Osman Mirgani
Şarku'l Avsat'ın eski editörü
TT

Sudan savaşında cinsel şiddet salgını

“Sizi koruyamadığımız için utanıyorum ve size yaptıklarından dolayı hemcinslerim olan erkeklerden utanıyorum.” Birleşmiş Milletler İnsani İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Tom Fletcher, 25 Kasım’a denk gelen Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü nedeniyle, bu hafta Port Sudan şehrinde bir okulda düzenlenen etkinlikte bir grup kadına böyle seslendi.

BM yetkilisi, Sudan'da devam eden savaş nedeniyle kadınların maruz kaldığı sistematik “cinsel şiddet salgını” olarak tanımladığı durumdan bahsetti. Bu saldırıların kapsamının genişlemesine karşı uyarıda bulundu ve bunun kabul edilemez olduğunu belirtti.

Fletcher bu utanç verici olay hakkında konuşan tek BM yetkilisi değildi. Ondan önce BM Genel Sekreteri'nin Çatışma ve Savaşlarda Cinsel Şiddet Özel Temsilcisi Pramila Patten bu konudan bahsetmişti. Patten, “Kadın ve Kızların Bedenlerine Karşı Savaş” başlıklı özel bir bildiri yayınlayarak, Çad sınırındaki Sudan mülteci kamplarında konuşup görüştüğü kadınların anlattıklarını kayda geçirip belgeledi. Patten, bildirisini mağdurlardan tecavüz suçlarına, cinsel şiddetin ırkçı saiklerle bir saldırı aracı olarak kullanılmasına, cinsel sömürü amacıyla kadın ticaretine ve birçok durumda faillerin, aile üyelerinin önünde tecavüzü gerçekleştirerek bunu aşağılama ve boyun eğdirme amacıyla kullandıklarına dair duyduklarına dayandırdı.

BM İnsan Hakları Konseyi'ne bağlı Sudan'daki Uluslararası Araştırma Misyonu, gözlemlediği cinsel şiddetin boyutunu “korkunç” olarak nitelendirdi. Geçtiğimiz ayın sonunda yayınladığı raporda, saldırıların her yaştan kadın ve kız çocuğunu kapsadığı, çocukların dahi bu şiddetten kurtulamadığı belirtildi. Misyon ayrıca raporunda kadınların ve kızların “cinsel kölelik amacıyla” kaçırıldığını da belgeledi ki, bu da savaşın başlangıcından bu yana çeşitli raporlarda ve tanıklıklarda dile getirilen bir husustur.

Bu vaka ve raporların çoğunda, mağdurların ifadeleriyle desteklenen suçlamalar Hızlı Destek Kuvvetlerine (HDK) yönelikti ve bu, birçok uluslararası insan hakları kuruluşu ve Sudanlı sivil toplum kuruluşları tarafından da belgelendi. Aynı şekilde BM de geçtiğimiz ekim ayının sonunda yayınlanan raporunda, tecavüzlerin çoğunun HDK tarafından işlendiğini doğrulayan bir soruşturma yürüttüğünü belirtti. HDK’nin işgali sebebiyle bölgelerinden sürülen ve yerinden edilen kişilerin ifadeleri korkunç hikayeler içeriyor. Ailelerinin gözü önünde toplu tecavüze uğrayan kadınların ve kaçmak için kendilerini suya atanların hikayeleri ile dolu. Kızlardan bazıları silahlı kişilerin tecavüz tehdidiyle karşı karşıya kalmaları durumunda ebeveynlerinin kendilerini savunmaları veya kendilerini öldürmeleri için onlara bıçak temin ettiklerini de anlattılar. Bazı raporlarda kızların saldırıya uğradıktan sonra intihar ettiğine yer verildi.

Bu suçların psikolojik ve toplumsal etkileri derinlerde kalacaktır. Bu da mağdurların tedavisi ile ilgilenilmesini ve iyileşme yolunda onlara yardımcı olmak için şimdi ve savaştan sonra kendilerine öncelik verilmesini gerektiriyor. Onları ve tıbbi tedavi ve psikolojik destek sağlama konusunda uzman merkezleri desteklemek için kaynak ayrılmalı. Ayrıca sosyal damgalamayla mücadeleye yönelik toplumsal bilinçlendirme çabalarını desteklemenin yanı sıra, utanç duygularının bir sonucu olarak tecrit, kenarda yaşam ve sert muameleye maruz kalmamaları için bu saldırıların kurbanlarının sosyal destek aracılığıyla topluma entegrasyonuna yardımcı olunmalı çünkü başlarına gelenlerden dolayı onlar suçlu değiller. Bu alanda, savaşın başlangıcından bu yana zor koşullar altında takdir edilesi çabalar gösteren Sudanlı kuruluşlara, vakaların belgelenmesi, mağdurların bakımı, tıbbi ve psikolojik olarak desteklenmesi konusunda büyük görev düşüyor.

Devlet kurumlarına da bu alanda büyük görev düşüyor ve bunun için bu tür suçların yaşandığı diğer ülkelerin deneyimlerinden faydalanabilir, bu konularla ilgilenen yerel ve uluslararası kuruluşların uzmanlığından yardım isteyebilirler. Devlet, özel mahkemeler veya yargı organları kurmayı düşünebilir. Bunlara cinsel şiddeti savaş suçu, insanlığa karşı suç, ırk, cinsiyet veya toplumsal cinsiyete dayanan soykırım suçları kapsamındaki fiillerden biri olarak sınıflandıran, uluslararası yasaların uygulamalarından yararlanmalarını sağlayacak olağanüstü yetkiler verebilir. Örneğin Ruanda, savaş sonrası dönemdeki geniş kapsamlı çözüm ve tedavilerin bir parçası olarak mahkemelerinde cinsel şiddet vakalarını soykırım yasaları kapsamında değerlendirip, öyle ele almıştı.

Hesap sorma ilkesinin önemi, savaş müzakere masasında bitse bile cinsel şiddet konularının ve sorumluların yargılanmasının, bununla başa çıkma yöntemleri arasında yer almasını zorunlu kılıyor. Zira bu suçların hiçbir mazereti yok ve kurbanları için adalet, mesajın yargılanmaktan kaçan herkes için açık olması amacıyla en yüksek derecede caydırıcılığı gerektiriyor.

Kadınların her zaman çocuklarla birlikte savaş mağdurlarının ön saflarında yer almaları nedeniyle değil, aynı zamanda iğrenç cinsel şiddet suçuna ve bunun çok dallı tedavi yöntemlerine bakarken farklı, daha hassas görüşler sunabilecekleri için de barışın inşası ve çatışmanın çözümü süreçlerine katılımını desteklemek önemini koruyor.