Binyamin Netanyahu müzakere kapılarını kapattı. Sahada yaşayan Lübnanlılar ve Filistinliler ise şimdiki zaman ve gelecek için endişe kapılarını açtı. Büyük çoğunluğu Gazze Şeridi'nde olan bu insanların, artık yaşayacak bir yerleri yok. Güney Lübnanlılar da köylerinden ve şehirlerinden sürüldüler. Orada da artık güvenli bir yer yok. Daha da zor olanı, barınacak bir yerleri olmaması nedeniyle endişe duymaları. Bunun açıklanmaya ihtiyaç duymayan birçok nedeni var. Savaşan Lübnanlı aşiretlerin doğası gereği, içerisinde bulunulan zaman dilimi, bir tanktan atılan mermi ya da bir insansız hava aracından (İHA) atılan füze ile kuşatılmış hale geldi. Gelecekleri ise onlara bilinmeyen bir şey gibi görünüyor. Savaşın ne zaman biteceğini bilmiyorlar ama nasıl biteceğine dair hayal güçleri gayet ilerlemiş durumda. Kendi halklarının yanlış hesaplamalarının ardından düşmanları tarafından onlara dayatılan bu savaş, yüzlerinde ve bedenlerinde, evlerinde, geçim kaynaklarında ve ülkelerinde izler bırakacak.
Ülkeler, toplumlar ve ordular üzerinde derin izler bırakan yaralar, onlardan daha uyumlu ve bağışıktılar. Bunlar zaferi bekleyen halklardır. Bunu başarmak için en değerli varlıklarını feda ettiler. Rejimleri aldıklarından daha fazlasını verdi. Konuşmayı, vaat edilen zaferden sonraya ertelediler. Rejimlerinin onları ve kendilerini kandırdığını anladıklarında hayal kırıklığına uğradılar. 1967'den önce Arapların çoğunun kalbi ve aklı Kahire'deydi. Muhalifleri bile bir meydan okuma anında yüzlerini ona döndüler. Hepsi, bazıları isteksizce de olsa, “Hiçbir ses savaşın sesinden daha yüksek değildir” sözünü kabul etti.
Asıl şok, düşmanın birkaç gün içinde savaşa karar vermesiydi. 5 Haziran 1967'den beri yenilgiyi yeniden işliyoruz. İnat ediyoruz ve bunu bir gerileme olarak adlandırıyoruz. Tıpkı ilk yenilgimize felaket dediğimiz gibi… Bu bir felaketti, bugün ise yeni bir felaket ve gerileme tehlikesiyle karşı karşıyayız. Ateşli kafalar aynı sözü tekrarlıyor: “Hiçbir ses savaşın sesinden daha yüksek değildir.”
Çatışma neredeyse kaçınılmaz olduğu için, kalabalıklar belli olduğu ve denge de belli olduğu için, şimdi değil ama 1973 savaşından bu yana, savaşın sanal sesiyle büyülenenler dikkat kesilerek rejimlerini Amerikan boğasını ezmemeleri konusunda uyardı. Bu bağlamda Profesör Hazım Sağıye bugünkü durumumuzu tanımlarken şöyle diyor: “Doğru olmayan bir gerçekle karşı karşıyayız. Teknik farklılıktan dolayı büyük ikileme bir çözüm olarak şiddeti düşünmek, genel intihara daha yakın duruyor. ABD ve Batı'nın İsrail'e verdiği büyük desteği de eklediğimizde, intihar yeterli olmayan güzel bir tanım haline geliyor.”
İsrail bir kez daha ve belki de son kez olmayacak şekilde, kendisiyle yüzleşmek isteyenleri kendilerinden önce gelenlerin yaptığı hatalara sürüklüyor. Savaş artık Hamas'a karşı değil; Filistin davasını tasfiye etmek için sürüyor. Destek savaşı düşmanı geri çekilmeye zorlamadı. Tahran'ın ateşkes karşılığında karşılık verme teklifinin de müzakere masasında bir yeri olmadı. Bu siyasi ve stratejik hesaplar yerin üstünde yaşayanlar ile yerin altında yaşayanlar arasında farklılık gösteriyor. Yerin altındakiler için hayatta kalmak bir zaferdir. Bizler, yani yerin üstündekiler ise yeni bir gerilemenin eşiğindeyiz. 1967'de olduğu gibi, bu da uzun süre izlerini bırakacak. Bu izleri sadece bedenlerimizde değil, hayallerimizde, özgürlüğümüzde, vatanlarımızın kurtuluşunda, Filistinlilerin haklarının iadesinde, hafızamızda, dilimizde ve kültürümüzde göreceğiz. Radvâ Âşûr'un Tantûralı Kadın’ından Necip Mahfuz'un Nil Üstünde Gevezelik eserine kadar bunu gördük. Belki bir gün Lübnanlı bir romancı da ‘Litani'de Gevezelik’ diye bir roman yazar.
Evet, sesimiz savaşın sesinden daha gür çıkıyor. Çünkü vatanımızdan geriye kalanları kaybetmek istemiyoruz. Filistin'i sonsuza kadar kaybetmek istemiyoruz. Öfkeli Amerikan boğasıyla kafa kafaya gelmekten kaçınmak Filistin için daha iyidir. ABD, Gazze Şeridi'ndeki soykırım trajedisinin canlı yayınlanan sahnelerini, Batı Şeria'daki günlük öldürme ve baskıları aynı şekilde Güney Lübnan'daki yıkım ve yerinden edilmeyi görmezden geldi. İstediğini elde edebilmek için tek müttefikine istediği her şeyi verdi. Binyamin Netanyahu ise müzakere kapılarını kapattı ve başka kapılar açtı…