Cuma Bukleyb
TT

Netanyahu ve yeni Ortadoğu yanılsaması

Yunan filozof Platon, “savaşın sonuna yalnızca ölüler tanık olur” derken haklıydı. Bu söz bizi bir gerçeğe götürüyor, o da yaşayanların savaşların trajedileri nedeniyle acı çekmeye devam ettikleridir.  Ortadoğu bölgesinde ise daha iyi bir yarına dair umutların her geçen gün hızla azaldığı görülüyor.

Yaklaşık bir yıl önce, yani İsrail güçlerinin Gazze Şeridi'ni işgal etmesinden ve soykırım savaşının başlamasından itibaren en çok öne çıkan soru şuydu: Filistinli fraksiyonların bitirilmesinin ertesi günü ne olacak? Cevap, savaş daha bitmeden geldi. Şimdi en çok öne çıkan soru şu: İsrail'in Lübnan'ı işgalinden sonra ne olacak?

Arap ve uluslararası medya kuruluşları, Güney Lübnan sınırında işgal ve saldırıya hazır, hareket emrini bekleyen İsrail Merkava tanklarına dair görüntüler aktarıyorlar. Bu bekleyişleri uzun sürmeyecek. Zira geçtiğimiz günlerde Hizbullah liderine suikast haberinin yayılmasının ardından İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu bir açıklama yaparak öldürülmesinin yeni bir Ortadoğu'nun ortaya çıkmasına yol açacağını söyledi.

Bir İngiliz atasözü vardır: Şeytan ayrıntıda gizlidir. Netanyahu'nun açıklamasında bahsedilen yeni Ortadoğu, onun parlak olmayan siyasi siciline bakılarak kolaylıkla tahmin edilebilir. Kısacası amaçlanan yeni Ortadoğu'da Filistin devletine yer yok. Kalemler kaldırıldı ve sayfalar kurudu.

Ancak bu ister istemez paralel bir çizgide ilerleyen ve yeni Ortadoğu'da Hamas veya Hizbullah hareketine yer olmayabileceğini vurgulayan başka bir sonuca götürüyor. Ancak bu, yeni Ortadoğu’nun mutlaka Filistinli fraksiyonlardan ve savaşlardan boşalacağı anlamına da gelmiyor. Savaşlar bir nedenle devam edecek, o da Filistinlilerin İsrail işgaline karşı direnişinin durmayacak olması.

Filistinlilere kendi bağımsız devletlerinde yaşama hakkı verilmediği sürece bu durum kaçınılmaz olarak devam edecek. İnsanlık tarihi, işgalin olduğu her yerde direnişin de olacağının altını çizer. Sadece hatırlatma amacıyla, Cezayir'deki Fransız sömürgeciliğinin 130 yıl sürdüğünü, ancak Fransa için felaketle sonuçlandığını ve ülkeyi terk etmek zorunda kaldığını belirtelim.

Filistinlilerin ve Arap halklarının istediği yeni Ortadoğu, Netanyahu ve onun iktidardaki aşırı sağ koalisyonunun istediğinden kesinlikle farklı. İki tarafın istedikleri arasındaki mesafe çok büyük ve karşı taraf Filistinlilerin kendi kaderini tayin hakkı ile bağımsız bir Filistin devletinde yaşama hakkını kabul etmedikçe bu mesafe geçici askeri köprülerle kapatılamaz. Bunlar gerçekleşmediği takdirde de, bu savaştan veya bir sonraki savaştan çıkacak herhangi bir Ortadoğu, bir silgiyle silinebilecek küçük ayrıntılar dışında eskisinden farklı olmayacak.

Savaşlar çözüm değil ve hiçbir zaman da olmayacak. Bu tarih kitaplarını dolduran bir gerçek. Geçtiğimiz 70 yıldan edindiğimiz deneyim ve Arap-İsrail çatışmasından öğrendiğimiz şey de budur. Çünkü sebepler devam ettiği sürece her savaş bir diğerine yol açar.

1948 yılından günümüze kadar Arap-İsrail savaşları devam etti. Bölgede barış bu savaşların en belirgin kurbanı oldu. Dikkat çeken nokta İsrail'de aşırı sağın karşısında yer alan ve onun tezlerini reddeden, askeri çözümlerin İsrail'in barış içinde yaşamasına yol açmayacağına inanan siyasi güçlerin de bulunmasıdır.

Şimdi sıra Lübnan'da ve İsrail listesinde kendisinden sonra kimin geleceğini tahmin etmek zor değil. Güç çılgınlığı İsrail'de hayatın mantığına uygun rasyonel düşünceye alan tanımıyor. İsrail’in güvenliği terimiyse gevşek ve esnek ve zamanla daha da esnek hale geliyor.

Netanyahu'nun açıklamasında değinilen yeni Ortadoğu, eski madalyonun sadece bir başka yüzü ve çok geçmeden yok olacak bir serap. Filistinliler tarihleri ​​boyunca pek çok acı darbeye maruz kaldılar ama teslim olmadılar. İsrail askeri ve siyasi liderleri bunu bilmiyor değiller. Bu nedenle hesaplarını gözden geçirmeleri gerekiyor.