagazaki şehirlerine atom bombası attığında bu gerekçeyi tekrarlamıştı.
Ayrıca tüm yorumlarda Gazze ve halkına odaklanılıyor, Gazze'nin işgal altındaki diğer topraklardan kopuşunu sürdürmek için ‘Filistinliler’ kelimesi kullanılmıyor.
İsrail, eski geleneksel medyanın sınırları dahilinde medyayı etkilemeyi başarmıştı ama bugün yalanları yapay zeka, ‘Tik Tok’ ve ‘X’ uygulamaları ile akıllı telefonlar aracılığıyla deşifre ediliyor. Böylece medya alanındaki yenilgisi de Ekim ayının 7'sinden sonra yaşananların neden olduğu bir başka başarısızlığa dönüşüyor.