Tarık Alhomayed
Suudi yazar. Şarku'l Avsat eski genel yayın yönetmeni
TT

Savaşların sonuncusuna ve en acımasızına dikkat edin

İsrail'in Hizbullah'a yönelik operasyonlarının ve özellikle de kendisine Hamas’a nüfuz ettiğinden daha fazla nüfuz ettiğini gösteren dikkat çekici güvenlik zafiyetiyle liderlerine yönelik suikastlarının artması ile birlikte, kanaatimce, İsrail ile Hizbullah arasında yeni bir savaş çıkması halinde, bu, aralarındaki son ve en acımasız savaş olacak.

Gazze savaşından sonra İsrail'in Hizbullah ile savaşa girmesi, İsrail'in Batı ve bir bütün olarak uluslararası toplumla keskin bir biçimde çatışması anlamına geliyor. Eğer İsrailli generaller (yalnız Netanyahu demeyeceğiz) böyle bir savaşa girişirlerse, bunun acımasız bir savaş olacağını doğrulayan kanıtlar bulunuyor.

Burada okuyucu şunu soracaktır: Nasıl kanıtlar? İsrail'in Gazze'deki vahşetine ilişkin gördüklerimizin açık anlamları vardı. Bunlardan biri de Aksa Tufanı eylemi sonrasında İsrail’in, 11 Eylül saldırısından sonra Saddam Hüseyin rejimi ile Taliban rejiminin yıkılmasına neden olan “öfkeli bir boğa” gibi olan ABD’ye benzediğidir.

İsrail, bu canice vahşet ile caydırıcılığını yeniden tesis etmek ve  intikam amacıyla yerle bir ettiği Gazze'yi Hamas'ın yeniden yönetmemesini sağlamak istiyor. İsrail, bu savaşı ABD liderliğindeki uluslararası toplumla çatışmasının ortasında yürüttü ve yürütmeye de devam ediyor.

Dolayısıyla İsrail ile Hizbullah arasında fiili bir savaşın çıkması artık savaşın daha acımasız olacağı anlamına geliyor. İsrail, bu savaşı Hizbullah ile arasındaki son savaş olması gerektiği zihniyetiyle yürütecek çünkü bunun ardından İran ile savaş gelecek.

Bugün İsrail, İran'ın Hamas ve diğer fraksiyonlar üzerinden kullandığı Gazze cephesini, siyasi çözüm beklentisi ile geçici olarak da olsa devre dışı bıraktı. Peki, Lübnan'ın durumu bundan daha iyi olacak mı? Ben öyle düşünmüyorum, çünkü İsrail, İran ile yüzleşmeye hazırlık olarak Hizbullah cephesini de ortadan kaldırmak ve yok etmek istiyor.

İsrail Savunma Bakanı Yoav Galant daha önce "Lübnan semalarında uçan İsrail Hava Kuvvetleri uçakları daha uzak hedeflere yönelik daha ağır bombalar taşıyor" demiş ve “yapabileceklerimizi 10 üzerinden  hesaplayacak olursak şu ana kadar Hizbullah’a sadece birincisini gösterdik" diye eklemişti. Galant ayrıca "sadece 20 kilometre derinliğe kadar değil, 50 kilometre derinlikte, yani Beyrut ve başka bir yere ulaşacak bir saldırı düzenleyebiliriz" dedi. Burada başka yer ile Suriye kastediliyor ve bu nedenle, Tahran'ın oradaki konsolosluğuna yapılan saldırı sonrasında ve İsrail'in Suriye'de devam eden operasyonlarına rağmen Suriye'de sakin olduğunu görüyoruz.

İran'ın Suriye'deki bu sakinliği, Tahran'ın olup bitenin tehlikesini tam olarak anladığını, Suriye'deki rejim ve Hizbullah için korktuğundan sakin kalma yoluna gittiğini gösteriyor. Zira Hizbullah’ın ortadan kaldırılması İran için stratejik bir tehlike çünkü kendisi İsrail'e karşı ilk savunma hattını oluşturuyor.

Dolayısıyla İsrail ile Hizbullah arasında bir savaş çıkarsa bu en sert, en yıkıcı savaş olur ve caydırıcılığı geri getiremez, dengeleri yeniden kuramaz. Dahası bu, kaleyi veya eşdeğer öneme sahip bir taşı almaya yönelik ölümcül bir satranç hamlesidir.

Görünen o ki İran ve Hizbullah da bunun farkında ve bu nedenle kuluçka merkezi olan çevre artık huzursuz ve endişe içerisinde olan Hizbullah, utanç verici sızıntılardan kaynaklanan suikast eylemlerine göğüs geriyor.

Güney Lübnan'da yaşananlar gerçek bir tehlike ve kesin olan şu ki, İsrailliler İran'ın bölgedeki güçlü noktasının, yani Hizbullah'ın artık zayıf noktası haline geldiğini görüyorlar. Mesele Hasan Nasrallah'ın bilgeliği kadar Netanyahu'nun siyasi hayatta kalma arzusuyla da ilgili değil. Biden'a siyasi olarak karşı çıkan kimse, askeri açıdan Hasan Nasrallah ile yüzleşmekten çekinmeyecektir.