Sağ-sol çatışmasının ortasında kalan Avrupa seçimleri ile onlarca yılın en tartışmalı Amerikan seçimleri ve Washington'da çıkmaza giren NATO zirvesi arasında yaşanan uluslararası olayların kargaşası ortasında, bu ayın dördünde Kazakistan'ın başkenti Astana'da düzenlenen Şanghay İşbirliği Örgütü zirvesine ilişkin haberler gözlerden kaçtı. Üyelerinin çoğunluğunun genelde Batı, özelde ise ABD ile gergin ilişkileri varken, bu Asya bloğunu, yeni türde bir kutupsal denge yaratmayı ve çok kutuplu bir dünyaya ulaşmayı amaçlayan, yeni doğmakta olan bir jeopolitik blok olarak görmeye başlayabilir miyiz?
Batı, Avrupa ve Amerikan basının, Şanghay'daki 24’üncü zirveye kustukları büyük öfke dikkat çekiciydi ve şu soru işaretini yarattı; bu blok, geçtiğimiz iki yüzyıldaki tarihsel Batı etkisine belirli bir şekilde husumet duyan yeni uluslararası dengeler yaratabilir mi?
Avrasya bölgesinin yüzde 80'ini, dünya nüfusunun yüzde 40'ını ve küresel gayri safi hasılanın yaklaşık yüzde 30'unu temsil eden liderler bir salonda buluştu. Bunun sözde ve eylemde anlamı, Avrasya entegrasyonunun, kanlı çatışmalara ve dış güçlerin Asya ülkelerinin iç işlerine bariz müdahalelerine rağmen, sınırsız bir güçle yeni bir dünya yaratmaya çalıştığıdır.
Şanghay'ın iş birliği vizyonu birleşik ve bölünmez görünüyor; kolektif güvenlik çerçevesinin boyutu ön plana çıksa da son zirvede imzalanan 25 stratejik belgede enerji, ticaret, çevre ve finans gibi diğer konuların da yer aldığı görüldü. Bu ise Astana toplantısının sadece bir iş forumu olmadığı anlamına geliyor.
Aynı zamanda, Konfüçyüsçü bir ton taşıyan Asya dokunuşları da var gibi görünüyor ve örgütün gelecek vizyonlarını kaplıyor. Nitekim üye devletler, olağan katılım kriterlerinin karşılanması koşuluyla herhangi bir Avrasya ülkesinin üyeler arasına katılmasını memnuniyetle karşılarken, Çin, ABD müttefiklerinin "yeni küresel güvenlik düzenlemesi" olarak adlandırdığı şeye katılımını memnuniyetle karşıladığını özellikle duyurdu. Bu, Çin’in itici değil çekici, aynı zamanda Batılı Aristotelesçi yaklaşım gibi sınırlayıcı önerilere inanmayan bir çağrının sahibi olduğu anlamına geliyor. Okuyucunun, Şanghay Örgütü’nün iki temel direği Rusya ve Çin’in, ABD öncülüğündeki NATO’nun Asya'nın bazı kısım ve bölgelerindeki planlarını gördüğünden ve takip ettiğinden hiçbir şüphesi yok.
Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, gerçek güvenlik tüm ülkelerin güvenliğine dayandığından, ortak, kapsamlı, iş birlikçi ve sürdürülebilir bir güvenlik sistemine bağlı kalmanın gerekliliği çağrısında bulundu.
Kremlin Çarı Vladimir Putin ise açılış oturumundaki konuşmasında, örgütün, BM ve uluslararası hukukun merkezi rolüne ve egemen devletlerin karşılıklı yarara dayalı ortaklık arzusuna dayanan “adil, çok kutuplu bir dünya düzeni” inşa etmede temel taş olması arzusunu gizlemedi veya kamufle etmedi.
Burada şu soru akla geliyor; Şanghay Örgütü çalışmalarının Washington'daki NATO zirvesinden günler önce gerçekleşmesi kadersel bir tesadüf mü, yoksa nesnel bir tesadüf mü?
Büyük güçlerin stratejilerinde farklı felsefi tiplerdeki tesadüflere yer yoktur ve bu nedenle Astana zirvesi, Sam Amca'ya ve misafirlerine yönelik bir mesaj olarak değerlendirilebilir.
Rusya-Çin ve Orta Asya ülkeleri arasındaki müttefiklerinin iş birliğinin yanı sıra, bilhassa Batı karşısında göreceli konumlarının güçlendiğini gösteren başka işaretleri de kullanmaları, NATO için kendisine karşı bir dengeleyici güç bulmaya çalışanların bulunduğuna dair bir uyarı zili gibi görünüyor.
Şanghay Örgütü'nün meta-stratejisi, NATO'yu zayıflatma ve ABD ile Avrupalı üyelerin arasını açma girişimi midir?
Şi Cinping'in son aylarda bazı Avrupa ülkelerine yaptığı ziyaret sırasında fiilen bu yönde bir hareketlenmenin var olduğu gözlerden kaçmadı. Macaristan ve Slovakya gibi ülkeler ile Çin arasında gelişen dostluklar, Viktor Orban'ın Putin ile olan ilişkisi de bunun kanıtı.
2024 Astana Deklarasyonu'nu okuyanlar, bunun yalnızca 2022 Semerkant Deklarasyonu'nun yeniden formüle edilmiş hali olmadığını anlayacaklardır. Çünkü belirli zamanlarda ortak hedeflere ulaşmayı amaçlayan, dikkatle incelenmiş ve hepsi de örgüt üyelerinin geleceğe yönelik niyetlerini ve politikalarını ortaya koyan veriler ve rakamlarla karşı karşıya bulunuyoruz. Buradan, Batılı medya çevrelerinde bu deklarasyonun sadece bir şaka ya da yeni doğmakta olan uluslararası hegemonya inşa etmeye yönelik bir alıştırma olduğu yönünde yayınlananları dikkate almanın mantıksız ya da kabul edilemez olduğu anlaşılıyor.
Son zirvenin en önemli sonuçlarından biri, üye ülkeler arasındaki ticarette ulusal para birimlerinin kullanımına ilişkin imzalanan bölge içi anlaşmalar ile küresel SWIFT sistemine bağlı olmayan ödeme ve borç sistemlerinin genişletilmesi için yapılan çağrıydı. Yani “dolarizasyon döneminin” sona ermesine ve Batı’nın ekonomik yaptırımlarıyla mücadele etmeye davet etmesiydi.
Şanghay Örgütü farklı bir dünya inşa etme konusunda yeni bir temeldir, ona bu yönden bakmalıyız.
Şanghay İşbirliği Örgütü ve çok kutupluluk dünyası
Sağ-sol çatışmasının ortasında kalan Avrupa seçimleri ile onlarca yılın en tartışmalı Amerikan seçimleri ve Washington'da çıkmaza giren NATO zirvesi arasında yaşanan uluslararası olayların kargaşası ortasında, bu ayın dördünde Kazakistan'ın başkenti Astana'da düzenlenen Şanghay İşbirliği Örgütü zirvesine ilişkin haberler gözlerden kaçtı. Üyelerinin çoğunluğunun genelde Batı, özelde ise ABD ile gergin ilişkileri varken, bu Asya bloğunu, yeni türde bir kutupsal denge yaratmayı ve çok kutuplu bir dünyaya ulaşmayı amaçlayan, yeni doğmakta olan bir jeopolitik blok olarak görmeye başlayabilir miyiz?
Batı, Avrupa ve Amerikan basının, Şanghay'daki 24’üncü zirveye kustukları büyük öfke dikkat çekiciydi ve şu soru işaretini yarattı; bu blok, geçtiğimiz iki yüzyıldaki tarihsel Batı etkisine belirli bir şekilde husumet duyan yeni uluslararası dengeler yaratabilir mi?
Avrasya bölgesinin yüzde 80'ini, dünya nüfusunun yüzde 40'ını ve küresel gayri safi hasılanın yaklaşık yüzde 30'unu temsil eden liderler bir salonda buluştu. Bunun sözde ve eylemde anlamı, Avrasya entegrasyonunun, kanlı çatışmalara ve dış güçlerin Asya ülkelerinin iç işlerine bariz müdahalelerine rağmen, sınırsız bir güçle yeni bir dünya yaratmaya çalıştığıdır.
Şanghay'ın iş birliği vizyonu birleşik ve bölünmez görünüyor; kolektif güvenlik çerçevesinin boyutu ön plana çıksa da son zirvede imzalanan 25 stratejik belgede enerji, ticaret, çevre ve finans gibi diğer konuların da yer aldığı görüldü. Bu ise Astana toplantısının sadece bir iş forumu olmadığı anlamına geliyor.
Aynı zamanda, Konfüçyüsçü bir ton taşıyan Asya dokunuşları da var gibi görünüyor ve örgütün gelecek vizyonlarını kaplıyor. Nitekim üye devletler, olağan katılım kriterlerinin karşılanması koşuluyla herhangi bir Avrasya ülkesinin üyeler arasına katılmasını memnuniyetle karşılarken, Çin, ABD müttefiklerinin "yeni küresel güvenlik düzenlemesi" olarak adlandırdığı şeye katılımını memnuniyetle karşıladığını özellikle duyurdu. Bu, Çin’in itici değil çekici, aynı zamanda Batılı Aristotelesçi yaklaşım gibi sınırlayıcı önerilere inanmayan bir çağrının sahibi olduğu anlamına geliyor. Okuyucunun, Şanghay Örgütü’nün iki temel direği Rusya ve Çin’in, ABD öncülüğündeki NATO’nun Asya'nın bazı kısım ve bölgelerindeki planlarını gördüğünden ve takip ettiğinden hiçbir şüphesi yok.
Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, gerçek güvenlik tüm ülkelerin güvenliğine dayandığından, ortak, kapsamlı, iş birlikçi ve sürdürülebilir bir güvenlik sistemine bağlı kalmanın gerekliliği çağrısında bulundu.
Kremlin Çarı Vladimir Putin ise açılış oturumundaki konuşmasında, örgütün, BM ve uluslararası hukukun merkezi rolüne ve egemen devletlerin karşılıklı yarara dayalı ortaklık arzusuna dayanan “adil, çok kutuplu bir dünya düzeni” inşa etmede temel taş olması arzusunu gizlemedi veya kamufle etmedi.
Burada şu soru akla geliyor; Şanghay Örgütü çalışmalarının Washington'daki NATO zirvesinden günler önce gerçekleşmesi kadersel bir tesadüf mü, yoksa nesnel bir tesadüf mü?
Büyük güçlerin stratejilerinde farklı felsefi tiplerdeki tesadüflere yer yoktur ve bu nedenle Astana zirvesi, Sam Amca'ya ve misafirlerine yönelik bir mesaj olarak değerlendirilebilir.
Rusya-Çin ve Orta Asya ülkeleri arasındaki müttefiklerinin iş birliğinin yanı sıra, bilhassa Batı karşısında göreceli konumlarının güçlendiğini gösteren başka işaretleri de kullanmaları, NATO için kendisine karşı bir dengeleyici güç bulmaya çalışanların bulunduğuna dair bir uyarı zili gibi görünüyor.
Şanghay Örgütü'nün meta-stratejisi, NATO'yu zayıflatma ve ABD ile Avrupalı üyelerin arasını açma girişimi midir?
Şi Cinping'in son aylarda bazı Avrupa ülkelerine yaptığı ziyaret sırasında fiilen bu yönde bir hareketlenmenin var olduğu gözlerden kaçmadı. Macaristan ve Slovakya gibi ülkeler ile Çin arasında gelişen dostluklar, Viktor Orban'ın Putin ile olan ilişkisi de bunun kanıtı.
2024 Astana Deklarasyonu'nu okuyanlar, bunun yalnızca 2022 Semerkant Deklarasyonu'nun yeniden formüle edilmiş hali olmadığını anlayacaklardır. Çünkü belirli zamanlarda ortak hedeflere ulaşmayı amaçlayan, dikkatle incelenmiş ve hepsi de örgüt üyelerinin geleceğe yönelik niyetlerini ve politikalarını ortaya koyan veriler ve rakamlarla karşı karşıya bulunuyoruz. Buradan, Batılı medya çevrelerinde bu deklarasyonun sadece bir şaka ya da yeni doğmakta olan uluslararası hegemonya inşa etmeye yönelik bir alıştırma olduğu yönünde yayınlananları dikkate almanın mantıksız ya da kabul edilemez olduğu anlaşılıyor.
Son zirvenin en önemli sonuçlarından biri, üye ülkeler arasındaki ticarette ulusal para birimlerinin kullanımına ilişkin imzalanan bölge içi anlaşmalar ile küresel SWIFT sistemine bağlı olmayan ödeme ve borç sistemlerinin genişletilmesi için yapılan çağrıydı. Yani “dolarizasyon döneminin” sona ermesine ve Batı’nın ekonomik yaptırımlarıyla mücadele etmeye davet etmesiydi.
Şanghay Örgütü farklı bir dünya inşa etme konusunda yeni bir temeldir, ona bu yönden bakmalıyız.