ABD Başkanı Donald Trump başkanlığının ilk döneminde adaylığını açıkladığında kimse kazanacağını düşünmüyordu. Seçimleri kaybettiğinde, fakat kazandığı konusunda ısrar ettiğinde, herkes onu ayrı bir dünyada yaşıyor olarak tanımladı, ancak anlatısını sürdürdü ve seçimlere hile karıştırılmadığı takdirde kazananın kendisi olacağını vurgulayarak üçüncü kez aday oldu. Pek çok kişinin kuşkularına rağmen hem Temsilciler Meclisini hem de Senatoyu kazanarak ezici bir zafer elde etti. İktidara gelir gelmez vaatlerini yerine getiren Trump, seleflerini geride bırakacak şekilde yüzlerce kararname yayınladı. Yönetimi ‘Amerika'yı yeniden büyük’ yapmak için Amerikan kurumlarını reforme etmek üzere çalışmaya başladı. Grönland'ı ve Panama Kanalı'nı işgal etmekle tehdit etti, Gazze sahillerini bir turizm merkezine dönüştürmeyi, Gazzelilerin başka yere gitmesini ve hem düşmanlara hem de müttefiklere gümrük vergisi uygulamayı önerdi. Şimdi herkes “Trump ne istiyor? Müttefikleri memnun mu? Düşmanları ne yapacak?” sorularının cevaplarını merak ediyor.
Birincisi, Trump sözlerini eyleme dönüştürüyor. Eğer geri adım atarsa, bu sonucu en üst düzeye çıkarmak için bir taktiktir. İkinci olarak, mevcut dünya düzenini tanımayan Trump, mevcut durumu kendi çıkarlarına aykırı görüyor ve ABD’nin her zaman kazandığı başka bir dünya formüle etmek istiyor. Böyle bir dünya düzeni ise uluslararası sistemin yok olmasına ve Trump’ın bakış açısına uyacak şekilde değiştirilmesine yol açacak. Trump’ın sadece kendi çıkarına olan bu görüş dar ve gayrimeşrudur. Trump tüm bunları başarmak için gücü bir araç olarak görüyor. Çünkü bir imparator zihniyetiyle düşünüyor ve hiçbir imparator kaybetmeyi sevmez ve kendini hukukun üstünde görür. Trump, ABD tarihinde bir istisna değil. “Amerika'da Demokrasi” kitabının yazarı filozof Alex Tocqueville'in dediği gibi, ABD’nin 7. Başkanı Andrew Jackson, İmparator Napolyon Bonapart’ın ilkeleri yeniden canlandırdı. ABD’nin ihtişamını yeniden tesis etmek ve sömürülmesini durdurmak isteyen Trump, Amerikan fabrikalarının kapatılmasından ve kâr amacıyla Çin'e taşınmasından sorumlu olan neoliberal ekonomiyi değiştirmek ve bu fabrikaları işçi sınıfına geri getirmek için harekete geçti. Trump şimdi ticaret açığını düzeltmeye, muhafazakar kültürü canlandırmaya ve yasadışı göçmenleri sınır dışı etmeye çalışıyor.
Bu çabalar kaçınılmaz olarak iç ve dış politikaların birbiriyle örtüşmesini gerektiriyor. Böylece iç politika dış politikanın yönelimini belirlerken değerler ve ilkeler değil, maddi fayda kriter haline geliyor. Bu model, finans dünyasının seçkinlerini tatmin etmek ve işçi sınıfına iş fırsatları yaratmak için sınırlarının ötesine genişleyen İngiltere gibi imparatorluklar tarafından da kullanıldı. O zamanki fikir, işçi sınıfı için fabrikalar kurmak şartıyla yüksek mali getiri elde etmek için yurt içindeki iş adamlarını teşvik etmek ve karlı pazarlar ve işsizler için bir hedef olacak yeni topraklar bulmak üzere dışarıya açılmaktı. Trump da benzer ve zekice bir söylem benimseyerek yabancı yatırımcıları ABD’deki fabrikaları işletmek ve yerli istihdamı sağlamak koşuluyla yüksek karlar elde etmek için ülkesinde yatırım yapmaya davet etti. Amerikalılarla rekabet etmelerini engellemek için yasadışı göçmenlerden işçileri zorla ülkelerine geri göndermeye başladı. Tıpkı İngiltere İmparatorluğu'nun işgal ettiği topraklarda yaptığı gibi Trump da Danimarka'dan Grönland'ı, Panama Kanalı'nı kontrol etmek, Gazze Şeridi'ni turizm için geliştirip Gazzelileri komşu ülkelere göndermek ve ticaret açığını kapatmak için Çin'i ve diğer ülkeleri ülkesinin ürünlerini almaya zorlamak istiyor. Bu ‘emperyal’ düşünce kaçınılmaz olarak İkinci Dünya Savaşı sonrası hukuk temelli tüm uluslararası kurumları bozacak ve dünyada 19. yüzyıldaki ‘güç dengesi’ ilkesinin yeniden hakim olmasına sebep olacak.
İngiltere’nin eski başbakanlarından Tony Blair, dünya liderlerinin bu emperyal düşünce karşısında yaşadıkları şoku dünya liderlerine İkinci Dünya Savaşı sisteminin kurallarına göre ve bu sistemin değişimini dikkate almadan siyaset yapmalarına bağlayarak onlara yeni dünyayla akıllıca başa çıkmaları çağrısında bulunmuştu.
Tony Blair’in bu çağrısı Trump fenomeninin tesadüfi değil, aksine kalıcı olduğunun bir göstergesi olduğundan Blair, ‘On Leadership: Lessons for the 21st Century’ (Liderlik Üzerine: 21. Yüzyıl için Dersler) adlı kitabında liderlere yönetim için plan yapma, öncelikleri belirleme, sabırlı olma, hedeflere odaklanma ve sonuçları iyi hesaplama gibi bazı tavsiyelerde bulunuyor. Ne gariptir ki, bu tavsiyeler Trump tarafından uygulanmış ve Avrupalı liderler tarafından göz ardı edilmiştir, ancak son zamanlarda onlar da uyanmaya başladı. Kesin olan bir şey varsa o da tüm dünya liderlerin artık Trump'a uyum sağlamaya çalışıyor olduğudur. Onunla karşı karşıya gelmeyi istemiyorlar, çünkü ona meydan okumanın pahalıya patlayacağını biliyorlar. Onunla tanışmak ve dost olmak için ‘Yeni Roma’ya (Washington) akın ediyorlar. Bu dostluk ve kur yapma yöntemi etkili ve tarihte kendi kanıtlanmış bir yöntem olsa da yeterli değildir. Bunun yanında ittifaklar kurulmaları, ekonomi güçlendirilmeli, askeri güç oluşturulmalı ve toplum iç dinamiği güçlendirilmelidir. Çünkü bir imparator güce saygı duyar ve zayıflıktan nefret eder. Trump'ın Çin, Rusya ve hatta Kuzey Kore'yle ilişkilerini gözlemleyenler, onun bu ülkelere karşı istekli ve anlayışlı olduğunu, buna karşın Avrupa’dan ve diğer bölgelerden müttefiklerini kışkırtmaktan çekinmediğini göreceklerdir. Çünkü Trump, onların kendisine ihtiyacı olduğuna ve isteklerini baskı altında kabul ettiklerine inanıyor. Ancak tarih bize imparatorun aşırı güç duygusunun gerçeklik algısını bulanıklaştırdığını, müttefiklerini kızdırdığını ve düşmanlarını güçlendirdiğini, böylece prestijini ve gücünü kaybettiğini de öğretmiştir.
Şimdi tüm dünya, tüm imparatorlar gibi yeryüzüyle yetinmeyip onun ötesine bakan Trump'ı gözlemliyor. Tıpkı İngiltere İmparatorluğu döneminde zengin Cecil Rhodes'un gökyüzündeki parlak yıldızlara bakıp onları kolonileştirmek istemesi gibi, Trump da Mars'a kolonileştirmek üzere yolculuğa başlaması için arkadaşı Elon Musk'a devlet hazinesinden para aktaracak.
İmparator'un ne kadar da büyük hırsları var!