Lübnan'da Hizbullah yakın zamanda yayınladığı bir video ile askeri bir tesisi ve geniş, güçlendirilmiş ve aydınlatılmış tünellerde hareket eden füze yüklü araçları ifşa etti. Bu, benzeri görülmemiş ifşa öncesinde de boyutlarının ve hedeflerinin ciddiyetine rağmen hak ettiği ilgiyi göremeyen Hizbullah tünellerinden bahsediliyordu. Bazıları duyurunun ve zamanlamasının, Hizbullah üst düzey liderlerinden biri olan Fuad Şükür'e İsrail tarafından düzenlenen suikasta karşı yanıtının bir parçası olabileceğini düşündü. Bu ifşa önemli ve temel nedenleri ne olursa olsun Hizbullah, izlediği yol, davranışları ve Lübnan'daki hedeflerine ilişkin boyutlar da dahil olmak üzere birçok boyut taşıyor. Bu boyutların özellikle resmi ve hükümet pozisyonuyla ilgili olanlarının yanı sıra, halkın tepkisi ve sıradan Lübnanlıların bu büyüklükteki bir olaya ve ulusal, siyasi ve güvenlik açılarından tehlikelerine karşı tutumları ile bağlantılı olanları da var.
Öncelikle tünel kazmanın Ortadoğu'da bir olgu haline geldiğini unutmamak gerekiyor. 15 yılı aşkın bir süre önce İsrail, Hizbullah'ın sıkıntılı bölgede tüneller kazarak Güney Lübnan'daki mevzilerini güçlendirdiğine dair raporlar yayınlamıştı. Ondan önce Hamas, 2007'den bu yana Gazze'nin altından Refah'a kadar 500 kilometre uzunluğunda olduğu söylenen bir tünel ağı kazımıştı. Tünel kazma işine Davut Şehri ile Kudüs'ün Eski Belde bölgesindeki Meğaribe Kapısı arasında bir tünel kazmakta olan sağcı Yahudi yerleşimci gruplar da katıldı. Doğal olarak tünel kazmakta her bir tarafın kendi amacı var. Hizbullah gelecekte İsrail ile girişeceği bir savaşa hazırlanıyordu ve şimdi savaşıyor. Hamas, Gazze'ye mal ve silah kaçırmak için tüneller kazdı ve şimdi bu tüneller, savaşın dokuz aydan fazla sürmesini sağlayan müstahkem yerlere dönüştü. İsrailli yerleşimciler, yeraltından çarpık yöntemlerle Yahudi miraslarını birbirine bağlamaya çalışıyorlar.
Bu tünel kazma çalışmaları ister Lübnan, ister İsrail, ister başka yerde olsun, egemen bir devletin varlığına rağmen, büyük ve kutsal amaçlar adına yeraltında veya başka bir yerde çalışma hakkına sahip olduklarını düşünen aktif devlet dışı güçler ve örgütler tarafından yürütülüyor. En acı gerçek ise tüm bu kazıların egemen devletin unsurlarının bilgisi dahilinde veya suç ortaklığıyla yapılmasıdır. Bu da söz konusu otoritenin içinin ne kadar boş olduğunu, kendisini ciddiye almayan veya suç ortağı olan zayıf bir otorite olduğunu ortaya koyuyor. Örneğin İsrail, devlet dışı aktörlerin ajandalarına göz yumuyor veya onlara boyun eğiyor.
Yıllar boyunca bu ideolojik devlet dışı aktörler, Ortadoğu'da devlet otoritesinin meşruiyetini zayıflatmaya çalıştılar. Bu ise devletin Lübnan’da olduğu gibi, genişleyen yıkıcı faaliyetlere karşı koyamaz hale gelmesine neden oldu. İsrail toplumunda gözle görülür çatırdamalara yol açan ırkçı aşırı dinci grupların tanık olunan mantar gibi büyümesinde de kısmen bu durum yaşanıyor. Bölgede “devlet dışı çevrelerin” egemenliği sorunu, gerçek bir sorun haline geldi ve bunun son dönemdeki tezahürü de “tünel kazma davranışı”dır.
Bütün bunlar, gerçek büyüklükleri ve sayıları bir yana, Hizbullah'ın tünellerinin açıklanmasının Lübnan ile ilgili üç boyutuna dönmenin önünü açıyor. Bu durum şaşırtıcı veya hayret verici değil, çünkü Hizbullah’ın onlarca yıl önce benimsediği güçlendirme ve yerleştirme politikasının merkezinde yer alıyor. Hizbullah’ın tek taraflı icraatlarını ve ihlallerinin birikmesi sonucunda ülke ve halkı ile ilgili meselelerde tasarruf sahibine dönüştüğünü gösteriyor. Hizbullah’ın artık gizlemeye ya da kamufle etmeye ihtiyacı yok, aksine kendisi suç ortağı Lübnanlı partiler ve güçler için bir kılıf ve sponsor haline geldi. Birden fazla bölgeye dağılmış olabilecek bu büyüklükteki tüneller, nüfuzunu güney Lübnan’ın ötesine uzanabilecek çeşitli bölgelere genişletebilen bir işgalci otoritenin varlığına dair apaçık kanıttan başka bir şey değil. Bu da iktidarın onlarca yıldır yaşadığı çöküşün, bazılarının Hizbullah ile gizli suç ortaklığının, bazı siyasi güçlerin dalkavukluğunun ve oportünizminin, diğer bir kısmının da çıkarcı nedenlerle pasif kalmasının sonucudur.
Lübnan’ın resmi tepkisiyle ilgili boyuta gelince, devlet kavramının çöküşünden sonra Lübnan'ın coğrafi bir alandan ibaret hale geldiğini ve Hizbullah ile sınırlandığını söylemek artık abartı değil. Hükümet sıradan vatandaşların elektrik, su, sağlık ve eğitim hizmetleri gibi işlerini yönetemezken, temsil ettikleri adına uluslararası topluma karşı nasıl tünellere itiraz eden bir pozisyon kaydedebilir? Tünellerin açıkça duyurulmasının ardından iş yürütme hükümeti, savaşın yayılmasını önlemekle ilgilenen uluslararası taraflar arasında iflasın vekili ve bir kurye haline geldi.
En ciddi tehlike ise halkın neredeyse hiç tepki göstermemesiydi. Ülkede bu uygulamaları kınayan bir protesto, gösteri veya oturma eylemi gözlemlenmedi. Çalkantılı güney bölgeleri ve medyada hiçbir şey değiştirmeyen, sadece bir tutum takınmış olmayı amaçlayan bazı folklorik tutumlar hariç, ülkede normal bir hayat, partiler ve festivaller yoğunluğu yaşanıyor.
Uyum, teslimiyet veya umutsuzluk Lübnan örneğinde ölümcül hastalıklardır. Binlerce insanı bir araya getiren her türlü kutlama ve festivalde toplanmak yerine, her gece Şehitler Meydanı'nda ellerinde yanan mumlarla, sadece Lübnan için barış isteyen 1 milyon Lübnanlının gösterisini engelleyebilecek hiçbir güç yok. Milyonlarca mum tek başına yeni tünellerden ve Lübnan'ın girip çıkamadığı eski tünelden çıkma çabası gösterebilir.