Yeni bir siyasi destan, hikâyesinin kahramanları eski ama farklı. Gümrük tarifelerinin, nükleer enerjinin, Silikon Vadisi'nin, yapay zekanın, insansız hava araçlarının ve benzeri görülmemiş casusluk araçlarının olduğu bir çağda artık geleneksel görüntü geçerliliğini yitirdi. Dünya sahnesi artık coğrafi mühendislik kurallarına dayalı, engin bilgi ve zenginliklere sahip köklü bir yapısal değişime hazırlanıyor.
Destan, iki okyanusun, Atlas Okyanusu ile Pasifik Okyanusu'nun ötesinde, 250 yıldır küresel süper güç olan, bunların 80 yılında uluslararası sahneyi kontrol edip egemenlik altına alan, son 30 yılda ise tek kutup haline gelen ABD’den yola çıkıyor. Bu yıllar içinde birden fazla işgal ve savaşa girdi, devrim ve darbe denilen şeylere girişti ama şimdi farklı bir destan yazıyor. Artık koşullar eskisi gibi değil, içeride ve dışarıda çıkarları çatışan iki akımın rekabeti sonucu zayıflamış durumda. ABD'nin artık buna devam etme ve bekleme lüksü yok. Nüfuz ve gücün imzasını taşıyan kurtuluş arayışında, Pasifik ve Atlas okyanuslarının dalgalarını aşmak istedi. Bu da Amerikan ulusunu, “ABD'yi Yeniden Harika Yap" sloganını ortaya atan 47. Başkan Donald Trump'ı seçmeye itti. Trump, küreselleşmeyle bağlarını koparan başkanlık kararları aldı. Çünkü küreselleşmenin Amerikan ekonomisine zarar verdiğini, Amerikan halkının büyük miktarda parasını boşa harcadığını, Amerikan endüstriyel sırlarını yaydığını, dünya çapında fikri mülkiyetlerinin çalınmasına neden olduğunu, Japonya, Çin, Rusya ve Avrupa Birliği gibi yükselen güçlerin bundan yararlandığını, ABD'nin bu müttefiklerinden bazılarını askeri ve güvenlik açıdan koruduğu bir dönemde, onların sanayi ve ekonomide ilerlediğini, Amerikan toplumuna yıkıcı fırtınalar ve kasırgalar gibi zarar verdiğini düşünüyor.
Trumpçı hareket, ona göre, Washington'un Çin'in Pekin’i, Rusya'nın Moskova’sı, Japonya'nın Tokyo’su, Almanya'nın Berlin’i, Fransa'nın Paris’i ve İngiltere'nin Londra’sı vb. büyük Avrupa başkentleri gibi yükselen ve büyük bir güç haline gelen başkentler arasındaki konumunu tehdit eden tehlikenin eşiğinde uyandı. Üçüncü dünya ülkeleri ve Güney ülkeleri ise operasyon sahnelerinde, ekonomi ve kalkınma sahnelerinde rekabet eden bu büyük ülkelerin fırtınaları ortasında yerlerinde saymaya, finans merkezlerini yakalamaya çalışmaya devam ettiler. Dahası bu güçler bu dünyaları kendilerine çekebilmek için yarıştılar.
Başkan Trump bu eski dünyadan hızla çıkmak gerektiğini gördü ve geniş göle kocaman bir taş attı, dünyanın okyanuslarındaki ve denizlerindeki dalgalar sarsıldı. ABD ile rekabet eden diğer küresel güçlerin hepsi ve dünyadaki diğer ülkelerin çoğu etkilendi.
Bu yeni destan, Trumpçı hareket tarafından yazıldı ve yönetildi. Destanın sayfaları, son 80 yıldır, yani İkinci Dünya Savaşı'nın bitiminden bu yana hüküm süren her şeyden kurtulmayı içeriyor. Küresel düzen çöktü, BM artık istikrar reçeteleri yazamaz hale geldi. Güvenlik Konseyi, zayıf ülkeler ve uluslarla ilgilenmek dışında hiçbir yerde yok. Uluslararası hukuk, dünyayı zaman zaman etkileyen çatışmalar nedeniyle önemini yitirdi. Küresel ticaret yasaları paramparça oldu, ülkeler arasındaki ticari anlaşmalar bağı koparılıp atıldı ve en güçlünün hayatta kalacağı stratejisi benimsendi.
Bu destansı yeni anlatı, süper güçler de dahil olmak üzere dünya haritalarının canını sıktı. Zıplayabilmek için birkaç adım geriye gitmek şart oldu. Amerikan bedenine uygun yeni bir dünya tasarlamak isteyen bir dokumacıymış gibi Trump, “Önce ve Sonra ABD”ye dayalı yeni destanını başarmak ve örgütlemek istiyor.
Bu Trumpçı dokuma büyük ülkelerin boyutlarına uygun değil. 1979'dan beri sosyalizmle kapitalizmi birleştiren özel bir ekonomik model benimseyen, ucuz ve yoğun iş gücünün ürettiği, ucuz ve usta mallarla dünyanın fabrikası ve birinci ticaret yeri haline gelen Çin, dünya pazarlarındaki yerini terk edemez. Aynı şekilde ABD'nin siyasi ve stratejik müttefiki olan Japonya da dünya piyasalarındaki stratejik ekonomik konumundan vazgeçemez. Avrupa Birliği ülkelerine baktığımızda, endüstriyel modernitenin başlangıç noktası olan kıtanın da yeni bir dünya düzeninin kurulduğu bir dönemde konumundan vazgeçmeyeceği kesindir.
Nükleer güçler olan Rusya ve Hindistan’a gelince, Hindistan hassas endüstriler ve elektronik dünyasında öne çıksa da uluslararası pazarlarda çok büyük bir rakamı temsil etmiyorlar. Bütün bu fırtına ve kasırgaların ortasında, yeni senaryo, silahı sert ve acımasız ekonomi olan üçüncü dünya savaşıdır.
Kim üst düzey üretime sahip ve küresel pazarlara hâkim ise yeni fırtınalı destanın anlatıcısı o olacak.
Buradaki tehlike, bu destanı zorla dayatmanın sonuçlarında gizli, zira o anda güçler devrilir ve haritalar silinir. Süper güçler çatırdar ve bilinmeyen bir küresel geleceğe dair bilinen bir senaryoyla karşı karşıya kalırız.