İmil Emin
Mısırlı yazar
TT

Condoleezza Rice ve mahşerin yeni dört atlısı

Yeni, ilginç ve tehlikeli bir Amerikan başkanlık döneminin eşiğinde, 2005'ten 2009'a kadarki ikinci Bush yönetiminde görev yapan 66’ıncı ABD dışişleri bakanı Condoleezza Rice, ister onunla aynı fikirde olun, ister olmayın bir kez daha Amerikalıların karşısına derinlemesine düşünülmesi gereken bir okuma ile çıktı.

Rice adı, genel olarak Arap okuyucular ve özel olarak da Ortadoğulu okuyucular tarafından neredeyse makbul olmayan ve istenmeyen bir isme dönüşmüştür. Nedeni de müjdelediği ve sonunda yangına ve yıkıma yol açan “yaratıcı kaos” stratejisinin kendisine atfedilmesidir. Bu stratejinin kötü şöhretli mirası ise sahte “Arap Baharı” olarak bilinen olaylardır ama bu başka bir konudur.

New York'taki Amerikan dış politikasının canlı ve düşünen beyni Dış İlişkiler Konseyi tarafından yayınlanan ünlü Amerikan dergisi Foreign Affairs’in sondan bir önceki sayısında, Rice sanki küresel sahneyi ve Çin'den Rusya'ya, İran'dan İsrail'e gezip dolaşarak Amerikan politikalarının kesişimlerini yeniden okuyormuş gibi görünüyor. Evlenmek ve çocuk yapmaktan vazgeçtikten sonra hayatını bilim mihrabında bir “rahibe” olmaya adayan Rice, şu anda prestijli Amerikan Stanford Üniversitesi'ndeki Hoover Enstitüsü'nü yönetiyor.

Derinlemesine okunması gereken tezinde bizi ilgilendiren, Mahşerin Dört Atlısı’ndan bahsetmesidir.

Doğrusu bu ifadeyi duyunca özellikle dogmatik Amerikan zihniyeti, zaferi, savaşı, kıtlığı ve ölümü kıyametin alametleri sayan kıyamet düşüncesine yönelmektedir. Bu, babası Presbiteryen Kilisesi'ne mensup Amerikalı bir rahip olan ve görüşlerin, kehanetlerin tamamlanacağına ve gerçekleşeceğine inanan bir düşünce ile uyumlu bir konudur.

Ne var ki bilgili kişiler ve Rice'ın onunla ne kadar aynı fikirde olmasak da, gerçekten derin olan entelektüel derinliklerini keşfetmek için ipuçlarına sahip olanlar için açık olan gerçek, bizi popülizm, milliyetçilik, izolasyonculuk ve korumacılıktan oluşan tamamen farklı bir dörtlü sisteme götürüyor. Rice bu dört atlının genellikle birlikte hareket etme eğiliminde olduğuna ve çoğu zaman çağdaş dünyamızın sonunu getirecek araçlar olduğuna inanıyor.

Rice'ın bu atlılardan bahsettiği ana makale, ister Donald Trump Beyaz Saray'ın yeni efendisi, isterse Kamala Harris bu sarayın hanımı olsun, ABD’nin gelecekteki meselelerini ve Rice’ın dünyadan izole olma veya onunla bütünleşme fikrine bakışını ele alıyor.

ABD'de izolasyoncu söylem yeni değil. ABD, tam olarak 20. yüzyılın ilk yarısında, ülkenin ilk başkanı ve büyük kurucu babaların sembollerinden biri olan General George Washington'un, dış ve denizaşırı dünyanın sorunlarına karışmama tavsiyesinde bulunan çağrısını hatırlatan bir izolasyoncu politikaya tanık olmuştu.

Ancak bu çağrı, ABD'nin İkinci Dünya Savaşı'na girmesiyle neredeyse ortadan kalktı ve Soğuk Savaş çağının devam ettiği yaklaşık 40 yıl boyunca da bu yokluğunu sürdürdü. Soğuk Savaş’tan sonra da ABD, George W. Bush'un müjdelediği yeni dünya düzeniyle tek kutup deklare edildi.

Rice, tezinde izolasyoncu düşünce ikonuna meydan okuyor ve dolaylı olarak Trump'ın düşüncesine gönderme yaparak, Demokratlar arasında da bu konuda Trump’tan daha ileriye gitmeye yönelik çağrıların olduğu, bunun da ABD'nin geri çekilip iki okyanusun arkasına sığınması anlamına geldiği konusunda uyarıyor.

Burada Rice, yalnızca ABD'nin dünyanın dört yeni atlısı ile yüzleşebileceğini ve kendi deyimiyle “geleceğe dönme cazibesine” direnebileceğini ileri sürüyor.

Rice'ın ele aldığı dört atlının sesi gerçekten de sadece ABD'de değil, tüm dünyadaki en yüksek ses. Nitekim Avrupa da milliyetçilik yolunda ilerliyor ve orada da popülist eğilimler yükseliyor. Son zamanlarda parlamento seçimlerinde dikkate değer başarılar elde ettiler ve yıllar içinde iktidarı ele geçirip totaliter yönetimlerini deklare edebilirler. Bu bağlamda ekonomide korumacı politikalar da aşırı olmaktan çıkıp zorunlu hale geliyor ki bu da sonunda izolasyonculuğa yol açıyor.

Rice, uluslararası bir Amerikan dış politikası için destek çağrısında bulunuyor, ancak bu, ona göre bir sonraki başkanın ABD olmadan dünyanın nasıl olabileceğine dair canlı bir resim çizmesini gerektiriyor.

Gelgelim Trump ve Harris'in münazaralarını ve bağırıp çağırmaktan ibaret olan çatışmalarını dikkatli ve araştırmacı bir şekilde takip edip, Washington'u bir kez daha lider yapacak etkili ve başarılı dış politikalara yönelik ilerici bir vizyondan yoksun olduklarını söylediğimizde, aşikar olan bir şeyi söylemiş oluyoruz.

 Rice'ın dört atlısının ABD içindeki hakimiyeti, ona göre Ukrayna'yı yenilgiye uğrattıktan sonra Putin ve Şi’yi bir sonraki işgale itecek. İran, ABD'nin Ortadoğu'dan çekilişini kutlayacak ve vekillerine desteğini yeniden tesis edecek. Uluslararası ekonomi zayıflayacak ve bu da ABD'nin büyümesini zayıflatacak. Korsanlık faaliyetleri nedeniyle mal taşımacılığının durmasıyla birlikte uluslararası sular da çekişme konusu olacak.

Görünen o ki, bir sonraki Amerikan başkanının karşılaşacağı meydan okumalar sadece dahili değil, daha ziyade harici ve küresel. Hangi ABD'yi bekliyoruz?