Hüda Huseyni
Lübnanlı gazeteci-yazar ve siyasi analist
TT

Hizbullah'a karşı savaş İran'ın Lübnan'daki nüfuzunu hedef alıyor

İsrailli gazeteci Simon Aran Ocak 2021'de, Aralık 1999'da Camp David'de ABD himayesinde  dönemin dışişleri bakanı Faruk eş-Şara’nın temsil ettiği Suriye ile dönemin İsrail dışişleri bakanı Ehud Barak tarafından temsil edilen İsrail arasında yapılan toplantıların nadir fotoğraflarını ve tutanaklarını yayınlamıştı. Eski ABD başkanı Bill Clinton'ın iki ülke arasında anlaşma sağlama girişimi başarısızlıkla sonuçlandı ve o dönemde Suriye rejimi medyası bu başarısızlığın nedeninin Cumhurbaşkanı Hafız Esed'in Taberiye Gölü’nün Suriye topraklarında kalması ısrarında diretmesi ve bunun İsrail’in reddiyle karşılanması olduğunu bildirdi. Ancak Aran'ın yayınladığı tutanaklar bunun tam aksini ve Şara tarafından temsil edilen Esed'in tüm dosyalarda hoşgörülü olduğunu gösteriyordu. Başkan Clinton'u Suriye delegasyonunun barış çabalarındaki pozitif tutumunu övmeye iten de bu olmuştu. Ancak asıl anlaşmazlık noktası, Esed'in İsrail'in Güney Lübnan'dan çekilmemesi ve anlaşmanın aşamaları tam olarak uygulanana kadar angajman noktasının korunması konusundaki ısrarıydı. Bu teklif, hükümetinin Knesset ve vatandaşlar önünde 2000 yılı ortasından önce Lübnan'dan tamamen çekilme sözü verdiğini, dolayısıyla geri çekilmenin ertelenemeyeceğini açıklayan Barak tarafından reddedildi. Hafız Esed, Camp David'de başarısızlıkla sonuçlanan görüşmelerin hemen ardından vefat etti, İsrail güneyden çekildi ve Suriye-İsrail barışı fırsatı kaçırıldı.

O dönemde Hizbullah Güney topraklarını özgürleştirenin kendisi olduğunu iddia etmiş, Lübnan ve Arap dünyasında zafer kutlamaları yapılmıştı. İsrail'i aşağılayıcı bir şekilde geri çekilmeye zorlayan şiddetli direniş destanları hakkında hikayeler anlatılmış ve konuşmalar yapılmıştı. O dönemde Hasan Nasrallah, Araplara ve Müslümanlara onurlarını geri kazandırdığını iddia etmişti. Nasrallah, okyanustan Körfez'e kadar Arap dünyasında insanların evlerine resimlerini astığı ulusal bir kahraman olmuştu. Pratikte ise bu özgürleştirme, Hizbullah'ın ve onun aracılığıyla Suriye'nin 2005'te çekilmesinden sonra pekişen İran'ın Lübnan'ı kontrol etme yolculuğunda çok önemli bir adımdı. Mişel Avn'ın cumhurbaşkanı seçilmesiyle bu kontrol daha da güçlü hale geldi.

İsrail'in bugün Lübnan'da yürüttüğü şiddetli savaşın nedenlerini herkes biliyor ama nihai hedeflerinin ne olduğu bilinmiyor ve bunun hakkında pek çok spekülasyon var. Biri hedeflerinin  İsrail sınırları ile Litani Nehri arasındaki bölgeyi işgal etmek olduğunu, diğeri Sayda şehrinin kuzeyindeki Aveli Nehri’ne kadarki bölgeyi işgal etmek istediğini, kimisi de hedefinin Beyrut ve Bekaa'ya saldırmak olduğunu söylerken, daha da ileri giderek İsrail'in hedefinin Lübnan topraklarını ilhak etmek ve Yahudi yerleşimciler için yerleşim yerleri kurmak olduğunu söyleyenler de var. Tüm spekülasyonların arasında İsrail'in amacının Hizbullah'ı tamamen ortadan kaldırmak, böylece İran'ın Lübnan'daki nüfuzunu sona erdirmek olduğu yönünde bir fikir birliği var. Lübnan’daki nüfuzu, Tahran'ın ABD ile yaptığı ve “nükleer dosya görüşmeleri” olarak adlandırılan müzakereler sürecinde uzun süre övündüğü bir müzakere kartını oluşturdu. Dolayısıyla Lübnan'a yönelik savaş başlangıçta iki hedefi gerçekleştirmeye yönelik; birincisi, İran'ın elinden Lübnan kartını çekip almak, ikincisi de Hizbullah füzeleri tehdidini ortadan kaldırmak.

Bilgili Batılı kaynaklar, İsrail'in 1982'deki gibi Lübnan'ı işgal etme veya o dönemde yapmaya çalıştığı gibi Güney Lübnan devleti adında bir tampon bölge kurma deneyimini tekrarlamayacağını söylüyor. İsrail’in askerleri arasında kaçınılmaz olarak can kayıplarına neden olacak şiddetli Lübnan savunma direnişiyle bir yıpratma savaşından kaçınacağını belirtiyor. Kaynaklar, İsrail'in altyapı ve yapılara zarar veren, can kayıplarına neden olan yıkıcı hava bombardımanlarına devam edeceğini, bombardımanlara İsrail kuvvetlerinin birkaç gün sürecek belirli görevleri yerine getirecekleri karadan saldırıların eşlik edeceğini ve bu görevleri tamamladıktan sonra kuvvetlerin İsrail içindeki üslerine geri döneceklerini söylüyor. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, bunun sonunda Lübnan'dan gelen tehdidi sonsuza kadar sona erdireceğine inanıyor ve ABD'nin de bu eğilime katıldığı görülüyor.

Başta Hizbullah ve onun Tahran'daki efendileri olmak üzere direnişçiler, güçlerinin Güney Lübnan'daki angajman noktası ve Hafız Esed'in planladığı gibi düşman İsrail’e karşı bir yıpratma savaşı yürütebilme güç ve becerilerinde yattığına inanıyorlardı. Direniş ve İran'ın tahmin etmedikleri husus, İsrail'in, yaklaşık çeyrek yüzyıl önce Camp David'deki “Şara-Barak görüşmelerinden” bu yana, şu anda yapmaya çalıştığı gibi bütün bir ülkeyi yerle bir etmesi gerekse bile, angajman noktasını yok etmek için kendisini askeri, istihbarat ve teknik açıdan hazırlamak için çok çalıştığıdır.

Gazze, Lübnan ve İran olmak üzere üç cephede savaştığı için İsrail'in Lübnan'daki emellerine ulaşamayacağına dair bahse girenler var. Birçoğu ABD Başkanı Joe Biden yönetiminin korktuğu İsrail'in İran'a yanıtını bekliyor. Ancak ABD Merkez Komutanlığı'nın (CENTCOM) eski komutanı General Frank McKenzie şöyle diyor: “İsrail, liderlerine yönelik suikastlar dahil Lübnan'da Hizbullah militanlarını vurdu.” Ardından şunu ekliyor; “Ve şimdi; yıllardır bölgeyi parçalayan gerilim ve çatışmalarla birlikte Ortadoğu, İsrail'in Güney Lübnan'ı işgal etmesine yol açabilecek meçhul bir bölge haline geldi.”

Ortadoğu'nun tüm sırlarını bilen McKenzie şunu da söylüyor: “İran'ın genellikle gerilim merdiveninde alt basamaklarda olduğunu, İsrail ve ABD’nin bu merdivenin en üst basamaklarını elinde tuttuğunu her zaman söyledik. Şimdi olduğumuz yer de burası. İvme ve inisiyatif tamamen İsrail’in lehine.” General şunu da ekliyor: “İsrail'in birçok seçeneği var. Büyük bir güvenle İran'a karşı istediğini yapabilir. Nükleer programı ya da petrol üretim tesislerini vurabilir. İran liderliğini hedef alabilir ya da daha azını yapabilir.”

İran, Güney Lübnan'ı savunmadan önce kendisini savunabilir mi? General McKenzie şunun altını çiziyor: “İnisiyatif artık doğrudan İsrail'den yana. İran zayıf ve etkisiz görünüyor. Yapabileceği çok fazla şey yok. İsrail bir daha vurursa İranlılar tehdit ettikleri gibi (ezici) bir saldırı ile karşılık vermeyecekler. Balistik füzelerle yaptıkları saldırıdan daha iyisini yapamazlar. İHA fırlatabilirler, seyir füzeleri fırlatabilirler... ama yenildiler.”

İran rejimi en zayıf noktasında. Ortadoğu, rejimin ve silahlarının yıkıcı politikalarından kurtulma fırsatına sahip. Rejime bir can simidi vermek Ortadoğu'yu önümüzdeki on yıllar boyunca zehirlemek demek ve bu sadece İsrail'i değil, tüm bölgeyi ilgilendiriyor.