Cuma Bukleyb
TT

ABD'nin Rusya'ya açılımı ve sonuçları

Başkan Trump, seçim kampanyası sırasında Amerikalı seçmenlerine verdiği, başkan seçilmesi halinde Ukrayna-Rusya savaşını mümkün olan en kısa sürede bitirme sözünü yerine getirdiği için suçlanabilir mi? Yoksa tam aksine, Trump'ın vaadini ciddiye almadıkları, Başkan Trump iktidara geldikten sonra ve iş işten geçmeden önce coşkusunu sınırlamaya yönelik bir plan tasarlamayı ihmal ettikleri için Batılı müttefiklerin hükümetleri mi suçlanmalı?

Başkan Trump'ın son hamlesine tepki olarak başta Londra, Paris ve Berlin olmak üzere müttefik başkentlerde koparılan fırtına, bana göre sabun köpüğü gibi görünüyor. Bunun nedeni, Başkan Trump'ın başından beri Ukrayna-Rusya savaşına karşı tutumunda çok net olması ve savaşı sona erdirme sözü vermesidir. Tüm kamuoyu yoklamaları da onun iktidara gelmesinin an meselesi olduğunu doğruluyordu. Dolayısıyla Batılı başkentlerdeki tepkiler, özellikle de İngiltere Başbakanı Keir Starmer'in, Rusya'nın Ukrayna'ya karşı herhangi bir askeri harekâta girişmemesi için Rusya sınırına İngiliz kuvvetleri gönderme önerisi gerçekçi değil, kabul edilemez ve tüm verilere göre gerçekleşmesi imkânsız görünüyor. Avrupa güçlerinin aynı amaçla aynı sınıra gönderilmesi önerisi de gerçeklikle bağdaşmıyor.

ABD Başkanı Donald Trump'ı ikinci döneminde farklı kılan, Demokrat rakibi Joe Biden'ın Beyaz Saray'dan ayrılması ile yetinmeyip, tüm politikalarını süpürüp geride bırakmaya gayret etmesidir. Bu politikaların başında da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'i boykot etmeyi ve onu diplomatik olarak izole etmeyi amaçlayan politikası geliyor. Şimdi, Başkan Trump'ın Rusya Devlet Başkanı Putin’e uygulanan izolasyon çemberini kırmasının ardından denklemde durum tersine döndü ve izolasyon çemberinde Putin'in yerini Zelenski aldı. Değişiklik Batılı başkentleri alışılmadık bir şekilde şaşırttı ve sanki Başkan Trump'ın tutumu ve savaşı durdurma vaadi beklenmedikmiş gibi dünyaları tepetaklak oldu.

Şimdi askeri ve siyasi açıdan sahadaki gerçekler Moskova'nın lehine. Savaş cephelerinde Ukrayna, güneyde ve doğuda kaybettiği toprakları (topraklarının yüzde 20'sinden fazlasını) askeri açıdan geri kazanamayacak gibi görünüyor. Ayrıca müzakere yoluyla geri almasına dair bahis de gerçekçi bir bahis değil gibi görünüyor. Gerçekleşmesi en muhtemel olan şey, Rusya Devlet Başkanı'nın, Başkan Trump'ın onayıyla, kendi kuvvetleri tarafından işgal edilen toprakların büyük bir kısmını koruyabilmesidir. Buna karşılık müzakere masasında kalan kırıntıları Kiev hükümetine sunmayı kabul edebilir.

Geçen hafta Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad'da üst düzey Amerikalı ve Rus müzakereciler arasında iki büyük ülke arasındaki anlaşmazlığın sona erdirilmesi amacıyla ilk tur görüşmeler başladı.

Müttefik Avrupa'ya verilen mesaj açıktı; Ukrayna'ya yapılan tüm askeri yardımın ardından ABD, Rusya ile normal bir ilişki istiyor. Burada basında çıkan haberlere göre Avrupa ülkelerinin Ukrayna'ya 140 milyar dolar değerinde, yani Amerikan yardımından daha fazla yardım sağladığına dikkat çekelim.

Bugünlerde, bir zamanlar perde arkasında fısıldananlar artık Washington'da alenen ve  en üst düzeyde dillendiriliyor. Bunlar da özetle, son üç yıl boyunca Moskova'yla müzakere için yapılan tüm çağrıları inatla reddetmesi nedeniyle Başkan Trump yönetiminin kendisini savaşın arkasındaki neden olarak tanımladığıdır.

Bütün bunlar karşısında Batı Avrupa başkentlerinin ABD'nin oldu bittisini kabul etmekten başka seçeneği yok. Bu durum akıllara herkese açık bir gerçeği getiriyor. O da Avrupa ülkelerinin ABD'nin Rusya Devlet Başkanı Putin'e yönelik izolasyon kararını kaldırma, onunla müzakere masasına oturma ve ikili ilişkilerde yeni bir aşamaya başlama kararına karşı birleşik bir cephe oluşturup sunamadıklarıdır.

Örneğin Paris ve Londra’nın, barış anlaşması imzalandıktan sonra Ukrayna'yı koruyacak garantiler alması için ABD Başkanı Trump'a baskı yapmaya çabası ve İngiliz veya Avrupa güçlerinin Rusya sınırlarına yerleştirilmesi çağrısı Macaristan, Slovakya, Almanya ve Polonya gibi pek çok Avrupa Birliği üyesi ülke tarafından kabul görmüyor.