Raşid Azimli İnsanlar Merkezi'nde güzel bir gün geçirdim. Bilim insanı Dr. Vesim es-Sisi'nin "gizemli hastalık" olarak adlandırdığı otizmin tedavisi hakkında bilgi edinmek için merkezi ziyaret etmeyi ben istedim. Merkezin Başkanı Profesör Meryem Osman ise hastalık hakkında şunu söyledi: Otizmin görülme sıklığı endişe verici bir şekilde artıyor ve bilim şu ana kadar bunun en önemli nedeninin modern kirlilik ve yaşamın bilgisayar vb. yeni şeylerle aşırı kalabalıklaşması olduğuna inanıyor.
Ancak bu şeffaf merkeze girdiğimde öğrencilerinin sadece otizm değil, çeşitli rahatsızlıklardan da muzdarip olduğunu keşfettim. Gördüğüm ilk şey, yeni protez bacaklarını kullanmayı öğrenen kahraman bir kız çocuğu ve çelik gibi bir iradeydi. Profesör Meryem toplantımıza Down Sendromlu biri erkek ikisi kız 3 çocuğu da davet etti. Erkeğin ismi Ahmed idi ve azmi, kararlılığı ve sevinciyle katılımcılara tam bir sürpriz yaşattı. Kendisine bir sandalye gösterilmesini beklemeden gülerek yanıma oturdu. Herkesi mutlu eden sevinciyle rehabilitasyon dönemi sona erdiğinde hayattaki en büyük arzusunun birim yöneticisinin yerini alıp onu yurt dışına göndermek olduğunu söyledi. Bana bu konuda ona yardım edip edemeyeceğimi sordu. Onun bu sözlerine en çok gülen ise birim yöneticisinin kendisiydi.
Ahmet bizim; protez bacaklı yorgun yüzleri, konuşma güçlüğü çekenleri, tekerlekli sandalyeli çocukları, sürekli uykulu, fena halde yorgun çocukları engelli değil sağlıklı çocuklar olarak görmemizi sağladı. Profesör Meryem'e bu hayatta bizden daha fazla güç harcayan, gösterdiğimizden kat kat daha fazla azim ve kararlılık gösteren kahramanların adının bu olmasını önerdim. Onlar üstün ve başarılılar, engelli değiller. Asıl engelli olanlar iradesi ve azmi zayıf olanlar. Bu çocuklar ise kırılganlığımızın, hızla kırılan yumuşaklığımızın tanıkları.
Ahmed arkadaşı olan birim yöneticisinin peşini bırakmadan durmadan gülüyor ve güldürüyor. Sonra şaka yapmayı bir an bile bırakmadan kulağıma fısıldıyor: Ona inanmayın! Biz yöneticiyle her zaman şakalaşırız! Genç, sağlıklı insanlar senin yanında ne kadar küçük görünüyorlar ey Ahmed. Gelip geçici bir söz bizi yıkıyor. Küçük bir sitem kalbimizdeki üzüntünün tüm tellerine dokunuyor.
Daha sonra kızlardan birine bir soru soruyorum ve pişman oluyorum. O, boşuna cevap vermeye çalışıyor. Titreyen dudakları ona ihanet ediyor. Arkadaşı cevap vermeye çalışıyor. O da güç yetiremiyor. Bizi bu zor utançtan kim kurtarabilir? Ahmed elini omzuma koyuyor ve “Bu adamı ülke dışına süreceğinize dair verdiğiniz sözü unutmayın” diyor. Bu kez hiç kimse gülmüyor. Ahmed ayağa kalkıyor ve bu toplantının bittiği anlamına geliyor. Bu cesur dünyanın koridorlarındaki turumuz başlıyor. Koridorlar ince ve sessiz. Dış dünyanın kötülüklerinden ve bencilliklerinden arınmış bir dünya. Yeryüzünün endişelerini, savaşların korkusunu ve birbirine saldıran insanların dehşetini omuzlarımda taşıyarak, moralim bozuk bir şekilde bu dünyaya girdim ve göğsüm hayatla mücadeleye dair derslerle dolu olarak ayrıldım. En büyük ve en keyifli ders ise Ahmet’ti. Dağ büyüklüğünde ve onun sağlamlığında bir çocuktu.