Beşşar Esed'in kaçmasından, Ahmed el-Şara'nın Şam'a girişinden ve ardından da cumhurbaşkanı ilan edilmesinden bu yana, Şara'nın yaptığı her konuşma veya televizyon kanalları ya da yazılı basına verdiği her röportaj, Suriye'nin yarım asırdır tanık olmadığı bir rasyonelliği yansıtıyor.
Cumhurbaşkanı Şara, hem Batı hem de Arap basınına çok sayıda röportaj verdi ve hepsi de içerik olarak doluydu. Üç saat boyunca anlamlı hiçbir şey söylemeden konuşabilen suçlu Esed'in yaptığı gibi tekrarlar veya anlamsız ifadeler içermiyordu.
Cumhurbaşkanı Şara, İran'dan İsrail'e, Lübnan'dan Irak'a ve Suriye'ye destek vermekten kaçınan Araplara kadar, içeride ve dışarıda, köpekbalıklarıyla yüzen veya mayın tarlalarıyla dolu bir yolda yürüyen birine benziyor.
Kimileri, bazılarının tereddüt etmesinin sebebinin, Şara ve taraftarlarının “siyasal İslam” yanından korkmaları olduğunu söyleyebilir. Ama bölgemizde Müslüman Kardeşler, Hamas, Hizbullah ve diğerleriyle özdeşleşen ama onları kontrol altına almaya yönelik girişimlerde bulunan çok sayıda örnek var.
Bütün bu risklere rağmen Cumhurbaşkanı Şara, Suriye içi, Suudi Arabistan, Ürdün ve tabii ki Türkiye ile diyalog kurmayı, bir video ile hem Irak hem de Avrupalılara güvence vererek onları rahatlatmayı başardı. Dışişleri Bakanının Davos'taki performansını gördük. Şimdi de Şara ABD ile yeni bir sayfa açmaya gayret ediyor.
Bugüne kadar SDG meselesini ele alma şekli, Esed'in devrilmesinin ardından hükümete ve seçimlere ilişkin Suriye halkının çeşitli konulardaki eleştirilerine kulak vermesi ve buna göre bir yol haritası çizmesi, aynı şekilde İsrail'in yeni Suriye'ye yönelik saldırılarını yatıştırmaya yönelik açıklamaları ile Şara’nın rasyonelliği açıkça ortaya çıktı.
Yurt dışı ziyaretlerinde ilk durağın Suudi Arabistan, ikinci durağın da Türkiye olması, Şara’nın rasyonelliğini, dengeler oyununun farkında olduğunu ve en iyisini elde etmek istediğini gösteriyor. Bilhassa Körfez’den yardım değil, ortaklık istediğini söylemesi çok önemli bir noktaydı.
Bu, Şara’ya açık bir destek, açık bir çek midir? Gazetecilik kariyerim boyunca Suriye'ye ve onun temel davası olan Esed rejiminin devrilmesine mutlak desteğimi gizlemedim. Ama bugünkü tutumum ne bir duygusallık ne de bir gazetecilik iddiasıdır.
Bu tutum, Suriye'nin Arap olması gerektiği ve Arap olmaya geri dönmesinin İran dalgasının ve devrimin ihracı politikasının önünü keseceği temel ilkesine dayanıyor. Dolayısıyla burada mutlak bir bireysel destekten ziyade bölgemizin güvenliğine ve istikrarına yansımaları olacak, dokusunu koruyacak, mezhepçiliği reddedecek bir siyasi projeye destekten söz etmek gerekiyor.
Şara’nın bugüne kadar gösterdiği rasyonellik, Beşşar Esed, Hamas, Hizbullah ve hatta Lübnan'daki muhaliflerinin göstermediği bir rasyonelliktir. Rasyonel olduklarını iddia edenlerde görmediğimiz bir rasyonelliktir.
Bu nedenle Suriye'deki tarihi fırsatın heba edilmesi akıllıca olmayacaktır. Bölge orada nüfuz için değil, yatırım için rekabet etmeli ve Şam'ın komplolar için değil, istikrar için merkezi bir rol oynamasını sağlamalıdır. Lübnan'da rekabetten kaynaklanan hatalar tekrarlanmamalı ki bu başka bir uzun hikâyedir.
Bölgemizde bazıları, Esed'i şiddete son vermeye ve İran'dan uzaklaşmaya ikna etmek için bir ömür ve çaba harcadılar. Bugün Suriye, Rusya'nın nüfuzunun azalmasıyla birlikte İran'dan uzak, Araplara en yakın konumdadır. Her ne kadar Türkiye'nin orada bir nüfuzu olsa da Ankara’nın bugün ülkelerimizle ilişkileri oldukça iyidir.
Bugün, Şara’nın rasyonelliğini desteklemek ve ona yatırım yapmak görevimizdir ve aksi ispat edilene kadar, bizim ve bizden önce de Suriyelilerin yaklaşık 50 yıldır beklediği bir fırsatla karşı karşıya bulunuyoruz.