DEAŞ’ın ölmüş lideri Bağdadi’nin iki eşi ile kızının sürpriz bir şekilde ortaya çıkıp medyaya konuşması, çökmekte olan örgütün bazı üyelerinin halen hayal kurduklarını, olay uydurmak ve sahte tarih yazmak için sızmaya çalıştıklarını gösteriyor. Halbuki tanıklar halen hayatta.
Bağdadi’nin bir televizyon konuşmasında görülen iki dul eşi, kendileri mağdurmuş gibi konuştular. Ancak bu iki kadının örgütün birer parçası oldukları ve irtibat, iletişim ve örgütün işlerini takip konusunda eşleri Bağdadi’ye ortak oldukları biliniyor. Nitekim ikisinden birinin Bağdadi’nin halifesi el-Adnani ile bir ilişkisi olduğuna da dikkat çektiler. Bununla birlikte kadın, televizyon konuşmasında da belirttiği gibi, evlatlarına zarar vereceğinden korkarak onun hakkında konuşmayı reddetti.
Bağdadi’nin eşi Esma, ‘Hisbe’ unsurlarının en basit fıkhi ve şer’î bilgilerden bile yoksun olduklarını, bütün dertlerinin ‘cihat nikâhı’ veya ‘cariyeler’ gibi çeşitli başlıklar altında kadınlara sahip olmak olduğunu söyledi. Esma’nın ifadesine göre, bu kişiler, ibadetler konusunda bile İslam fıkhının en basit kurallarından bihaberler. Bu, diğer DEAŞ kadınları gibi olmayan bir kadının tanıklığı. Bu kadın, bu vahşi örgütün ‘devletinin’ ‘First Lady’si ve örgüt liderinin nüfuzlu eşidir.
DEAŞ liderinin sözde ‘cesaretine’ ilişkin olarak kızı Umeyme, babasının nadiren evden çıktığını söyledi. Bu da onun, ahmaklardan ve kandırılmışlardan müteşekkil ordusunu oluşturan eblehlere ve gençlere medya kanalları yoluyla kendisini pazarladığı gibi cihat, şehadet ve fedakârlık hali değil de korku ve endişe hali içerisinde yaşadığını gösteriyor. Bağdadi, ailesi ve oğulları arasındayken bile hayatı için endişe duyuyor ve korkuyordu. Ailesi de ona korkma, saklanma, öldürülmekten ve insansız hava araçlarından ürkme gibi özellikler yakıştırıyor. Yani o, söylendiği gibi zahit bir ‘mücahit’ değil, eşleriyle birlikte onlarcasını topladığı ‘cariyelerin’ ve ‘hilafet’ askerleri denen kişilerin arasında yaşayan bir korkaktı.
Kızı, Bağdadi’nin kadınlara düşkünlüğünden bahsederken, şöyle dedi:
Babamın geceleri belirli bir eşi olurdu. Ama gündüzleri hepsiyle beraberdi ve eşleriyle kura çekerek ilişkiye girerdi. Onun için isimleri ben çekerdim, ama kurada annemin adını hiç çekmedim.
Bağdadi’nin 4 eşi ve 15 cariyesi vardı. Bu da DEAŞ’ın, Bağdadi’nin ve onun destekçilerinin iddia ettiği gibi bir ‘İslam devleti’ değil, kadın düşkünlerinin devleti olduğunu teyit ediyor. Bağdadi’nin eşleri ve dulları, sorumluluk yüklenme ve suça ortak olma korkusuyla onun suçlarından habersiz görünmeye çalıştı. Nitekim tanıklar, Bağdadi’nin eşi Esma’nın böyle olduğu yönünde ifade verdi. Esma, DEAŞ’a karşı masumiyet kisvesine bürünmeye çalışsa da onun itirafları ve Ezidi kadınlar arasındaki tanıkların ifadeleri, görünürde vahşi olan bu örgütün, Bağdadi’nin ‘devleti’ etrafında toplanan ve cinayete, kana ve cinselliğe susamış olan kadın ve erkek hasta insanların oluşturduğu bir çeteden başka bir şey olmadığını ortaya koydu.
Bağdadi’nin uluslararası güçlerin ve yabancı istihbaratların desteğini alarak, bir grup aptal insanla ve gençle oluşturduğu bu vahşi örgütün anayasası, Vahşetin Yönetimi adlı kitabı kaynak alıyordu. Bağdadi, korku devletini yönetmek için bir yöntem olarak bu kitabı benimsedi. Örgüt, bir ‘devlet’ projesi olarak onun yaklaşan sonunu fark edince de onun yerine halifeler bırakmayı planladı.
DEAŞ devleti, düştü ve parçalandı. Ancak bugün tehlike, DEAŞ’ın varislerinden geliyor. Bu varisler, onun geride bıraktığı çocuklar, kadınlar ve birkaç korkak adamdan ibaret değil. Aynı zamanda halen karşı düşünceyle giderilmemiş aşırılık eğilimine sahip düşünceden veya bazı yerlerde dinî söylemin ve yaklaşımların modernleştirilmesi için alternatif bir planın varlığından da korkuluyor. Bu da DEAŞ’ın, onun düşüncesini taşıyacak ve uğrunda savaşacak birini yeniden bulması halinde geri dönüşünü mümkün kılıyor.
DEAŞ’ın insan cinsinden olan kalıntıları, en az düşünce cinsinden olan kalıntıları kadar önemli. Zira örgüt, saflarına kattığı çocuklardan ve kadınlardan intihar bombacısı olarak faydalanıyor.
Unutmayalım ki siyasal İslamcı örgütler, DEAŞ’ın yayılmasına katkı sağladı ve onun varlığından yararlanmaya, onu güçlendirmeye ve Libya’da, Suriye’de, Irak’ta ve Yemen’deki pek çok gerilim bölgesinde ortak hedeflere ulaşmak için onu müttefik askerî cepheler olarak yerleştirmeye çalıştı. Örgüte silah ve para temin ederek, üyelerinin varlığını görmezden geldi. Bu siyasal İslam cemaatleri, örgütün saflarına katmak üzere savaşçı ve paralı asker kaçakçılığı yaptı, hatta onlara sahte pasaportlar tedarik etti. Bunların hepsi, İhvan-ı Müslimin’in (Müslüman Kardeşler) iktidara gelmek için başvurduğu Truva atlarına verilen çeşitli isimlerdi.
Bağdadi’nin dul eşlerinin ve kızlarının itirafları, bu durumun kökeninde insani, ahlaki ve entelektüel bir krizin olduğunu, düşünce biçimlerinin ele alınmadığını ve bunun da yanlış bir yaklaşım doğurduğunu gözler önüne serdi.
DEAŞ, tefsire ve yoruma kutsallık tanıdı ve kutsal metin Kur’an’dan uzaklaştı. Bu, büyük ve tehlikeli bir sapmaya sebep oldu. Bundan da sapkın ve saptıran bir düşünce türedi. Bundan kurtuluş, büyük bir İslami bilinçlendirme projesi ve çaba gerektirecek.