Ring kenarında işkence! En büyük denebilecek çağdaş Fransız spor yazarı Antoine Blondin, dövüş sporlarının sıkı hayranlarının acılarını böyle tanımladı. Hayranlar ring kenarına yapışmış bir vaziyette dövüşü izlerler, ringde karşı tarafın hatalarını görürler veya gördüklerini hayal ederler ve doğru yumrukları atmak için ringde olmayı dilerler. Ancak yapabilecekleri tek şey “Ah hayır! Ah hayır! diye bağırmak olduğu için hüsrana kapılırlar.
Blondin’in anlattığı bu ruh hali aynı zamanda Büyük Kiros, İskender, Sezar ve Napolyon’un yanı sıra Mareşal Paulus’un nerede hata yaptığını söyleyebilecek olan generallerin duygularını da yansıtıyor. Aynı şekilde bu, Tahran’daki İslam Cumhuriyeti liderliğinin mevcut ruh halini de yansıtıyor. Zira bu liderlik, onlarca yıldır ‘Siyonist düşmana’ ve ‘Büyük Şeytan’ ABD’ye karşı ‘son savaştan söz ediyor, kendi liderliğindeki ‘direniş cephesine katılmadıkları için etraftaki herkesle dalga geçiyor ya da hiç olmazsa ‘kibirli küresel güce’ ve onun bölgesel müttefiklerine darbe indirmekten bahsediyor.
Buna ek olarak İran Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney, Filistinliler de dahil olmak üzere Arapları ‘ortak düşmanlarımıza’ karşı savaş açmadıkları için alaya alma veya eleştirme fırsatını kaçırmıyor.
Geçen hafta İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) Sözcüsü Ramazan Şerif, merhum General Kasım Süleymani ve onun ‘askeri dehası’ olmasaydı DEAŞ’ın Ortadoğu’da ikinci bir İsrail’i kuracağını söyledi. Ona göre General Süleymani 1948’de hayatta olmadığı için ilk İsrail kolaylıkla kurulmuştu.
Tahran 40 yıldır iki tane yıllık konferansa ev sahipliği yaptı; ‘İsrail’in Sonu’ ve ‘ABD’siz Bir Dünya’. Dünyanın dört bir yanından asalak şahsiyetlere büyük miktarlarda para döktü. Siyonizme ve ‘Büyük Şeytan’ın destekçilerine karşı ateşli konuşmalar yapmaları için onlara birinci sınıfta seyahat etme ve 5 yıldızlı otellerde konaklama imkanı sağlayarak havyar ve İran halısı hediye etti.
Dini Lider, içinde İsrail’in 25 yıl sonra ‘yok olacağını’ iddia ettiği bir kitap yayınladı. Bunun ardından Tahran Belediyesi, İsrail için biçilen sona kalan dakikaları sayan elektronik bir saat kurdu.
2018’de Hamaney, hüsrana uğramış bir şekilde, finanse ettiği ve silahlandırdığı Filistinli örgütlerin neden ‘Siyonist düşmana’ karşı hiçbir şey yapmadığını yüksek sesle sorguladı. Batı Şeria’daki Filistinlileri Filistin Yönetimi’ne karşı silahlı bir ayaklanma başlatmaya çağırdı.
Bu sırada ise ‘Siyonist düşman’, Tahran’daki rejim üyelerine suikast yapmanın yanı sıra DMO subaylarını ve DMO’ya bağlı Iraklı, Suriyeli, Lübnanlı ve Afgan paralı askerleri Suriye’de ne zaman ve nerede isterse öldürme konusunda daima mutlak bir özgürlüğe sahip oldu. Buna karşılık, Dini Lider rejiminin başa çıkamayacağı daha büyük bir çatışmanın içine çekilmesinden korktuğu için Lübnan, Suriye ve Kuzey Yemen’deki takipçilerinin ellerini kollarını sıkıca bağladı.
Dini Lider konfor alanını retorik dünyaya sığınıp hareketsiz bir şekilde yatmakta bulmuştu.
Ancak 7 Ekim günü Hamaney’in rahatını kaçıran bir şey oldu; Hamas, İsrail’e kuruluşundan bu yana gördüğü en sert saldırısını düzenledi. Başlangıçta Hamaney kazanan görünen tarafın yanında boy göstermeye çalıştı. Bu pozisyonun arkasında, Hamas ile İsrail arasındaki yeni savaş turunun önceki turlarla aynı şekilde, yani iki tarafın ateşkes konusunda anlaşmasıyla birkaç gün içinde biteceği varsayımı yatıyordu.
Bu yüzden Hamaney’in baş askeri danışmanı General Yahya Rahim Safevi, 7 Ekim saldırısını İran gözetiminde planlanan bir operasyonmuş gibi lanse etti.
Ancak bu kez işlerin farklı olacağı ve İsrail’in beraberlikle yetinmeyeceği netleşince Hamaney, hızlı bir üslup değişikliği emri verdi. Yeni anlatı şöyleydi:
Hamas’ın saldırısı harikaydı, biz eğitim, fon ve silah sağlayarak yardım ettik ancak bırakın uygulamayı planlamaya bile dahil olmadık.
Hamaney, bir taraftan spotların altından çekilirken, diğer taraftan da İslam Cumhuriyeti içinde Hamas’a destek yürüyüşleri düzenlenmemesini emretti. İran’ın üçüncü büyük şehri ve Gazze’yle kardeş şehir olan Tebriz’e bile kardeşliği unutup sanki Gazze’yi ve Hamas’ı hiç duymamış gibi davranması emredildi.
Ancak dikkatlerden uzak durma taktiği başka bir sorun yarattı.
Kendisini, Kayhan gazetesinin ifadesiyle ABD’yi Ortadoğu’dan temizleyecek, İsrail’i yok edecek ve insanlığa yeni bir dünya düzeni sunacak ‘yeni yükselen süper güç’ olarak pazarlayan İslam Cumhuriyeti, bölgenin çehresini değiştirebilecek bir çatışmanın ortasında tarafsız bir seyirci olarak kaldı.
Bölgedeki radikal unsurlarının ve Batı’daki sempatizanlarının uyguladığı baskı, Hamaney’i herhangi bir şey yapmak zorunda bıraktı. Tedbirli yaklaşımını sürdürürken, direniş cephesinin Hamas’ı terk etmediğini göstermek için Lübnanlı ve Iraklı paralı askerlerine İsrail’e bir dizi füze atmalarını emretti. Zira Tahran'ın, İsrail ya da ABD’den büyük bir misilleme gelmesine sebep olmadan, televizyondan bölgedeki piyonlarının hareket halinde olduğunu gösteren video kesitleri yayınlaması gerekiyordu.
Bu tür hareketlerin pek çok kişiyi kandıramayacağı anlaşılınca Hamaney, Sana ve Hudeyde’deki piyonlarına Babu’l Mendep Boğazı’ndan geçen gemilere ateş açarak yeni bir cephe açmalarını emretti. Olay öyle bir noktaya vardı ki, DMO’nun yazarlarından biri, Husi füzelerinin İsrail’in 2 bin kilometre uzaklıktaki Eilat Limanı’nı ‘moloz yığınına’ çevirdiğini ve kentin tüm sakinlerinin kaçtığını iddia etti. Bununla direniş cephesinin bazılarının sandığı gibi uysal bir fare olmadığını göstermek amaçlanıyordu.
Ancak Husilerin gösterileri her ne kadar, Avrupa ve Kuzey Amerika ile ticaretinde Babu’l Mendep’i kullanan Çin ve Hindistan’ı kızdırsa da İran’ın içindekiler de dahil olmak üzere yükselen sesleri susturamadı. Zira Kayhan’a göre ‘akıllara durgunluk veren askeri başarılara’ sahip olan ve şu anda dünyanın en güçlü beş ülkesinden biri olan İslam Cumhuriyeti’nin neden utangaç bir yeniyetme gibi davrandığı merak ediliyordu.
‘DEAŞ’ı yeryüzünden silen’ General Süleymani’nin anısına düzenlenen resmi bir tören sırasında DEAŞ’ın bir katliam gerçekleştirmeyi başardığı gerçeği, Hamaney’in iyi bir adam olsa da Filistin’i özgürleştirmeye ve insanlığı kurtarmaya uygun kişi olmayabileceği yönündeki düşünceleri artırdı.
Hamaney, Ortadoğu’daki ‘Mossad karargâhı’ olarak tanımladığı yere füze saldırısı emrini verdiğinde, sarmal merdiveni trajediden komediye çevirdi. General Emir Ali Hacızade, saldırının ‘İmam Hamaney’in bizzat emriyle gerçekleştirildiğini’ duyurdu. Ancak birkaç dakika içinde hedefin Iraklı bir Kürt iş insanının evi olduğu, kurbanların ise adamın kendisi, 11 aylık çocuğu, Filipinli aşçısı ve iş ortağı olduğu ortaya çıktı.
Başarısızlıkla damgalanan Tahran liderleri, Pakistan’ın Belucistan çölündeki hedeflere füze saldırıları düzenlenmesi emrini vererek dikkatleri başka yöne çekmeye çalıştı.
Tüm bunların bize verdiği mesaj şu:
Direniş cephesi ne yaptığını ve ne amaçla yaptığını bilmeden bir şeyler deniyor.