İmil Emin
Mısırlı yazar
TT

G7 ve etik algoritmalar

Geçtiğimiz hafta, İtalya'nın güneyindeki Puglia bölgesinde G7 liderleri, stratejik çıkarlarıyla uyumlu konuların gündeme getirildiği yıllık toplantılarını tamamladı.

Sonuç bildirgesi, beklendiği gibi, Rusların Avrupa'daki fonlarından kesilmesi gerekse bile milyarlarca dolarla desteklenmesi gereken Ukrayna savaşı, ABD'nin Gazze'de ateşkes teklifinin memnuniyetle karşılanması, Avrupa'ya yasadışı göç ile yüzleşme, fazlasıyla sıcak bir yazın eşiğinde iklim değişikliği sorunları ile mücadele de dahil olmak üzere güncel konulara değinildi. Ayrıca halihazırda gerçekten günün konuşulan en önemli ve tartışmalı yaşam sorunlarından biri haline gelen yapay zekanın ve uygulamalarının yaygınlaşması, bunun beklenmekte olan dikkat çekici ve belki de korkutucu ufukları da ele alındı.

Çağdaş dünyamız gerçekten de bu korkutucu teknoloji dalının gelişmesi sonucunda korkutucu sonuçlar ile mi karşı karşıya?

Anlatıcılar, 21. yüzyılın üçüncü on yılının ortasında, (AI) yapay zeka, yani insan davranışlarını veya insan düşüncelerini taklit eden, belirli sorunları çözmek için eğitilebilir son derece gelişmiş bir bilgisayar programı çağında yaşadığımızı söylüyor. Bu program otomatik öğrenim ile derin öğrenmenin bir birleşimi.

Anlatıcıların söylemediklerine gelince, çok yakında ve belki de bu on yılın sonundan önce SAI veya "süper yapay zeka" olarak bilinecek teknoloji ile ilgili. Bu teknoloji ile bilgisayar programları kendi başlarına düşünebilecek, birbirleriyle iletişim kurabilecek, bilim kurgu filmlerinde olduğu gibi, belki bir noktada birbirleriyle iletişim kurarak, insanlığı ötekileştirme veya insanlığı yok etme noktasına ulaşacaklar.

ABD'nin ünlü Atlantic dergisi, Ekim 2019'da "Vicdansız, felsefesiz, etiksiz: Yapay zeka, bilginin ve dünyanın biçimini nasıl değiştirecek?" başlığıyla oldukça dikkat çekici bir dosya yayınlamıştı. Bunlar, “koşulları değiştirecek, karakterleri değiştirecek, dahası belki tüm insan türünün geleceğini tehdit edecek ya da onu yeryüzünden silecek ölümsüz bir diktatör” ile karşı karşıya olduğumuz uyarısında bulunan Amerikan siyasetinin patriği Henry Kissinger'ın tahminleri miydi?

Yapay zekanın geleceği meselesi, özellikle 2020'de “Roma Belgesi”ni yayınlayan Papa Francis'in varlığı göz önüne alındığında, son G7 zirvesinde etrafında tartışmaların döndüğü en önemli mesele olabilir. Bu belgede algoritmik etiğin acil bir ihtiyaç olduğu belirtilmişti. Roma Belgesi, dini bir belge değil, hazırlanışına tüm din ve ırkların, bilim adamlarının, düşünürlerin ve entelektüellerin bir karışımının katıldığı küresel bir toplumsal belge. Zira bu mesele mezhepleri ve etnik köprüleri aşıyor. Papa aynı zamanda 1 Ocak'ta Uluslararası Barış Günü dolayısıyla "Yapay zekanın uluslararası barışla ilişkisi" konulu bir mesaj da yayınladı.

Geçtiğimiz günlerde insan zihnini bilgisayarlara bağlama, daha sonra da bilim adamlarının hayaline, yani insan beynini uzaktan kontrol edip, insanları bazılarının istediği gibi yönlendirme hayaline ulaşma projesi de dahil olmak üzere güçlü yapay zekaya odaklanan en önemli teknoloji devlerinden Elon Musk da yapay zekaya ilişkin kişisel korkularını dile getirdi. Bunun insanın varlığına tehdit oluşturabilecek bir teknoloji olduğuna ve bu zekanın nükleer silah tehlikesinden daha yakın bir tehlike haline gelmesi muhtemel olduğundan, onunla yüzleşmek gerektiğine inandığı için bu teknolojiye karşı çokça uyardı. Musk’a göre, belki bir gün, robotların sokaklarda dolaşıp insanları öldürdüğünü göreceğimiz bir noktaya ulaşacağız ve o zaman insanlık ne tür bir tehlikeyle karşı karşıya olduğunu keşfedecek.

Yapay zekanın insan faaliyetleri, kişisel, sosyal ve politik yaşamın yanı sıra küresel ekonominin yörüngeleri ve yolları, dolayısıyla yaşanılan dünyada ve onun sakinleri arasında bir sükunet ve istikrar veya kaos ve kargaşa durumu üzerinde derin ve giderek artan bir etkisinin olduğu artık bir sır değil.

Yapay zekanın insanlar arasındaki uçurumu genişleteceğine ve hatta yapay robotlar pahasına insanların ötekileştirilmesini ikiye katlayacağına dair korkular her geçen gün artıyor. Bu durumda “etik algoritmalar” kavramı bir anlam ve yapı kazanıyor.  Yani yapay zeka kavramını insanlığa hizmet etmek, dünyayı tehdit etmek değil korumak için yönlendirecek edebi temellere ve inanç sabitlerine yakın temellere sahip olmak kaçınılmazdır.

Yapay zeka dünyasının geride bırakabileceği en büyük trajedi, eşit bir ikilik yaratmasıdır. Bir yandan sunduğu imkanların kullanımını teşvik ederken, diğer yandan olası sonuçlardan kaynaklanan korkular yaratıyor.

Belki de bu rahatsız edici korkuların başında “karşılaşma kültürünün” dışlama kültürü lehine çürüme ve çözülme ihtimalinin ortaya konulması geliyor.

Günümüz, makinelerin köleliğine boyun eğmeden önce algoritmaların etik açıdan denetlenmesini gerektiriyor.