ABD Başkanı Donald Trump, Başkan Yardımcısı J.D. Vance ve Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski arasında Beyaz Saray'da geçen fırtınalı görüşmenin haberi, okuyucuya ABD'nin önümüzdeki dört yıl içinde nereye gittiğini gösteren diğer birçok önemli olayın önüne geçti.
ABD'nin 1970'lerin ortalarından bu yana sahne olduğu en önemli olaylardan biri olan ve bu yıl 19-22 Şubat tarihleri arasında Maryland eyaletinin Oxon Hill kentinde gerçekleşen, “Muhafazakar Siyasi Eylem Konferansı”nın (CPAC) çalışmalarına pek çok kişi dikkat etmedi.
Konferansta siyasetçiler, düşünürler, medya çalışanları, yazarlar, din adamları ve ekonomi paydaşları gibi farklı kesimler ve taraflar bir araya geldi. Bunlar özellikle sol eğilimlere ve liberal aşırılıklara karşı açıkça belli olan düşmanlığı ile tek, açık ve muhafazakâr bir ideolojik yönelimde birleşiyorlar.
Dört gün süren konferans ve diyalogları, Trump'ın Beyaz Saray'daki dört yılı içinde ABD’nin yaşayacağı “altın çağ” fikrini pazarlamayı başardığını gösterdi. Oysa başkan olarak yeniden seçilmesinden birkaç ay önce, dünyanın bildiği, kaos içindeki bir ekonominin yönlendirdiği, şehirleri kaçak göçmenlerin, teröristlerin, tecavüzcülerin ve katillerin cenneti haline gelen ABD'nin sonu hakkında gürültüyü koparıyordu.
Konferansı takip edebilenler için, bir yandan J.D. Vance kanadının önderlik ettiği sadık Püriten ABD ile Beyaz Saray’ın efendisinin konuşmasında “Aşamayacağı dağ yoktur. Karşısına çıkıp da yenmediği bir düşman yoktur. Ezip geçmediği bir meydan okuma yoktur. ABD yenilgiyi bilmeyen bir halkındır” diye tanımladığı dünya lideri ABD arasında sanki sihirli bir karışım var gibiydi.
Trump, Beyaz Saray'a yerleşmesinden bir ay sonra kaderin izin verdiği ve -kendisine göre- zafer sayılan başarılar üzerinde dursa da, bunların hepsini sayıp dökmeye ve sunmaya bu yazı yetmez.
Bazı görüşleri bizim “sağcı müjdeci mesajlar” diyebileceğimiz yanlar taşıyordu. Trump, sadece ABD'de değil, tüm Batı’da artık kendisine bir yerin kalmadığı aşırı solu ezdiği için halkını kutladı. Alman sağının, Almanya İçin Alternatif Partisi tarafından temsil edilen zaferlerini, ABD'deki Cumhuriyetçi muhafazakarların zaferinin bir yansıması olarak değerlendirdi.
J.D. Vance'in konuşması sanki bir tür manevi vaaz örneği gibiydi; “Ölümden korkmuyoruz. Ölüm korkunç bir şey olsa da, can kaybından daha kötü bir şey vardır ki, o da ruhun kaybıdır” dedi.
Vance, William Kristol, Robert Kagan, Charles Krauthammer ve daha onlarcasının torunları olan “neo-con evangelistlerin” modern versiyonu.
Vance'in odaklandığı hususlar Amerikan kimliği, yaşam hakkını savunma, kürtaj karşıtlığı, eşcinsellik ve tüm post-liberal dönüşümler karşıtlığıdır. Özellikle “androjen aptallar” olarak adlandırdığı transseksüellere düşman. Bu da konuşmasını bir ABD başkan yardımcısından ziyade bir ortaçağ misyonerinin konuşmasına benzer hale getirdi.
Konferansın açılış konuşmasını yapan Arizonalı Rahip Joshua Navarrete, “Zamanımızın en muhteşem döneminde, ABD'nin altın çağında yaşıyoruz” dedi ve büyük alkış aldı.
Peki gerçekten öyle mi? Cevabı, Amerikan siyasi kültürünü araştıran ve inceleyen, yıllardır MAGA veya ABD’yi Yeniden Harika Yap fikrini inceleyen ve 2021 yılında bu konu hakkında “Bu Olabilir” başlıklı bir kitap yayınlayan Amerikalı antropolog Alex Hinton veriyor. Hinton, MAGA destekçilerinin neden Trump'ın kendisiyle başlayıp onunla biten “altın bir çağın başladığına” inandıklarını gösteren üç nedeni ortaya koyuyor.
Kısacası Trump'ın destekçileri onu pek çok mitolojik kahraman gibi bir “savaşçı kahraman” olarak görüyorlar. Geçen yılın temmuz ayında Pensilvanya'da kendisine ateş edildikten sonra söylediği “savaş… savaş… savaş…” yani teslim olma ifadesi, eski danışmanı aşırı sağcı Steve Bannon'ın onu Abraham Lincoln ve George Washington ile karşılaştırmasına, hatta ona 2028'de üçüncü kez başkanlığa aday olması çağrısında bulunmasına neden olan altın kapıdır.
Altın Çağ destekçileri Trump'ı, yozlaşmış bürokratik sistemin bataklıklarını kurutmaya çalışan bir “yıkım topu” olarak görüyorlar. Buna ilaveten Trump, bir ayda ABD'ye 6 trilyon dolar getirdikten sonra, dokunduğu her şeyi altına çeviren Midas gibi biri oldu.
ABD'nin, açılış konuşmasında ifade edildiği gibi “tüm ulusların gıpta ettiği” bir ülke haline geleceği altın çağ gerçekten bu mu?
İlk yüz günü bekleyelim, o zamanki duruma göre bir şeyler söyleyebiliriz.